BUGÜN…
24 Temmuz…
Pandemi olmasaydı bugün Japonya’nın başkenti Tokyo’da Yaz Olimpiyatları başlayacaktı.
Savaşların bile erteletemediği Olimpiyatları Covid 19 erteletti, ne zaman yapılacak belli değil.
……Bugüne sığan çok şey var.
Kamuoyunun gündeminde ilk sırada “Ayasofya’nın ibadete açılması” bulunuyor.
Zaten bizim olan, bizim hakimiyetimiz altında bulunan, belirli bir kısmında zaten ibadet edilen Ayasofya bir kez daha bizim oluyor, bir kez daha ibadete açıyoruz.
Umalım ki bugün var olan ilgi zaman içinde sönmesin, madem ibadete açılıyor, safları hiç boş kalmasın.
Ne denilebilir ki başka?
Keza, Ayasofya üzerinden bir şekilde Atatürk’e sataşmak, batıdan çekindiği için Atatürk’ün Ayasofya’yı müze yaptığı gibi gerekçeler üreterek Atatürk’ün batı karşısında taviz verip korktuğunu ima eden paylaşımlarda bulunmak da yine konunun nereye götürülmek istendiğinin çarpıcı bir örneği.
Tarihi unutanlara sadece şunu sormamız gerekiyor: Tarihin ne yazdığı ortadayken Atatürk mü batıdan korkmuş; emin misiniz? Aklınız yerinde mi?..
Yine umut edelim ki zaman içinde Ayasofya, dış arenada Türkiye’nin başını zora sokacak başka problemlere sebep olmasın. Zira Yunanistan ve Rusya başta olmak üzere İsrail, ABD, AB ülkeleri egemenlik haklarımızı kullanarak aldığımız bu karardan hiç de hoşnut olmadılar.
24 Temmuz önemli bir gün.
Atatürk’ün önderliğindeki Kurtuluş Savaşı’nı taçlandıran Lozan Barış Antlaşması da bugün imzalandı. Lozan’da bağımsız ve egemen yeni Türk Devleti dünyaya kabul ettirilmiş oldu.
İşte o yüzden Lozan, Türkiye Cumhuriyeti için çok önemlidir.
Hatta daha bilindik ifadeyle “Lozan, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusudur.”
Lozan imzalanmasa, zafer kazanılmasa ne olurdu; onu da tarihi çarpıtanlara sormamız gerekiyor bir kez daha.
Ve 24 Temmuz…
Bugün aynı zamanda Türk Basınından Sansürün Kaldırılması Günü ve Basın Bayramı.
Ancak bugün Türk basınının dünya liginde hiç de parlak bir sırada olmadığını görüyoruz.
Oysa özgür basın, hür yorum, doğru haber bir kişiye değil, toplumun tümüne lazımdır.
Uydu medya organları, kimin uydusu olursa olsun, özgür değildir.
Özgür olmayan basın ise asla ve asla toplum nezdinde kendine sağlam bir yer bulamaz.
Ulusal gazete tirajlarına baktığımızda bunun dibe vuran satış rakamları ile neyi ifade ettiğini gayet rahatlıkla anlayabiliriz.
Hür yorum, doğru haber, etik ilkeler, eleştiri basının olmazsa olmazlarıdır.
Basın, eleştirerek vatandaş adına kamuyu denetleme görevi görür.
Hataların giderilmesini, yanlışların düzeltilmesini sağlar.
Ancak bu görevini ifa ederken bizatihi kendisi erdemli ve ahlaklı olmalı, basının ne ifade ettiğini unutmamalıdır.
Türkiye’de bir kısım basın ne yazık ki hem kalemini satar ve hem de kiralar vaziyettedir.
Balıkesir Gazeteciler Cemiyeti’nin Basın Bayramı açıklamasında bakınız Başkan Ramazan Demir ne diyor:
“Basının gücünü, kendi şahsi çıkar ve amaçları doğrultusunda kullanan gazete ve gazetecilere prim vermeyin.
İyiyle kötüyü, güzelle çirkini ayırt edin. Bunu yaptığınızda temiz basın, temiz toplum hayali kendiliğinden gerçeğe dönüşecektir.
Böylece hakikati yazan gazeteler ile hakikati arayan gazetecilerin sesi daha gür çıkacak; halkın sesi, gözü, kulağı olacaktır.”
Yani özetle…
Tercih vatandaşın…
Ya gözü kapalı kalacak… Ya da gözünü açacak!