Pandemi ile birlikte yaşantımıza, mesafeli ve hijyenik bir yaşam kavramı girdi. Bu kavram, birçok alışkanlığımızın ve etkinliklerimizin bireyselleşmesine sebep oldu.
Ülke ekonomisindeki olumsuz gelişmelerin de etkisi ile genelde doğaseverlerin hem spor hem tatil için tercih ettiği çadır kamplarına karşı ilgi, bir hayli artmaya başladı.
Dış mekân ve kamp malzemeleri satıcılarının söylediğine göre bu yıl, geçtiğimiz yıla oranla satışlarda %60’lık bir artış olmuş. Hoş bu malzemelerin fiyatları çok da ucuz değil, eğer iyi bir marka tercih edeyim ve uzun yıllar kullanayım derseniz. Yine de dört kişilik bir ailenin bir otelde bir hafta tatil için ödeyeceği bedelle kıyaslandığında, gayet uygun olduğunu değerlendiriyorum.
Ülkenin iç karartan sorunları, uzun süren pandemi, ekonomik kriz ve şehir yaşamının stresi gibi birçok sebeple artık beş yıldızlı oteller yerine “Çok yıldızlı oteller” cazip hale geldi tatilciler için.
Son günlerde kamp yerlerindeki doluluk oranlarından bahsediliyor haberlerde. Özellikle sahil bölgelerindeki kamp alanlarının tercih edilmesi, kırsal bölgelerdeki nüfusun artmasına ve yerel halk için bile yetersiz olan alt yapı sorunlarının şikâyet konusu olmasına yol açıyor.
“Beldemiz istilaya uğradı” diye serzenişte bulunan bölge halkı, kalabalığın yarattığı trafik, çevre kirliliği, asayiş ve gürültü gibi sorunlardan muzdarip.
Zira genel olarak tatil kültürü zayıf olan toplumuzda tatile çıkmanın da verdiği rahatlama sonucu, gidilen yerlerde çevreye, yerel halka ve tatil mekânlarına karşı oluşan duyarsız davranışların faturasını, ne yazık ki ev sahipleri olan halk ve kendini sürekli yenilemeye ve güçlendirmeye çalışan doğa ödemek zorunda kalıyor.
Kamp yerlerinde elbette hizmet karşılığında bir bedel alınıyor ancak bu bedel, çöplerin gelişigüzel doğaya salınmasını veya sosyal alanların hoyratça kullanılmasını gerektirmiyor.
Muhteşem dört gün geçirdiğim bir çadır kampında, alanda sadece kendilerinin olduğunu sanmış olacaklar ki bir çiftin, uyarılara rağmen saygısız ve kamp kültürüne uymayan davranışları sebebiyle tüm kamp sakinleri keyifsiz bir gece geçirmişti.
Kampçılığı özümsememiş, toplu yaşam kurallarını öğrenmemiş kişilerin uygunsuz davranışlarının, daha önce kamp deneyimi olmayanlar için olumsuz ön yargı oluşturması ve genel yasaklara yol açması ne yazık ki çok üzücü.
Oysa kamp alanlarında, kamp kültürüne sahip doğaseverler arasında kısa zamanda bir dostluk oluşur. Doğal ortam şartlarında bir taraftan paylaşmanın, birbirine sahip çıkmanın verdiği o güzel duyguları yaşarken diğer taraftan da daha önce görmediğiniz insanları ve kendinizi tanıma şansı yakalarsınız.
Bir başka önemli konu ise; çok yıldızlı otellerde doğanın ve açık havanın keyfini çıkarırken, doğa üzerindeki olumsuz etkilerimizi en aza indirmemiz “Sürdürülebilir kampçılık” için çok önemli.
Misafiri olduğumuz doğada; çevre dostu ve tek kullanımlık olmayan malzemelerin kullanılması, sevimli yaban dostlarımızın hayatına saygılı olunması ve kampçılık için en önemli unsur olan iz bırakmama ilkesi gereği çöp bırakılmaması, bu keyfin sürekliliği için bilinçli ve duyarlı bir davranış olacaktır.
Bir yaşam biçimi olan kampçılık, özellikle şehir hayatından bunalmış olanlar için bedensel, zihinsel ve ruhsal rahatlama sağlar. Gün içinde yapılan sportif etkinliklerinin ardından gece sessizliğinde yıldızları izleyerek uykuya dalmanın keyfi nasıl tarif edilebilir ki…
Yaşamın sırrı doğada gizlidir ve bu sırrın keşfi uzun süren bir yolculuktur. Belki bir ömür sürecek olan bu keşif için, doğaya ve doğal ortamın sürekliliğine ihtiyacımız var.
Çok yıldızlı otellerde bir tatil herkese cazip gelmeyebilir. Ancak sağlıklı bir yaşam için doğaya saygılı olmanın farkındalığına, duyarlılığına ve sorumluluğuna ihtiyacımız olduğu aşikâr.
Doğasever dostlara sevgilerimle…