CVK Maden İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş’nin Altıeylül ve İvrindi ilçesi sınırlarında, Sarıalan mevkiinde planladığı ve başta Sarıalan ve Gökçeyazı olmak üzere bir çok mahalleyi olumsuz yönde etkileyeceği öne sürülen altın madeni projesi yöre halkı ile birlikte çevrecilerin tepkisini getirdi. Gökçeyazı muhtarı Mehmet Can bir emri vaki ile karşı karşıya olduklarını belirtirken, projeden haberi olmadığını söyleyen yetkilileri eleştirip, halkın “enayi” olmadığını vurguladı
Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün düzenlediği CVK’nin Altın Maden Ocağı Kapasite Artışı ile ilgili ‘Halkın Katılımı Toplantısı’ dün Sarıalan köy meydanında gerçekleştirildi. Jandarmanın güvenlik önlemleri aldığı toplantıya maden şirketi yöneticileri ile Sarıalan ile birlikte madenin etki alanı içinde kalan Gökçeyazı, Kirazköy, Sofular, Çamköy’den vatandaşlar katıldı.
Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Mimarlar Odası Balıkesir Şubesi, Burhaniye Çevre Platformu, Balıkesir Çevre Platformu, Büyükşehir, Altıeylül ve Karesi Meclis üyeleri, siyasi parti temsilcileri, doğa savunucuları da altın madenini istemediklerini belirten yöre sakinlerini yalnız bırakmadı.
Söz konusu sahada daha önce Çevikler Enerji Madencilik Mermer Turizm tarafından “Altın Arama ve Ocak İşletmeciliği” faaliyetinin planlandığı ve bu faaliyet alanı için Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün 1 Ağustos 2017’de “ÇED gerekli değildir kararı” verdiği bildirildi.
Geçen süre içinde sahada herhangi bir üretim faaliyetinin gerçekleştirilmediği ancak Çevikler Enerji’nin sahayı CVK Maden İşletmelerine devrettiği açıklandı. Proje sahibinin değişmesine karşın “ÇED gerekli değildir” kararının geçerliliğini koruduğu da ortaya çıktı.
‘EMRİVAKİ’YE MUHTAR TEPKİSİ
Çevre İl Müdürlüğü ve şirket yetkililerinin sunumunun ardından söz alan Gökçeyazı Muhtarı Mehmet Can, “Bir kere bu işi emri vaki olarak yapmışsınız. Her şeyi hazırlayıp gelmişsiniz vatandaşın önüne sunmuşsunuz. Böyle bir şey olamaz. Bunu kesinlikle kabul etmiyoruz” dedi.
Can şunları söyledi:
“Bugün madenden en fazla zarar görecek iki mahalle var. Biri Sarıalan biri de Gökçeyazı… 500 metre sonra Gökçeyazı’nın Ovası başlıyor. Gökçeyazı’nın Ovası, Büyükova Projesi’nde birinci tarım arazisi olarak belirlendi. Siz burada çalışma yapacaksınız. Tozu, külü, metangazı Gökçeyazı Ovası’na yağacak. Gökçeyazı Muhtarı’nın bu toplantıdan 3 gün öncesine kadar haberi yok. Böyle bir şey olabilir mi? Ben anlayamadım. Devlet niye bu kadar oldu bitti yapıyor? Devleti temsil edem arkadaşlar bunun cevabını versinler. İvrindi Belediye Başkanı, cuma namazına geldi. O gün, iki tane arkadaş da BASKİ’den tespit için geldiler. Cumadan çıktıktan sonra arkadaşlara ‘hoş geldiniz’ dedik. Toplantıdan İvrindi Belediye Başkanının haberi yok. Gökçeyazı, İvrindi’ye bağlı. Çamköy, İvrindi’ye bağlı Sofular İvrindi’ye bağlı. Bu nasıl oluyor? Herkesin hasatta olduğumuz zamanı seçtiniz, koronayı fırsat bildiniz. Toplantıyı saklamak istediniz. Bu toplantıyı Gökçeyazı’da neden yapmadınız? Bizden ne kaçırmak istiyorsunuz? Bu vatandaşlar bu kadar enayi mi?”
STK’LARDAN İTİRAZ
Mimarlar Odası Balıkesir Şube Başkanı Betül Dikici de yaptığı konuşmada, “ÇED gerekli değildir” kararına 5 Haziran 2020’de itiraz ettiklerine dikkat çekerken, “Bu itirazımız Bakanlıkta değerlendiriliyor. Ben yerin üstünün yerin altından daha değerli olduğunu düşünen bir doğa severim. Türkiye’deki bu uygulama devletimiz ve MTA tarafından yapılırdı. Ama artık özelleştirme kapsamında özel şirketler tarafından yapılıyor. Bugün maden şirketi de bizi yüzeysel olarak bilgilendirdi. Bu maden ocaklarının çevreye vereceği zarardan söz edilmedi. Havran’da, Balya’da bunun örneklerini yaşadık, hala da yaşıyoruz. Bu topraklara dokunulmaması gerekiyor. Buranın etiyle sütüyle besleniyoruz, bu bölge ile ilgili karar Balıkesir’de yaşayan bizleri de olumsuz yönde etkileyecek. Böyle bir işletme tarzını kabul etmiyoruz. Avrupa’nın hiç bir ülkesinde, ABD’de, Kanada’da böyle bir uygulama yapılmıyor, Geri kalmış ülkelerde ise doğa talan ediliyor, buna itiraz ediyoruz” dedi.
KAÇ TANE AĞAÇ KESİLECEK
Balya Akbaş’ın eski muhtarı Gülay Dayıcan da proje ile ilgili tanıtım raporunun çok acele bir şekilde işin özüne inmeyen kafa karıştırıcı bir şekilde hazırlandığını belirtirken, altını ayrıştırmak için siyanür kullanılacağına dikkat çekti. Dayıcan şöyle konuştu:
“Ben psikolog doktorum. Bu halkın ruh sağlığı çok önemli. Siz çevreyi kaybettiğinizde sizin ruh sağlığınız da bozulacak.Huzurunuz kaçacak. O zaman gelip bizim müşterimiz olacaksınız. Olmayın. Ben sizi şimdiden uyarıyorum. Bu raporda mineraloji analizi yok. Çıkarılacak cevher neyle ayrıştırılacak, nasıl taşınacak. Eğer ki bu cevherin içinde pirit gibi başka maddeler olursa bu halk sağlığını direkt etkiler. Ayrıca 100 bin ton cevherle, 150 bin ton posa çıkacak, pislik çıkacak, bunun ömrü 20 yıl olacak. Sunumda ormandan söz edildi, ağaç kesimden söz edildi ama raporda sadece bitki örtüsünden söz ediliyor. Kaç tane ağaç kesilecek belli değil. Ayrıca köy yolu kullanılmayacak, yeni yol açılacak deniyor. Bu da yüzlerce ağacın kesileceği anlamına geliyor. Burada siyanür de kullanılacak. Siyanürsüz altın ayrıştırılamaz”
VATANDAŞ NE DİYOR
Sarıalanlılar altın madenciliğinin yöreye vereceği zararı çok iyi bildiklerini belirtirken ineği şirketin açtığı sondaj kuyusuna düşen köylünün uğradığı zararın bile tazmin edilmediğini söyledi. Madenin şantiyesinin evlerinin dibinde olduğunu söyleyen kadınlar, “köyümüzde maden istemiyoruz” diye konuştu. Sarıalan halkı köyde maden istemediklerini imzalarıyla da tutanağa geçirtti. Diğer köylerde de imza kampanyası düzenleneceği bildirildi.
Vatandaşlar şunları söyledi:
“Sen altın madeninin ne kadar sağlıklı olduğunu biliyor musun? Soruyorum sana, biliyor musunuz, hiçbiriniz bilmiyorsunuz. Kendimize mezar kazıyoruz mezar… Biz köylü olarak , halk olarak istemiyoruz. Arkadaşlar, hakkımızı arayacağız. Bu köyde dedelerim, ebelerim, atalarım yatıyor. Bu köyün %99′ u çiftçilikle geçiniyor. Sen buraya işlem yapmaya başladığın zaman zaten hayvancılık bitti, yeşillik bitti. Sen aldın kitabı eline bize hep şirkete faydalı kısımlarını okudun. Bu zamana kadar bu köy CVK’dan geçinmedi. Siz hep iyi tarafını anlattınız. Kötü tarafını anlatmıyorsunuz. Sen patlatma dedin köyün dibinde patlayacak. Ben akşam oldu mu kahvemi balkonumda rahat rahat yudumlayamayacağım, akşam sefamı süremeyeceğim”
“O yeri göğü yok eden altına karşı bir gram faydasını bana söyler misin? Doğayı zehirliyorsunuz. Yaşam hakkımızı alıyorsunuz. Maden ocağını istemiyoruz. Allah’ın yarattığı tabiatı sen yok edemezsin”
“Kayıtlara geçin bunu. Ölen insanların sorumluluğu kimde olacak? Hangi maden ocağının etrafında köylerde ölen olmuyor? Ben buna cevap istiyorum. Başka bir şey değil. Ben çocuğum düşünüyorum. Ben torunumu düşünüyorum. Geleceğimi düşünüyorum” Çiğdem ÇİMEN (balikesir24saat.com)