Kalkınma Planı’nda var:
“Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler güçlendirilecektir”
Habire Yargı Reformu çıkıyor:
-cek -cak dolu…
Hepsi aynı şeyi söylüyor özetle:
Evrensel hukuk…
Hukuk devleti…
Hukukun üstünlüğü…
İnsan düşünmeden edemiyor; yargı sistemi nasıl bir hale geldiyse reform tutmuyor üst üste!
Keza; bunların kalkınma planına yazılmasına gerek var mı, zaten olması gereken değil mi bunlar?
Ve evrensel hukuk falan derken içeriye bakıyorsunuz; şak yine bir gazeteci tutuklanıyor:
Yaptığı bir haber nedeniyle.
Basının işlevini özellikle idare edenler hala anlayamadı.
Basın; devlete yardımcı ve devletin ilgili organlarının harekete geçmesini sağlayan, devlete yardımcı olan 4.güçtür.
İhbar kabul edersin yazılanı ciddiyse, araştırılması gerekiyorsa.
Halkın bilgilenmesini sağlarken aynı zamanda rahatsız edici olmalıdır basın.
Rahatsız edecek, dikkat çekecek, soru soracak…
Bunları yapmazsa ne işe yarar ki basın?
Halkla ilişkiler ve reklam mı yapacak gazeteci?..
Daha basının bu yönü anlaşılabilmiş değil.
Yazdığı için ve “işimize gelmiyor, rahatsız olduk” diye tutuklama olabilir mi?..
Tolga Şardan tutuklandı bu kez.
Kaçıncı?..
Kaçıncı gazeteci tutuklanıyor işini yaptığı için?
Gazetecilik tutuklanmayı gerektirir bir faaliyet değildir, hukukun evrensel ilkeleri derken hiçbir evrensel norm “gazeteci yazdı” diye tutuklamayı emretmez.
Kaldı ki güya tutuklama yasalarımıza göre son çare ve aslolan tutuksuz yargılama..
Ama ceza tehdidi gazetecilerin boynuna geçirilmiş bir ilmek sanki.
Tutukla gitsin, iddianame hazırlanacak da ilk duruşma günü tahliye edilir de, arada geçen süre; peşinen verilen ceza..
Telafisi var mı; yok.
Korkutma, sindirme ile basın özgürlüğü sağlanabilir mi?..
Halkı yanıltıcı bilgi yaymaysa bu; suçun isnadına bakalım o zaman; yanıltıcı olup olmadığına hemen ve kim karar verdi?
Tekzip edersin, açıklama yaparsın, gerekirse tazminat davası açarsın…
Tutuklamazsın…
Kalkınma Planına yazıyorsunuz; temel hak ve özgürlükler güçlendirilecektir diye.
Peki nasıl; böyle mi?
Kaldı ki gerçekten bunları planlara yazmakla, reformlara katmakla olmuyor işte. Fiili durum önemli olan ve fiili durumda en basit kurallar bile hatırlanabilmiş değil.
Keza yerel mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamaması, yokuşa sürmesi, tabiri caizse Anayasa Mahkemesi’ne kafa tutması nasıl bir örnek?..
Eskiden de yoktu böyle bir şey; n’oldu da son yıllarda yerel mahkemeler Anayasa Mahkemesi’ni takmamaya başladı?..
Bozuk olmayan kısımlar da bozuldu yargıda son yıllarda görmüyor musunuz?..
-cek -cakları geçin; düzgün işleyen kurallar bile uygulanmaz oldu.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı varsa derhal uygulamak zorundasın, topu taca atmak değil ki senin görevin…
Hak ihlali derken her geçen saat kat kat hak ihlali değil midir?..
Kalkınma Planı’nın komik bir maddesi bu: “Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlükler güçlendirilecektir”
Yani bu madde şunun itirafı değil midir o zaman:
Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlükler, güçlü değil!