Mahkeme “yayın yasağı” koyuyor!
Kuzey Marmara Otoyolu Gebze Tavşanlı mevkiinde viyadük inşaatı sırasında önceki gün çökme meydana geldi.
Bir işçi mucize eseri yaralı olarak kurtulurken üç işçi hayatını kaybetti; işçiler beton altında kaldı!
Olay bu. “Netice itibariyle kaza” deyip o noktaya mı indireceğiz olayın vahametini?
Evet kaza ama biliyoruz ki “ihmallerin”, “mühendislik hatalarının” ve en önemlisi de “insan hayatına değer verilmemesi”nin ön plana çıktığı bir kaza bu!
Ve kaçıncı kaza!?
Demiryollarında, otoyol inşaatlarında, madenlerde velhasıl ülkenin dört bir yerinde hep bu tip kazalar olması garip değil mi?..
Yoksa o kazaların altında yatan ihmallerle beraber karşımıza mesleki yeterlilikteki düşüş, gereken önlemlerin alınmaması, önemsememe gibi faktörler de yok mu?..
Velhasıl insan hayatı bir kez daha pisi pisine gitti.
Üç can, ekmek parası için çalıştığı inşaatta feci şekilde hayatını kaybetti.
Soruşturma açılmış, müfettiş görevlendirilmiş, teknik inceleme başlatılmış!
Haliyle yapılacak bunlar, böyle bir olay meydana gelmişse… Bu işlemlere “farklı” ve “büyük” anlamlar yüklemek neden anlamak mümkün değil.
Üç ölüm var ortada, elbette soruşturma açılacak. Beton blok, viyadük çökmüş elbette teknik inceleme yapılacak, müfettişler gelecek falan.
İyi de üç can çıkmış bedenden.
Hayatını kaybeden işçilerin ailesinin acısı, beklenmeden bu hayattan kopuş, çocuklarına nasıl anlatılabilir?
“Baban çalışırken üzerine beton düştü” diye kuru ve soğuk bir cümleyle mi?..
Can bedenden çıkmış…
Bakıyoruz olayı veren gazetelere…
Basit bir kaza olsa anlayacağız, Türkiye’nin gözünün üzerinde olduğu bir otoyol inşaatındaki viyadük çökmesinden bahsediyoruz… Üç işçinin ölmesinden bahsediyoruz…
Milliyet bile ilk sayfanın altında küçücük bir yere sıkıştırmışsa artık ne diyebiliriz ki?..
Sorumsuzluklar ve ihmalliklerle gelen ölümler ancak bunları gündemde tutarak, arkasını arayarak, hesap sorarak azalabilir.
İşte yine dün Kırklareli’de, E-5 üzerinde seyreden kamyonun damperi açılarak üst geçide çarpmış ve üst geçit yerle bir olmuş…
Daha birkaç gün önce ODTÜ öğrencisi İrem’e, ODTÜ’nün içinde, kaldırımda yürürken kamyonun yana açılan arka kapağı çarparak ölümüne sebebiyet verdi.
Balık baştan kokar…
İdare, sorumluluk almazsa, işini ciddi yapmazsa, ihmale, hatalara mahal verirse, mesleki nitelik ve yeterlilikteki düşüşü görmezden gelirse bireyler de aynı ölçüde sorumsuzluğa yönelir.
Keza; ölümlerin arkasından hesap sorulmuyorsa vatandaşa da aynı zihniyet bulaşır, önemsemez, önlem almaz, bir şey olmaz der.
Canlar gider!
Bizim mahkemeler jet hızıyla yayın yasağı koyar.
Viyadük çöküyor, beton altında işçiler kalıyor.
Gebze’den şak diye “yayın yasağı” geliyor.
Neyin yasağı?.. Ne yasağı?…
Hakimlik gerekçesinde şöyle demiş:
“Toplum sağlığının ve ahlakının zedelenmemesi, kamuoyunun yanlış bilgilendirilmemesi ve çalışmaların sekteye uğramaması için kamunun menfaati olduğundan.”
Toplum sağlığı ve ahlakı nasıl zedeleniyor, zedeleniyorsa bunu yayın yasağı nasıl önlüyor; bizim bunu anlamamız mümkün değil, bu sorunun cevabını Sami Selçuk’a, Metin Günday hocalarımıza veya her gün ekranda olan Ersan Şen hocaya sormak germek, bizim aklımız gerçekten basmadı, basacak hal de kalmadı!
Kamuoyunun yanlış bilgilendirilmemesi demiş hakimlik diğer gerekçesinde…
E doğru bilgilendirin, sen devlet değil misin, yanlış bilgiye mahal verme!
Bir de çalışmalar sekteye uğramasınmış…
Yayın yasağı gelince çalışmalar sekteye uğramamış oluyor o halde!
Hakimlik “tarihi” bir gerekçe kaleme almış; kutlarız!
Yayın yasağı gelince “kaza” da olmamış gibi resetleniyor şüphesiz!
Canlar çıkmış bedenden… Ve yargı buraya bakmalıyken…
Yayın yasağı, hele de bu devirde, neyin kafası?