“ Türk Milleti utanmak için yaratılmış bir millet değildir, iftihar etmek için yaratılmış şanlı şerefli bir millettir.” Atatürk ( 9 ağustos 1928)
Çanakkale; Troya’dan sonra, “ yeni AKA’ların” (emperyalistlerin) ikinci kez geldikleri yerdir.
Bir gemi kalabalığı, yeryüzünün güçlü (!) armadası yaklaşır boğaza kendinden emin.
Hani diyor ya şair “Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?” İNAN … Yok.!
Koca armadaya (!) bir NUSRAT MAYIN GEMİSİ ve bir KOCA SEYİT yetti de, arttı da…
Denizde umduğunu bulamayan “ yeni AKA’lar” Gelibolu yarımadasına dümen kırdılar.
Biran önce başkentimiz İstanbul’a ulaşmayı hayal ediyorlardı.
Tarih karşılarına, insanlığın zor yetiştirdiği ender dahilerden biri olan Mustafa KEMAL’i çıkardı.
Çanakkale’de tarihin akışı değişti.
Çanakkale; bir milletin emperyalist istilaya karşı, yekvücut namusu için, vatanı için vuruştuğu yerdir.
Çanakkale; “Ana ben gidiyom düşmana karşı” diyerek giden,
“Ölmeden mezara koydular beni” diye sılaya haber yollayan kınalı kuzuların kanlarıyla, canlarıyla TARİHİ yeniden yazdıkları yerdir.
Gök ve yerin bir birine karıştığı, m2’ye, 6 bin merminin, 2 bin cesedin sığdığı, mermilerin havada çarpıştığı, o can pazarının yaşandığı yerde, o koca uğultunun içinde Gazi Mustafa Kemal ;
“ Benimle birlikte burada muharebe eden bütün askerler kesin olarak bilmelidir ki,
bize verilen namus görevini eksiksiz yapmak için bir adım geri gitmek yoktur. Uyku, dinlenme aramanın, bu dinlenmeden yalnız bizim değil, bütün milletimizin sonsuza kadar mahrum kalmasına sebep olacağını hepinize hatırlatırım. ” diye askerlerine sesleniyordu.
Taarruzu değil, ölümü göze alan kınalı kuzular MİLLETİ sonsuza kadar namustan, vatandan mahrum kalmasın diye, toprağın vatan olması için toprakla buluştular.
Koca bir millet, tarihiyle ayağa kalkıyor, KEMAL YERİNDE Mustafa Kemal’le yekvücut oluyordu.
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ sözünü o vücut ve o ruh, tarihe altın harflerle yazdırdı.
Çanakkale’yi geçemeyenler birkaç yıl sonra işbirlikçilerinin sayesinde gelip başkentimiz İstanbul’umuzu işgal ettiler. Onunla yetinmeyip Anadolu’ya yöneldiler. Anadolu’yu acıya boğdular.
Çanakkale’de doğan Kuvayı Milliye ruhu, Mustafa Kemal’le Samsun’da başlayıp dalga dalga Anadolu bozkırında bağımsızlık ve özgürlük ateşini tutuşturdu.
Amasya’dan yükselen “Vatanın bütünlüğü milletin istiklali tehlikededir. ”, “Milletin bağımsızlığını yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır.” çağrısı Erzurum’da, Sivas’ta sonra da, Anadolu’nun dört bir yanında yankılandı. Ankara’da TBMM olarak vücut buldu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak tarihteki yerini aldı.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran azim ve iradenin temeli Çanakkale Zaferi’dir. O nedenle Çanakkale Zaferi Türkiye Cumhuriyetinin “ÖN SÖZÜ”dür.
Bu ön sözün, gelecek kuşaklara aktarılmasının, kavratılmasının, yaşatılmasının somut ifadesi okullarımızda okunan ANDIMIZ’dır.
VE…. Andımızı kaldırdılar.
Hem de, ÇANAKKALE ZAFERİ’nin kutlamalarına denk getirerek!
Ne acı tesadüf !
Andımız; Çanakkale zaferi ile başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulması ile sonuçlanan sürecin “ÖN SÖZÜ ”dür.
Andımız; Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkını kucaklayan Atatürk Milliyetçiliğidir.
Tarihimizin şanlı bir gününde Andımızın kaldırılmasıyla yüz yüze gelmek iç acıtıyor. Umarım bu yanlıştan dönülür.
Son olarak şunu belirtmek isterim: “ Türk Milleti utanmak için yaratılmış bir millet değildir, iftihar etmek için yaratılmış şanlı şerefli bir millettir.”
Biz tarihimizle onur duyuyoruz, gurur duyuyoruz, şeref duyuyoruz.
Ya SİZ?
Büyük zaferimizin 106.yılında kahramanlarımızı saygıyla anıyorum.
Ayhan Öztürk