Kendi hayat yolculuğumuzda defalarca geçtiğimiz bir vadidir cehalet vadisi. Ömür dediğimiz şey zaten cehaletimizden kurtulma çabası değil midir? Yoksa anlamsız bir hal almaz mı? Yaşamımız…
Belki de doğduğumuz hal en bilge zamanımızdır, konuşmadan anlayabildiğimiz ve anlatabildiğimiz ne çok şey vardır.
Cehalet kavramı bizler büyüdükçe ya da yaş aldıkça ömrümüze giren bir kavramdır. Çocuğun cahili olmaz bilgelik çocukluktan meraktan ve öğrenme isteğinden gelir. Nereden geldik bu vadiye derseniz, Simurg yazımızı hatırlarsanız, istek ve aşk vadisinden sonra geçmemiz gereken vadidir cehalet…
Cehalet, bilgisizlik anlamında kullanılmaktadır. Bilgelik ise tecrübe, deneyim ve yaş almakla nitelendirilir neredeyse toplumsal normlarda…
Sizlerden sadece bir anlığına düşünmenizi istiyorum hayatınızda ne cahilmişim dediğiniz anlar, hadi düşünün…
Bir defa, iki defa, üç defa yoksa daha mı fazla….
Peki, soruyu şöyle değiştirsek hayatınızda kaç defa cahille tartışma yaşadınız?
Soruyu tekrar değiştirelim, kaç sohbette kendinizi cahil hissettiniz?
Cehalet güç verir mi ya da cesaretlendirir mi? Bizi… Tabii bu sorulara hepimizin cevabı farklı olacaktır, ama güç verdiği birçok araştırma ile saptanmıştır.
Kruger ve Dunning’e 2000 yılında Harvard Üniversitesi’nden Ig Nobel ödülü kazandıran bu teori özünü şu şekilde açıklar: “Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır.”
Cehaletin farklı bir itme gücü olduğu bilinmektedir.
Mesela Eyüplü Halit ismini hiç duydunuz mu?
Eyüplü Halit, akla hayale gelmez işler yapmıştır. Kuleyi, Eminönü’ndeki saat kulesini satan Sülün değil, Eyüplü Halit’tir. Bu adam Osmanlı’dan devrolmuş bir dolandırıcı. Osmanlı’da da sabıkası var. Girit kökenlidir. Çok güzel Rumca konuşur. Türkçe okuma yazması yok ama Fransızcası fevkalade.
Mesela bakın ne yapıyor: İstanbul’un işgal altındaki son günleri… Türk ordusunun şehre girmesine üç-dört gün kalmış. Eyüplü Halit, arkadaşı Arap Abdullah’la birlikte Ferdîye semtinde bir ev kiralayıp kendine bir ‘karakol’ açıyor. Kentte o zaman tam bir otorite boşluğu olduğu için kimse de bunu garipsemiyor. Kendisi ‘komiser’, Abdullah da ‘bekçi’ rolünü oynuyor. Eyüplü Halit, Arap Abdullah’ı bölgede oturan paralı Rumlara gönderip ‘karakola’ çağırtıyor ve kızgın komiser rolünde onları sıkıştırıyor:
‘Masum insanları ihbar edersin ha?
Göstericem gününü!’
Arka odayı da nezarethane dekorunda düzenlemişler. Adamları ‘nezarete’ attırıp ‘bekçi’ Arap ‘Abdullah’ı yanlarına gönderiyor. Diyor ki orada Abdullah: Aslında komiser göründüğü kadar hiddetli değildir, hani şöyle birkaç kuruş sıkıştırsan…’ İki üç gün içinde zengin Rumları bu numarayla soyuyorlar.
Hatta bu kişi o kadar cesaretli ki bazı kaynaklar Mussolini’yi bile aldattığını yazar.
Yalnız yapılan araştırmaların çoğunluğunda, yazılan biyografilerin büyük kısmında ve röportajları dinlediğimizde ulaşılan genel yargı;
- Keşke kırklı ellili yaşlarındaki tecrübe, bilgi ve deneyimime yirmili yaşlarda sahip olsaydım Ne kadar cahilmişim, ne çok şey dert etmişim gereksiz yere yada ne çok şey kaçırmışım hayatta… ve bir ahh….
Tüm bu sorgulama ve çıkarımlardan sonra hayatımızda cahillikle yaptıklarımıza devam ediyor muyuz?
Cehalet vadisinde sıkışıp kalanlardan mıyız? Yoksa çıkış yolunu bulmuş muyuz?
Cehaletimiz toplumsal normlar mı?
Kendi cehalet karanlığımızda mı boğuluyoruz?
Kırklı ellili yaşlar bizi aydınlığa bilgeliğe ulaştırıyor mu? Genellikle insanlar böyle dediği için mi kendimizi daha bilge hissediyoruz?
Goethe’nin dediği gibi; “Hayatımızda hiçbir şey eyleme geçen cahillik kadar kötü olamaz.”
İçinde bulunduğumuz yüzyılda Amerikalı yazar ve fütürist Alvin TOFFLER Rethinking the Future adlı kitabında;
“21. yüzyılın câhilleri, okuma yazma bilmeyenler değil; yanlış öğrendiklerini unutamayan, yeniden öğrenmeye, değişime ve dönüşüme açık olmayanlar olacaktır.” diye ifade etmiştir cahillği.
Hayatımızda öğrenip unuttuğumuz ve yeniden öğrendiğimiz neler var? Düşünelim mi?
Belki de bu vadiden çıkış noktamız yanlış öğrendiklerimizi düzeltmek, farklı fikirleri kucaklayabilmek, kendimizi dönüşüme ve değişime açmaktır.
Cehaletin bize verebileceği zararı ise Grigory PETROV şöyle bir canlandırma ile ifade etmiş. “Cahildim. Bir defa düşün! Kapkaranlık büyük bir evin içinde dolaşıyorsun. Yüzlerce odanın içinde, türlü türlü şeyler var. Fakat bir gram ışık yok. El yordamı ile gidiyorsun. Elbette bir şeyler kırılır. Hem başkasının değerli eşyalarını parçalar, hem de kendini yaralarsın”
Sokrates’in dediği gibi “bilgelik merakla başlar” çocuklar onun için bilgedir bence, dürüst cesurdurlar fakat cahil cesareti değildir onların ki dürüstlükten gelen cesarettir.
Cehalet, Allah’ın laneti olduğuna göre; bilgi, gökler ulaştırabileceğimiz kanatlardır.
- Shakespeare
Cehalet vadisinden aldığımız gücün bilgelik kanatlarımızı itmesi dileğiyle…
http://www.rifatbali.com/images/stories/dokumanlar/eyuplu_halit.pdf
Ben de bu yazıyı okuduğumda şu sözler geldi aklıma cehalet sen ne güzel şeysin herşeyi bilfiğini sanırsın. Her ne kadar söyleyenini bilmesem de paylaşmak istedim ?. Emeğinize sağlık Döndü Öğretmenim