Covid-19 öncesi hayatımızdaki terim ve duygular: Yurt içi ve yurt dışı geziler, tatil, gayrimenkul yatırımı, eğlenmek, eğlence mekanları, seyahat özgürlüğü, kişisel özgürlükler, spor, spor müsabakaları, stadlar, gıda ve suya ulaşmadaki kolaylık….
Covid-19 sonrası ise hayatımıza giren terim ve duygular: Virus, corona, spike, PCR, sürveyans, filyasyon, pandemi, zoonoz, aşı, N95 maske, salgın, endişe, korku, çaresizlik, ölüm, bilinmezlik, karantina, sokağa çıkma yasağı, aç kalma korkusu, şiddet, gıdaya ulaşılabilirlik ve gıdanın hayatımızdaki önceliği….
Ülkemiz ve dünyanın 2020 yılında yaşadığı ve halen yaşamakta olduğu Covid-19 sürecini gerek kişisel gerekse ülke bazında farklı kazanımlar elde ederek tamamlamalıyız. Bu süreçten çıkaracağımız en büyük geri bildirimin birey, toplum ve ülke önceliklerinin neler olduğu, ihtiyaç sıralamasında nelerin daha çok önem arz ettiği ile ilgili konular olmalıdır.
Bu geri bildirim ve süreçle ilgili birey ve ülke olarak alacağımız bir nevi dersin başında ülkenin tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten bir ülke konumunda olup olmadığı ve bu sektörün çataldan sofraya kadar giden her aşamasındaki eksiklerinin tespiti olmalıdır.Aslında yaşamımızda bitkisel ve hayvansal gıdaların ne kadar önemli bir yer kapladığı bu süreç bize bir kez daha göstermiş oldu. Bu süreçte her ne kadar mağazalar kapalı olsa da elektronik eşya satan mağazalar, giyim veya mobilya mağazalarına rağbet gösterilmedi.Çünkü insanların ihtiyaçlarında birinci önceliği bu tip ürünler değildi. Yasağın ilk günü saat 22:00′ de insanları sokağa döken satın almak istediği şey temel ihtiyaç olarak gördüğü ekmek, su ve karnını doyurabileceği herhangi bir gıda maddesi oldu. Sokağa çıkma yasağının başlayacağı günlerin öncesinde fırın, manav, market ve kasaplarda kuyruklar oluştu. Tarım ve hayvansal ürünlerin gördüğü rağbet önceliğimizin ne olduğunu veya olması gerektiğini göstermiş oldu.
Peki bu sektörlerin tüm paydaşlarının önemini kavrayabildik mi? Gördüğüm kadarıyla pek de anlayamadık gibi geliyor. Evimize aldığımız sütün, peynirin, yoğurdun, etin, ekmeğin soframıza gelinceye kadarki süreçte kimler ne yapıyor hangi katkılarda bulunuyor, nasıl bir emek ve gideri söz konusu, karşılığında maddi veya manevi ne kazanç sağlıyor ki üretimine devam ediyoru sorgulamamız gerekir bence. Çünkü üreten olmaz ise tüketici de olmayacaktır.
Bitkisel ve hayvansal üretim emek yoğun bir üretim şeklidir. Son tüketiciye kadar ki süreçte ciddi emek ve giderler söz konusudur. Ancak gerçek olan şudur ki ülkemiz tarımsal ve hayvansal üretim konusunda potansiyelini istenilen ölçüde kullanamamaktadır. İlgili sektörlerde kısmi iyileşmeler söz konusu ise de diğer ülkelerle rekabet edebilmemiz için gerekli olan temel sorunlarımızı hala çözebilmiş değiliz. Toprak reformu, teknolojik yatırımlar, Ar-Ge çalışmaları, kamu ve özel sektör yapılanmalarında ki hata ve eksiklikler, makineleşmede ki yetersizlikler, üretici örgütlenmelerindeki yanlışlıklar, kurumların-eğiticilerin bilgilerini güncellememesi, üreticilerin atadan gördükleriyle üretime devam etmesi ve uygulama hataları… Bu örneklemelerin temelinde yatan ana sebep diyebileceğimiz konu ise tarım ve hayvancılıkta YAPISAL REFORMLARI hala tamamlayamamış olmamızdır.
Konu ile ilgili ifade edilebilecek çok şey olmakla birlikte çözümü konuşmak, çözüme odaklanmak ve çözümle ilgili eylemleri hayata geçirmek gerekmektedir. Sorunları tespit etmek önemli olmakla birlikte çözümü için uygulanabilir stratejiler ortaya koymak gerekir. Kanımca ülkemiz gerçeklerini de göz önüne aldığımızda yapmamız gereken ilk şey ilgili kurum ve kişilerin konulara yaklaşımındaki irade, tutum, öğreti ve davranışlarını iyileştirmek ortak hedefler doğrultusunda çalışmaktır. Kısa, orta, uzun vadeli uygulanabilir, akılcı, sektör paydaşlarının da fikir ve önerilerinin alındığı projeleri uygulamak bu projelerin kontrol ve geri dönüşümlerini objektifçe analiz etmek gerekir. Tabi ki bunları yapabilmenin ilk şartı özelikle kamu otoritesinin bu iradeye sahip olması ve konuya sahiplenmesi gerekmektedir.
Bireysel iyileşmeyi ilerlemeyi sağlayamadığımız sürece toplumsal başarıyı yakalamamız mümkün gözükmemektedir.
Tarım ve hayvancılığın öneminin giderek arttığı, kendi kendine yetebilen ülke olabilmenin ne anlama geldiğinin daha da iyi anlaşıldığı bu dönemde ülkemizin bu alandaki gerçek potansiyelini görebileceğimiz günleri görmek umuduyla sağlıklı bereketli günler dilerim.