Yıl, 1921’deler!
Mustafa Kemaller, “Kurtuluş”la birlikte, “Kuruluş”a giden günlerdeler.
“İki 26 Ağustos”un ilkindeler.
Emperyalizmin akılsız, şımarık maşası Yunan Ordusu, Anadolu’ya doğru yakıp yıkarak ilerlemekteler.
Sakarya’yı neredeyse geçmek üzereler.
Geçebilseler eğer, Ankara’ya girecekler.
Durdurulamazlarsa da; emperyalizmin yedeğinde, anayurdumuzu lime lime; halkı da köle, tutsak edip; tarihten silme hedefindeler.
Bunun için de ilerleye, ilerleye; Sakarya’ya kadar gelirler.
Başkomutan Mustafa Kemal önder, en öndeler.
Birinci “26 Ağustos”un seherindeler.
Sakarya Meydan Muharebesi’ne; o ölüm kalım mücadelesine girdiler.
“Ya istiklal ya ölüm!” dediler.
“Hatt ı müdaafa yoktur; sath ı müdafaa vardır.
O satıh da bütün vatandır!
Vatanın her karış toprağı,
vatandaş kanıyla ıslanmadıkça,
terk olunamaz!” diyerek seslendiler.
Tam kurtuluşu hedeflediler.
Çetin, kanlı ölümüne mücadele ile
doğusuna geçirmeden, Sakarya hattını temizlediler.
Ancak Sakarya ile yetinmediler.
“Tek bir hattı savunmak yetmez.” diyerek, bütün vatan sathını savunma hedefini emrettiler.
Tereddütsüz “Tam bağımsızlık” peşindedirler.
İlk “26 Ağustos” ile savaşın seyrini değiştirdiler.
Düşmanı püskürterek geri çevirdiler.
“Kurtuluş”a ve “Kuruluş”a doğru 1922’de, bu kez de “26 Ağustos”un ikincisindeler.
Büyük Taarruz’a doğru yürünürken, Başkomutan M.Kemal yine en önde, Afyon sırtlarında, Kocatepe’deler.
“Başkomutanlık Meydan Muharebesi”ndeler.
Yine şafaktan önce, tanyerindeler.
Ölümün üstüne yürüdüler.
Çiğiltepe’de Albay Reşat, sonradan adı da verilen o tepeyi, süresinde alamamayı yediremeyince, onuru yerine, kendi elleriyle canını feda eder.
Ardından gelenlerse, göğüs göğüse vuruşarak, “ölümü öldürdüler.”
“Kara, makus talihi” yenerek, hiç durmadan ilerlediler, ilerlediler; 9 Eylül 1922’de, şanla şerefle “İzmir’in Kavakları” türküsü eşliğinde, gözyaşları içinde, İzmir’e girerler.
Emperyalizmin akılsız, şımarık maşası, Yunan ordusunu denize dökerler.
Ulusal Kurtuluş’u, tamamına erdirirler.
“Tam bağımsız bir vatan”da özgür bir ulus olarak onurla yaşamayı kazanma uğruna direndiler, direndiler ve yendiler.
Bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü bizlere armağan ve emanet ettiler.
Sonra, o aziz kahramanların her biri, “sessiz ve sitemsiz” bu dünyadan göçüp gittiler.
Geriye de sadece ve bir tek, armağanın değerini bilmeyi, emanete ihanet etmemeyi, gaflete-dalalete düşmeden, bağımsızlık ve özgürlüğe sahip çıkabilmeyi vasiyet ettiler.
Aziz Atatürk, “Gençliğe Söylevi”nde, gelecekte olabilecekleri ta o günlerden görerek, bir bir işaret ve ikaz ettiler.
İşte “iki 26 Ağustos!”
Bağımsızlık, özgürlük adına…
Bu kutsal emanete ve armağana; unutmadan, aldanmadan ve kapkara yalanlara aldırmadan, düşmüşse de, düştüyse de yeniden başımız dara; yer yoktur asla ve asla; yer olmamalıdır da yılgınlığa…
Düşülse de elbet bugün dara, ne akıl almaz kara çalmalar, ne ahmakça itibarsızlaştırmalar, ne de nafile yasaklamalar kar etmeden, ancak gerçeği idrak ederekten, şanla şerefle direnerekten, 30 Ağustos’ta omuz omuza, yeniden kazanıp kurtarma ve kurma ruhuyla; “iki 26 Ağustos”u hatırla!
Unutma asla!
Cemil YAVUZ’un tüm yazılarını okumak için tıklayın…