featured
  1. Haberler
  2. SPOR
  3. BRIAN SCALABRINE- Uğur SATILMA

BRIAN SCALABRINE- Uğur SATILMA

Birçok yazıya konu oldu, birçok kişiye ilham verdi. Madem sınırlarımızı sorguluyoruz, o zaman benim de bir sporsever olarak Scalabrine’nın kulaklarını çınlatıp, onunla ilgili övgü dolu cümleler kurmam boynumun borcu.

Basketbol tutkunları NBA’i insanoğlunun sınırlarını en fazla zorladığı spor dalı olarak görür. Yıldan yıla artan savunma sertliği neticesinde sırım gibi sporcular evrim­leşerek 2000’li yıllarda adeta birer gladyatöre dönüştü. Günümüzde fiziksel ve ruhsal anlamda güçsüzlerin NBA organizasyonunda yeri yok. Bu yüzdendir ki dünyada en çok kazanan sporcuların başında basketbolcular geliyor.

Tamamen paranın hakim olduğu sektörün ne kadar acımasız bir ortam olduğu aşikar. Mantıklı düşündüğümde kapitalizmin simgesi haline gelen NBA basketbolundan soğumak için birçok sebebim varken belki de çok uzak­lardan organizasyonu takip etmem ve kimsenin cebimdeki paraya göz dikmemesi bir şekilde oyuna ilgimin kesilme­sini engelliyor. Üstüne süpermenler diyarında ekmeğini taştan çıkaranların hikayelerini de takımların birbirleri ile rekabeti kadar ilgi çekici buluyorum.

NBA hastaları iyi bilir, her takımın parlatmaya çalıştığı, aşağı yukarı tüm oyun setlerini üzerine kurduğu kendine göre bir yıldızı vardır. Gerçi 2010 yılında LeBron ve Bosh gibi süper yıldızlar sırf şu fani dünyada bir şampiyonluk göremezsek diye panikleyip eşi görülmemiş bir şekilde Wade’in takımı Miami Heat’e doluştular. Yaptıkları bu görgüsüzlük nedeniyle Miamililer hariç tüm dünyanın gözünde itibarlarını sıfıra indirmişlerdi. Hayal kırıklığı yaratan iki sezonun ardından kazandıkları 2012 ve 2013 şampiyonluklarının tadına muhtemelen kendileri de tam olarak varamadılar.

İmajını biraz olsun düzeltmek isteyen Lebron yüzüstü bıraktığı eski takımı Cleveland’a 2014 yılında duygusal bir geri dönüş gerçekleştirdi! Bunda yaşlanan Wade ve Bosh yerine Cleveland’taki Irving ve Love’u tercih etmesinin ne derece payı var artık onu basketbolseverlerin takdirine bırakıyorum. Ancak son derece doğru bir hamle yaptığı 2016 finallerinde ortaya çıktı. Normal sezonda rakiplerini sürklase eden Golden State’i, final serisinde 3-1 geriden gelip 4-3 ile geçerek şampiyon oldular. NBA tarihine geçen bu geri dönüş de dahil olmak üzere LeBron’un kazandığı hiçbir şampiyonluk 2007’de San Antonio’ya süpürüldükleri final kadar anlamlı olmayacak benim gözümde. Lebron, 2007 yılındaki finallerde varlık gösteremese de cesur ve ka­rakterli oyunuyla Cleveland’ı finale kadar sürüklemiş ve biz basketbolseverlerin gözünde apayrı bir konuma gelmişti.

Tabii bencil ve şımarık basketbolcular kategorisinde LeBron yalnız değil. Birçok basketbolcu milyonların kendi­lerine taptığı bir ortamda tuhaf kişilikler geliştirebiliyorlar. Bunda NBA yıldızlarının Allah vergisi yetenekleriyle olu­şan özgüveninin yanında tribünleri doldurmak için abartılı bir pazarlama materyali haline getirilmelerinin de rolü büyük. Pazarlama konusunda NBA yönetimi çok başarılı, hakkını teslim etmek lazım. Ama çuvalla para kazanıp garip bir ruh haline bürünen basketbolculara ligin imajını koruma adına gerektiğinde de ayar verebiliyorlar! Mesela önceleri hip hop yıldızları gibi giyinen basketbolcular ne kadar isyan etse de günümüzde NBA yönetiminin kılık kıyafet standartlarına uymak zorundalar.

Böyle bir ortamda Brian Scalabrine gibi oyuncuların var olmasının yegane sebebi üstün iş ahlakları. Kötü çocukların da arasında görevlerini layıkıyla yapan iyi çocuklar bazen sırf antrenmanlarda ciddiyet sağlamak için takımda tutu­luyorlar. Kendilerini yetenek fakiri ve umutsuz vaka olarak görmelerine aldırmadan verdikleri akıl almaz mücadele ile kibirli yıldızların kafalarını karıştırıyorlar. Onlar üzerinden verilen mesaj gayet açık; hikayedeki gibi yeteneklerine güvenip mücadele etmezsen bu alemde tutunamazsın ve finişi geçen kaplumbağalara melül melül bakarsın!

Brian Scalabrine’yi iş ciddiyeti anlamında listenin başına koyuyorum. Scalabrine fiziksel yetenekleri kısıtlı olmasına rağmen duygusal yeteneklerini kullanma konusunda tam bir süper yıldızdı. Maçların büyük bir bölümünü kenar­dan izler, ara sıra oyuna girip bir de üçlük attı mı ondan mutlusu olmazdı.

Sert ve güçlü çocukların arasında “Bonfile” lakabı (kaslı olmayan vücudu ve ne kadar çalışırsa çalışsın erimeyen “Sergen Göbeği”), kınalı saçları, iddialı olmayan tipiyle azimle yüklendiği basketbolda var olabilmesi için elbet hiçbir olumsuzluğa takılmaması gerekiyordu… Ondaki basketbol aşkı öylesine güçlüydü ki, parkeye yakın olmak için itilip kakılmaya hatta hor görülmeye bile razıydı.

Scalabrine’yi gördükten sonra insanoğlunun sınırlarını daha da geliştireceğine olan inancım artıyor. Yeteneklerini inançla birleştirenler günün birinde 100 metreyi 9 sani­yenin altında koşacaklar ya da 2013 yılında Belgrad’ta oynanan Partizan-Barcelona maçı öncesi ısınmada Sırp taraftarların şaşkın bakışları altında Navarro’nun üst üste attığı 21 üçlüğü birileri maç esnasında atacak. Tabii bu­nun için yapılması gereken yeteneklerine yaslanan gevşek yıldızların yerine iş ahlakı ve kısıtlı becerisine rağmen azmiyle bir yerlere gelmiş Scalabrine gibilerin hikayelerini insanlara öğretmek. Şimdiye dek hep karizmatik yıldızların varoşlardan süper modellerle aşka uzanan renkli hikaye­leri çok daha popüler oldu. Ama zamanla sporu seyirci olarak takip eden çok bilmiş göbekliler sahalara doluşup gerçeklerle yüzleştikçe eminim Scalabrinelerin hikayeleri çok daha fazla dikkat çekmeye başlayacak.

Sanırım Scalabrine’nin bir şekilde oyunun içinde kal­masının sırrı gün gelir asıl aktörlerinden biri olurum ha­yali değil, öyle ya da böyle bu oyunun basketbolun içinde olmalıyım düşüncesiydi. Bu uğurda diğer oyuncuların angarya gördüğü, temelinde özveri olan her şey onun için keyif vericiydi. Süper yıldız olmayı hayal etmese de emi­nim birçok maçta yedek kulübesindeki koltuğu ısıtırken “Koç bana baksa da şöyle torunlarıma anlatacağım bir maç çıkarsam” demişliği vardır.

İşte öyle bir şans 2004 yılında Doğu Yarı Final Serisi 5. maçında ayağına geldi. 2002 ve 2003’te final oynayan Scalabrine’nin takımı Nets için sezon erken bitebilirdi. İki takım serinin ilk 4 maçında saha avantajını iyi kullanmıştı. Ancak Nets’in turu geçmesi için Detroit Pistons deplasmanında muhakkak galip gelmesi gerekiyordu.

Detroit’te oynanan serinin 5. maçı büyük bir müca­deleye sahne oldu. Nets’te tam 4 uzun (Kenyon Martin, Jason Collins, Aaron Williams, Rodney Rogers) 6 faulle oyun dışında kalmıştı. Koç Byron Scott çaresizce bakışla­rını Scalabrine’ye diktiğinde içinden muhtemelen “İyi de şimdi sırası değil” diye geçirmiş olmalı! Oysa aldığı her saniyenin hakkını veren ve oyuna hiç küsmeden yüksek bir motivasyonla saha kenarında bekleyen Scalabrine için görev gayet açıktı. Sahaya çıkacak, elinden gelenin en iyisini hatta bu maça özel daha da iyisini yapmaya çalışacaktı. İşte bu duygularla çıktığı o maç NBA tarihine geçen, tüm basketbolseverlerin hafızalarında yer edinen ve gelecekte de Wilt Chamberlain’in 100, Kobe’nin 81 sayı attığı maçlar gibi hatırlanacak büyük bir maç oldu. 23 dakika oyunda kaldı ve 4/4 3’lük, 3/2 2’lik isabet oranıyla 17 sayı atarak 3 uzatmaya giden maçın kazanılmasını sağladı. Bu sonuç sadece kendi torunlarına değil bizlere de inanılmaz bir armağan oldu.

Maç sonu röportajda yıllarca hor görülen bir basketbol­cu olarak verdiği mesaj çok anlamlıydı: “Basketbol oynadı­ğım için çok mutluyum.” Olay bu kadar basitti, yaptığı işi çok seviyor ve o ortamda olmaktan mutluluk duyuyordu. Onun azminin en güzel hediyesi serinin 6. maçında Nets seyircisinin kendisini dakikalarca alkışlaması ve gurur mücadelesine sahip çıkması olacaktı. 5. maçta takımına galibiyeti getirmesine rağmen kalan 2 maçı alan Mehmet Okurlu Detroit, o yıl NBA şampiyonluğuna ulaştı. Ancak 2004 yılı Detroit’in şampiyonluğu kadar Brian Scalabrine’in onur mücadelesi olarak da hafızalara kazındı.

Ve son… Sıradanların Jordan’ıdır Scalabrine. Jordan saha içinde Tanrı’nın ona bahşettiği nadir yetenekleri ile bizi büyülerken, yetenek anlamında kısıtlı milyarların içinden azmi ile hayallerine tutunan Sclabrine bizim kahramanımız olur. Onun izinden gidenler en başta yaptığı işten keyif almayı daha sonra da olumsuzluklara teslim olmamayı öğrenirler. Yetenekleri ile olmasa da teslim olmayan yapısı ile bizlerin kahramanı olurlar.

0
sevdim_bunu
Sevdim Bunu
0
_ok_sevdim_bunu
Çok Sevdim Bunu
0
g_ld_rd_
Güldürdü
0
karars_z_m
Kararsızım
0
bu_ne_bi_im_bi_ey
Bu Ne Biçim Bişey
0
k_zd_rd_n_z_beni
Kızdırdınız Beni
BRIAN SCALABRINE- Uğur SATILMA
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Balikesir24saat ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!