İçinde o kadar çok anlam barındırıyor ki; Cumhuriyet…
Kimi için demokrasiyle özdeş… Kimi için hukuk, adalet demek… Kimi için ise çağdaşlık, özgürlük, eşitlik, saygı demek…
Batı dillerindeki anlamına baktığımızda “egemenliğin, halkın seçilmiş temsilcileri aracılığı ile halk tarafından kullanıldığı devlet biçimi”[1] veya “devletin, yurttaşların temsilcileri aracılığı ile yönetildiği hükumet biçimi”[2] olarak tanımlanıyor.
Monarşilerde ise egemenlik kılıç zoruyla, ilahi bir güce dayanarak kullanılır.[3] Monarşilerde egemenliği kullanan hanedan, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin tümüne sahiptir.[4]
İsmet İnönü, Abdi İpekçi’ye günümüzden 98 yıl önce olanları anlatırken, şöyle demiş:
“Milli Mücadele esnasında artık saltanat hanedanı ile ve saltanatla memleketi idare etmenin, memleketin mukadderatını (kaderini) tekrar onların eline teslim etmenin mümkün olmadığı ortaya çıkmıştı. Bizde o sıralarda yerleşen kanaat buydu.
“Düşününüz: Biz o kadar güç şartlar içinde muharebe edip (savaşıp) memleketi düşman istilasından (işgalinden) kurtarmaya çalışırken dinsizlikle itham olunuyor (suçlanıyor) ve cezalarla hüküm giymiş olarak ilan ediliyorduk. Biz Anadolu’da felaketli bir devre geçirirken İstanbul’da toplantılar, kokteyller vesaire (ve benzeri) yapılıyordu. Sonra düşmanla muharebe ederken (savaşırken) İstanbul hükümetinin silahlı kuvvetleriyle, ordusuyla ayrıca muharebeler verdik (savaştık).
“Yani sabit olmuştu (kesinleşmişti) ki; saltanat idaresinin tekrardan memleket mukadderatına (memleketin kaderine) hakim olması yanlıştır. Bu hepimizin arasında bir kanaat halinde yerleşmişti.”[5]
Abdi İpekçi tarafından önce Milliyet Gazetesinde yayınlanan anılar, daha sonra da Cumhuriyet Gazetesi tarafından kitapçık olarak (1997) basıldı. Anıların devamında İnönü:
“Lozan’dan sonra bütün devletler bizimle münasebet (ilişki) kurmadan önce ‘dur bakalım, devletin şekli ne olacak’ diye bekler bir vaziyet (durum) aldılar. Bu durumda Millet Meclisi iktidarı ve idaresinin devam edemeyeceğini, bir devlet şekli seçmenin zaruri (zorunlu) olduğunu daha kesin suretle (biçimde) anladık. Mevcut hayat tarzı esasen Cumhuriyet olduğuna göre mesele işin adını koymaktan ibaretti. Yani olmuş, bitmiş bir şeyi ilan etmek gibi bir şey…”[6]
Günümüzde yönetimimizin adı Cumhuriyet olsa da İsmet Paşa’nın sözlerinde olduğu gibi “mevcut hayat tarzı” bize hiç de öyle söylemiyor. 2021 yılında Türkiye’de yönetim biçimimize biri kalkıp “buna meşruti monarşi derler” dese, kim ne yanıt verebilir acaba?
Oysa Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul salonunun duvarında Meclis Başkanı’nın arkasında büyük harflerle “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR” yazmıyor mu?
İşte bugün Türkiye’de onarılması gereken en büyük hasar budur. Cumhuriyetimizi ikinci yüzyılına sağ salim çıkarmak istiyorsak mevcut “hayat tarzımızı değiştirmek için” mücadele etmek zorundayız.
[1] Oxford Dictionary
[2] https://www.britannica.com/topic/republic-government, Erişim: 28.10.2021
[3] Parkinson, C. Northcote, Siyasal Düşüncenin Evrimi, İkinci Basım (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1984) 30 – 32
[4] Gözler, Kemal, Anayasa Hukukuna Giriş: Genel Esaslar ve Türk Anayasa Hukuku, 28. Baskı (Bursa: EKİN, 2019)
[5] İpekçi, Abdi (1997); İnönü, Atatürk’ü Anlatıyor, Cumhuriyet, 19
[6] A.g.e.; S. 20-21