“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.”Atatürk
19 Mayıs 1919.
“Ya İstiklal Ya Ölüm” parolasıyla başladığımız Ulusal Kurtuluş Savaşımızın 101.yılı.
Hüzünlüyüz. Bağımsızlık ve özgürlük şarkılarımızı bu yıl da (!) ülkemizin meydanlarında sokaklarında özgürce söyleyemiyoruz?!!
Üzgünüz. Milletimizi bir arada tutan ulusal kahramanlık günlerimizin, Milli bayramlarımızın coşkusunu heyecanını yaşayamıyoruz (!) Bahane Coronavirüs… İnanırsan!.. Ama sonuç: Şahane ?!
Geçmişi şan ve şereflerle dolu Başkentimiz İstanbul yaşadığı ihaneti içine sindiremez. 16 Mayıs’ta “Bandırma Vapuru’nu” uğurlar Samsun’a….
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal buradaki çalışmalarını tamamlayıp gerekli önlemleri aldıktan sonra süratle Anadolu’nun içlerine doğru hareket eder. Vatanın kaybedecek zamanı yoktur.
İlk durak Havza’dır. Kolay bir yolculuk olmaz. İngilizler, Pontus Çeteleri ve bunlarla işbirliği yapan yerli hainler! Her anı tehlikeyle dolu bir yolculuk…
Yolculuk sırasında otomobilleri birkaç kez bozulur. Mustafa Kemal otomobilden iner yaya devam eder. Yağmur yağmıştır. Geçit vermez dağlardan gelen temiz hava ve toprak kokusu, kurtuluşun habercisidir. Duygulanır… Bir şarkı dökülür dudaklarından. Arkadaşları eşlik eder…
“Dağ başını duman almış
Gümüş dere durmaz akar…
Güneş ufuktan şimdi doğar…”
Bu romantik İsveç şarkısı, daha sora dalga dalga Anadolu’yu kaplar ve ihtilal şarkısına dönüşür. Cumhuriyet çocukları da bu kutsal emaneti Gençlik Marşı olarak korumaya devam eder.
Havza’dan , Anadolu’ya seslenir Mustafa Kemal:
“Sessiz, durgun başı eğik kalmayınız. Uyanınız milli bağımsızlığımızı çiğniyorlar. Haklarınızı savunmak için birleşiniz düşmanın karşısına dikiliniz. Sesinizi duyurunuz, bütün dünya’ya; “Ben Türk’üm, bağımsızlık bana atalarımdan miras kaldı, o’nu sana vermem” diye haykırınız. (Mustafa Kemal -Mayıs–1919 Havza)
Tarihin derinliklerinden gelen bu sesle Millet uyanmış, birlik olmuş, haklarını savunmak için düşmanın karşısına dikilmiştir. Artık Anadolu bozkırında bağımsızlık ve özgürlük ateşi tutuşmuştur.
Amasya’dan, “Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir” sesi yükselir; iner tokat gibi sarayın, işgalcinin, işbirlikçinin, hainin suratına…
Bu kez Erzurum’da dadaşlar yükseltir seslerini: “Millî sınırlar içinde vatan bir bütündür; asla parçalanamaz”
…Ve ayağa kalkar Sivas haykırır cihana: “Manda ve Himaye kabul edilemez.” parolamız tektir ve değişmez: “Ya istiklal, Ya ölüm!”
Ankara’da, Türkiye Büyük Millet Meclisi:“Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir”der, NOKTA.
Ebedi başkomutanın; “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır….” çağrısıyla Millet varmış Sakarya’ya vatan uğruna düşman karşısına…
Sonra başkomutanın “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”emriyle süvariler, rüzgar kanatlı atlarıyla İzmir’e uçuyordu….
İZMİR 9 Eylül’de semalarında ay yıldızlı bayrakları dalgalandırarak ebediyen Türk kalacağını dünyaya ilan ediyordu.
Anadolu’da güneş ufuktan doğmuş tarih yeniden yazılmıştı. Milli Mücadele Mazlum milletlere kurtuluş yolunu da gösteriyordu.
Mahatma Gandhi “Mustafa Kemal, İngilizleri yenene kadar, Tanrı’yı İngiliz sanıyordum.”
Alman cumhurbaşkanı Hindenburg “…Hangi gençlik? Ben Almanya’da böyle bir gençlik bilmiyorum, onlar gençliğin ne olduğunu öğrenmek istiyorlarsa Anadolu’ya gitsinler” (* ) diyebilmişlerdi.
Büyük Atatürk Nutuk’ta;
“Sayın baylar, sizi günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe mal olmuş bir çağın öyküsüdür…” diyor.
Evet, yaşanan olaylar artık tarihe mal olmuştur. Yaşananlardan gelecek için dersler çıkarmak önemli.
Yunanistan parlamentosu 1994 yılında, “19 Mayıs: Pontus Helenizm’inin Soykırımını Anma Günü” olan bir yasayı kabul ve ilân ederek yürürlüğe koyduğunu, bunun bazı ülkeler tarafından resmen kabul edildiğini unutmayalım.
“Kahramanı kadar gafili de, haini de çok bir milletiz” diyordu Atatürk ne kadar haklıymış. Bunların kimi İngiliz’e, kimi Yunan’a sığındı, kimi de “Allah’ın huzurunda Türklükten istifa ettiğini” söyleyerek tarihin ihanet klasöründe yerlerini almışlardır… Klasörü açıp okuyun bugünü görün. Yüz yıl geçse de ihanet şebekelerinin ortaklığı bitmiyor.
İstanbul işgal edildiğinde( 16 Mart 1920 ) yurtseverler dağıttıkları tek cümle’lik bildiride “Bu da geçer” diyorlardı. Evet geçti gitti o kara günler…
Ülkemizin bu zor günleri de geçip gidecek….
“Sesimizi yer, gök, su dinlesin,
İnlesin be Mustafa’m arş-ı âlâ inlesin!…”
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti , Yaşasın Atatürk …
Kahramanlara saygıyla… 19 Mayıs Bayramımız kutlu olsun.
* Zeki Sarıhan -(Kurtuluş Savaşı Gençliği Kaynak Yayınları-S.173 )
Ayhan Öztürk