Hayatımız boyunca yaşadığımız olumsuz olaylara ya da kontrolü kaybetme kaygımıza karşı oluşan birtakım korkularımız olabilir.
Zira doğal, güçlü ve ilkel bir duygu olan korku, hayatta kalma mekanizması ile algılanan bir tehdide karşı insanın içgüdüsel olarak tetikte olmasını sağlar.
Genetik olduğu yönünde görüş birliği olmamakla beraber korkuyu; tecrübe ile sabittir ki hayvanlardan korkan bir annenin çocuğunda da oluşan ya da neredeyse çeyrek asırdır deneyimlediğimiz yönetim sistemi sebebiyle gelişen birçok korkumuz gibi zorunlu olarak sonradan öğreniyoruz.
Normal düzeydeki korku, hayati yönde olumlu bir yol gösterici olabilir ve yönetilebilir olduğu için mantıksız davranışlara sebep olmayabilir.
Ancak bir olaya, kişiye veya bir nesneye karşı gelişen fobik korkular, zamanla cesareti yok eder ve esaret kaçınılmaz hale gelir.
Düşünemediğimiz, söyleyemediğimiz, eyleme dökemediğimiz ve paylaşamadığımız her durumun bizde yarattığı korku, özgürlüğümüze vurulmuş birer pranga olarak hayatımızın bütününü kontrolü altına alır.
Geçtiğimiz çeyrek asır içinde hızla artan korkularımızı, nedenlerini ve bu durumun ülkemizi yüzyıl geriye nasıl götürdüğünü yaşadık, gördük.
İşte bu nedenle ısrarla eğitim ve öğretim diyoruz. Çünkü bilgi, cesarettir, özgüvendir, dik durabilmektir, özgürlüktür ve korkularla yüzleşebilmenin en etkili yoludur.
Toplum olarak okumayı, öğrenmeyi, araştırmayı, sorgulamayı asli görev edinip yaşam standardı haline getirebilir, körü körüne inanmak yerine kendi gücümüzün yani halkın gücünün farkına varabilir ve yönetenlerin de bu gücümüzün farkına varmalarını sağlayabiliriz.
Henüz geç kalmış değiliz!!!
Korkularından sıyrılmış özgür iradeye sahip bireyler olarak ülke geleceği için atacağımız akılcı her bir adım, kendi refahımızla birlikte çocuklarımızın geleceğe güvenle bakmasını sağlayacak ve onlara örnek teşkil edecektir.
Esaretten kurtulmamızın en önemli sebebi olan Cumhuriyetimizle kazandığımız özgürlük ve bağımsızlığımıza sahip çıkmak için verdiğimiz mücadelenin kalıcılığı, eğitim ve öğretime vereceğimiz öneme bağlıdır.
Ve bu mücadele ancak, aynı coğrafyada aynı kaderi paylaşan her birimiz için “Önemli ve öncelikli sorumluluk” bilinci ile kalıcı olabilir.