14 Mayıs Dünya Küçük Çiftçiler Günü’nü bu yıl biraz buruk kutluyoruz. Tarım ürünlerinde yaşanan fiyat artışı ve buna bağlı olarak tencerenin pahalı kaynaması bu sefer de hedef tahtasına köylünün yani küçük üreticinin oturmasına neden oldu. Önümüzde ki soru; yolumuza küçük çiftçiyle mi devam edeceğiz yada küçük çiftçiyi tasfiye edip şirketler üzerinden denetlenecek tarımla mı yolumuza devam edeceğiz…
Önümüzdeki günlerin, ayların, yılların en önemli sorusu budur. Bu sorunun yanıtı devletimizin bekası içinde belirleyici olacaktır.
Bir devlet halkına, geleceğinin teminatı çocuklarına, temiz hava, temiz su, temiz gıda, eşit eğitim ve ücretsiz sağlık hizmeti veremeyecek olursa bunun adı ne olur, bu bizi nereye götürür bilmiyorum…
Bir yerde küçük çiftçi varsa orada temiz gıda vardır. Bu, bu kadar nettir, dostlarım…
Küçük çiftçinin üretimi insan odaklıdır. Küçük çiftçinin üretiminde bağımlılık yoktur. Bağımlılıktan kasıt; tohum, gübre ve kimyasal kullanımının azlığıdır. Küçük çiftçi, toprağı korur, fosil yakıt kullanımı çok azdır, sentetik gübre ve kimyasal kullanımı yok denecek kadar azdır. Ürettiği her şey sağlıklıdır. Küçük çiftçinin uluslar arası tohum şirketlerine bağlılığı yoktur. Küçük çiftçi, işsizliği ortadan kaldırır. Küçük çiftçi uyguladığı tarım tekniği ile dünyanın iklimini soğuturken, ülkesinin toprak-su ve tohum kaynağını korur dolayısıyla insanlarını doyurduğu için aç insanların olmadığı üretimin sağlıklı yapılmasına neden olması ile de ülke ekonomisine her yönden önemli katkı sağlar.
Küçük çiftçi toprağı yormaz. Ona gözü gibi bakar.. Toprak o kadar önemlidir ki o üretendir, o insanı yaşatandır, o bir devletin olmazsa olmazıdır… Toprak-Su ve Tohum üçgeni altın üçgendir. Bir devletin gücü bu üçgeni yönetebilme iradesinden gelir. Devlet, milletini doyurabildiği ölçüde yoluna devam eder. Doyuramadığında, tencere de dert kaynamaya başladığında her şey sorgulanmaya başlar.
İnsanlık tarihine bakın.. Yaklaşık 800 yıl büyük bir uygarlık kuran Sümerler, toprak-su ve tohum üçgeninde toprağı koruyamadığı için yani tuzlulaşma nedeniyle toprak verim vermemeye başladığı için ortaya çıkan huzursuzluk nedeniyle yıkılmıştır. Osmanlı da tarihi ipek yolunun önemi ortadan kalkınca borçlanmaya başlamış ve sonunda halkını doyuramadığı için süpürge tohumu ile yapılan ekmeği yemeye mecbur bıraktığı için gelişen Avrupa’nın paylaşım alanı konumunda kaldığından yıkılmıştır. 14 Mayıs 1950 yılında yapılan seçim de CHP’nin tek parti dönemi bulguru yağsız yiyenlerin gösterdiği direnç nedeniyle sona ermiştir. Devletin en önemli görevi halkını sağlıklı beslemektir. Aç insan varlığı ile hiçbir şey olmaz. Üç bin yıllık tarihimizin geneline baktığımızda gördüğümüz dövüşen yanımız değil insanımızın köylü yani üreten yanının çok güçlü olmasıydı. Üreten, üretmeyi bilen insan her şeye direnir. Aç insan hiçbir şeye direnemez ve teslimiyet sonunda yok olur..
Üreteceğiz. Üretmek içinde hem toprağa, hem suya hem tohuma hem de köylümüze yani küçük üreticimize sahip çıkacağız…
Üretmediğiniz domates yada zeytin yada patates bilin ki an gelir elinizdeki en değerli eşyanız ve pahalı oyuncağınızdan daha pahalı olur ve yiyebilmek için çöpleri karıştırır durursunuz..
Küçük çiftçi neden yok edilmeli sorusu da çok önemlidir!
Yeni dünya düzeninde; toplumun örgütlü kesimleri ile köylü sınıfı varlığı ciddi tehdittir. Özellikle köylü sınıfının varlığına tahammül edilemez. Çok ilginçtir, ABD’nin geçmişinde köylü toplumu yoktur. Köylü toplumu Avrupa ve bizde vardır. Köylü demek bağımsız işveren demektir. Üreterek ayakta kalmak demektir. Tek başına üreterek yaşamını sürdürmek ise bu sistemde arzu edilen bir yapı değildir.
Bu kadar önemli çalışma yapan küçük çiftçinin üretim dışı kalması ile artık zirai üretim bağımlı hale gelir. Büyük çiftçinin ayakta kalması Pazar koşullarına bağlı olduğundan artık üretim ülke pazarı için değil uluslar arası pazara göre şekillenecektir. O zaman da küresel sermaye birkaç adım da o bizim için büyük olan büyük çiftçiyi, şirket tarımını ele geçirip kendi için kullanmaya başlar. Ve biz kendi zenginliğimizi başka ülkelerin insanlarına sunmuş oluruz.
Köylümüzün küçük çiftçi olması ve toprakta var olan sorunların çözülmesi ve tohum konusunda elinin rahatlatılması konusunda devletin gerekli çabaları göstermesi ve suyu kullanma becerisinde yeni usul tarım tekniklerini uygulaması ve öğretilmesi konusunda gerekli çabalar ve ürettiklerine taban fiyat garantisi verilerek bir bütünlük içinde sunulmalıdır.
Küçük çiftçi ile şirket tarımı arasında ki farkı yaşamak zorunda kalırsanız bilin ki o patronlar sağlıklı yaşayabilmek için ayakta kalan o az miktarda ki küçük çiftçinin malını yerken siz onların nasıl üretildiği belli olmayan ürünlerini yiyeceksiniz ve yerken de hasta olup yaşamınızın sonuna kadar öpüleceksiniz…
Tencere kaynamazsa bir ülke de her şey olur…
Ve bu sözü unutmayın…
HENRY KİSSİNGER’IN 1970’LERDE İFADE ETTİĞİ ÖNEMLİ BİR SÖZ İLE BAŞLAMAK İSTİYORUM: ‘PETROLÜ KONTROL EDERSENİZ ULUSLARI KONTROL EDERSİNİZ; AMA YİYECEĞİ KONTROL EDERSENİZ, İNSANLIĞI KONTROL EDERSİNİZ.”
Ve yine unutmayın; Demokrasi “toklar rejimi” olup bizim gibi ülkeler de açlar kanalıyla denetim altında tutulur. Emperyalizmin en büyük başarısı o açları, toklara karşı çok iyi kullanmasıdır…
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü, küçük çiftçilerimiz için hayırlı olsun.
Küçük çiftçimiz nefes alırsa ülkemiz rahatlar ve ekonomimiz koşar adıma geçer. Küçük çiftçiyi korumak ve üretim içinde tutmak devletimizin en önemli görevidir. Suyu toprakla, tohumu ürünle, ürünü semt pazarı kanalıyla tüketiciyle buluşturmak ve fazlasını fabrika üzerinden ülke ve dünya pazarına sunmak sağlıklı yaşam ve dünya için çok önemlidir.
Sağlıklı gıda sağlıklı beslenen insan demektir. Sağlıklı beslenen insan kolay hasta olmayan insan demektir. Sağlıklı toprak, sağlıklı su, sağlıklı tohum, sağlıklı insan, sağlıklı toplum, sağlıklı millet, sağlıklı ülke… Hepsi küçük üreticiyle olur. Dün oluyorsa bugün de olur…
Sevgi ve saygılarımla… Vecdi Yılmaz