Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.
Hüseyin Nihal ATSIZ’ın dizelerinde söylediği ve tüm dünyanın bildiği gibi Çanakkale savaşları bir kahramanlık öyküsüdür.
Dünya savaş tarihinin en dehşet verici ve bir o kadar ibret dolu öykülerini barındıran bir savaştır.
Çanakkale savaşları dünyanın bitti artık yok olmalı dediği Türk devletinden yeni bir Türk devletinin doğuşunun habercisidir.
Bitti derken başlamanın, yok olmak derken var olmanın vatan kelimesinin anlamını dünyaya anlatmaktır Çanakkale
Kimin niye savaştığını bilmediği bu coğrafyada niye savaştığını iyi bilen Türk askerinin ve onların muazzam komutanlarının destanıdır Çanakkale…
Bana Çanakkale savaşını üç kelime ile anlatın deseler;
Geldiler,
Gördüler,
Döndüler derdim.
Dünyanın en muazzam devletleri en muazzam donanma, silah ve askerleri hatta askerleri yetmedi sömürgelerini de alarak geldiler.
Yıl 1915 Osmanlı Devleti’nin boğazına dayandılar. Amaç İstanbul’u alıp, 1000 yıllık hayallerini gerçekleştirmekti.
Geldikleri gibi gördüler, önce denizden geçeriz Türkler ne kadar dayanabilirler ki dediler.
Biz onları vatan için canını hiçe sayan, söz konusu vatan olduğunda kaldırdığı ağırlığın hükmü olmayan Seyit Onbaşı ile, kalbine rağmen boğaza mayın döşeyen Tophaneli Hakkı bey ile, Albay Cevat Paşa daha ismini sayamayacağımız binlerce anasının kına yakıp yolladığı vatan evladı ile karşıladık.
Görmediler hala onlara göre Türkler kolay lokmaydı. Denizden olmadıysa karadan geçilirdi. İlle de 1000 yıllık hayal gerçek olacaktı.
Kara savaşlarında hayal etmedikleri bir direniş gördüler. Kara savaşlarında yüzyılın dehası ve askeri yeteneği Mustafa Kemal, kahraman askerleri ile şanlı bir destan yazmak için hazırdı.
Onların gördükleri sadece savaş meydanında savaşanlardı. Bizim görmemiz gereken ise Çanakkale ruhu dediğimiz ruhtu.
Bu ruh nasıl bir acının, nasıl bir fedakarlığın, nasıl bir ruhun hikayesidir bir bilseniz.
Elif, eşini Biga’dan cepheye göndermiş. Kendisi de altı aylık oğlu Ahmet’i göğsüne sarmış sırtına mermisini almış, cepheye mermi taşıyan konvoyun içinde hürriyet için kendine düşen ağır payı taşıyordu. Ahmet ağlıyordu, acıkmıştı. Elif göğsünü biricik yavrusu Ahmet’e verdi.
Elif yürüyordu, duramazdı. Ahmet emiyordu. Anne sütünden tadından başka bir tat bilmiyordu. Elif yürüyordu, Ahmet, kötülükten, hırstan, fesatlıktan habersiz masumca emiyordu. Birkaç el silah sesi duyuldu. Ahmet’in cansız bedeni kaldı Elif’in göğsünde, ağzının kenarından süzülen süt bu dünyada ki son nasibi idi… Dağları deldi Elif’in ana yüreğinin çığlığı, dağları deldi Ahmet’e adi yüreklerin yarattığı acı.
İşte böyle yazıldı Çanakkale destanı.
Elif duyuyor musun acı hikâyenin yarattığı yankıları, helal midir bize hakkın söyle…
Hakkım helal olsun bu vatana, hakkım helal olsun bu toprağın altında binlerce şehit yatana. Ama helal değil toprağın üstünde yan gelip yatana helal değil bedel ödemediği vatanı satana helal olsun tarihine, cumhuriyetine Atasına sahip çıkana
Helal olsun yüreği yüzü aydınlığa bakana.
Elif Çanakkale destanında binlerce hikâyeden birisiydi sadece.
Cephe gerisindeki film karesinden cepheye dönecek olursak
Hasan, Mehmet Mustafa, Veli gibi henüz on beşinde erkek olmadan er olan yüzlercesi ölüme koşa koşa gittiler.
Yüzlerce can aç ve yokluk içinde savaştılar. 21 Temmuz 1915’den başlayarak ekmek istihkakı 500 gr düşürülmüştü, çünkü un ve buğday yoktu.
Açlık ve yokluk umurunda olmayan Mehmetçiğin tek bir derdi vardı. O da vatan
Düşman ile arası sadece 8 metre idi. Her ileri giden koşarak ölüme gittiğinin farkındaydı. Havada merminin çarpıştığı, metrekareye 6000 merminin düştüğü, taarruzun değil ölmenin emredildiği bir savaştı Çanakkale.
Bugün yağmur yağdığında toprağı kan kokan Çanakkale şehitleri
Ve Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün aziz ruhunuz şad olsun
Müzik önerisi: https://youtu.be/RgNgqPr7oe0