Dere, tepe, dağ, ova dolaşmasını seven tek gözlü bir adam varmış.
Yürür, yürür, gidermiş; gider, gider yürürmüş.
Bir gün uzaklarda renkleri karmakarışık bir köy görmüş; alacalı bulacalı garip bir köy.
Yaklaşmış köye doğru.
Yolları bir tuhaf, evleri bir tuhaf, insanları bir tuhafmış köyün…
Girince köyün içine anlamış meseleyi, körler köyüymüş burası.
Kadınların, erkeklerin, çocukların, velhasıl herkesin, sımsıkı kapalıymış gözleri…
Gezginci adam, karar vermiş burada yaşamaya…
-Hiç değilse benim bir gözüm var, diyormuş.
“Körler ülkesinde şaşılar kral olur” derler.
“Bende bunların başına geçer yaşarım” demiş.
Körlerin gözleri yokmuş ama; elleri, kulakları, burunları çok hassasmış.
Kendilerine göre kurdukları bir düzen içinde yuvarlanıp gidiyorlarmış.
Adam, şaşkın hallerine bakıyormuş onların.
Yürümeleri, konuşmaları doğrusu başka türlüymüş.
Bir gün körlerden biri ötekinin malını aşırmış.
Sadece tek gözlü adam görmüş bunu.
Bağırarak ilan etmiş.
-Filanca malını çaldı falancanın.
Körler:
-Nereden biliyorsun o kadar uzaktan duyulmaz ki, demişler.
-Ben duymadım, gördüm.
Gözüm var benim.
Görüyorum.
Körler göz diye, bir şey bilmiyorlarmış.
Uzun yıllar içinde çoktan unutmuşlar bu hissi.
-Ne demek görmek, demişler nasıl görüyorsun? Yani, duyulmayacak mesafeden anlıyor musun ne olup bittiğini?
-Anlıyorum tabii…
-İnanmayız, imtihan edeceğiz seni…
Adamı almışlar, uzakça bir yere dikmişler.
Tecrübeleriyle biliyorlarmış o uzaklıktan hiçbir şeyin işitilmeyeceğini.
-Anlat bakalım! Şimdi biz ne yapıyoruz? demişler.
Adam anlatmış:
-Oturuyorsunuz, konuşuyorsunuz, şu ayağa kalktı, bu elini oynattı, beriki bacağını sallıyor vs…
Derken körler bir evin içine girmişler, bağırmışlar:
-Anlatsana…
-İçeri girdiniz, göremiyorum ki…
Körler bilmedikleri için içeri girmenin ne olduğunu:
-Ne olmuş yani içeri girmişsek.
Elli santim fark etti, anlat anlat, demişler.
-Arada duvar var, görmüyorum.
Körler …
Sen atıyorsun, demişler, demincek tesadüf etti.
Bak, şimdi bilemiyorsun.
-Çıkın dışarı söyleyeyim.
-Bu kadar uzaktan duyunca ha içerisi ha dışarısı, ne çıkar yani…
-Ben duymuyorum, ben görüyorum diyormuş adam.
-Öyle şey olmaz, demişler.
Sende bir bozukluk var.
Saçmalıyorsun, acayip şeyler söylüyorsun.
Hekime muayene ettireceğiz seni…
Adamı yaka paça köyün hekimine götürmüşler.
Hekimde kör tabii…
Elleriyle yoklamış ve parmaklarını adamın gözünde gezdirirken:
-Buldum, demiş. Bozukluk burada…
Adamın açık olan gözünü kastediyormuş hekim ve:
-Saçmalaması bundan dolayı, diyormuş.
Ben şimdi hallederim, düzeltirim onu…
“Körler ülkesinde kral” olmaya kalkan gezginci zor bela kurtarmış kendini oradan.
Körler görenleri anlayamazlar.
Saçmalıyor sanırlar ve onu düzeltip kendilerine benzetmek için gözlerini çıkarmaya uğraşırlar.”
Olur mu? Olur * İ D U R A K İ *. Erenler olmaz, olmaz derler dünyada. Her şey zaman ve zemin içinde, kendi oluşumunu izlemektedir.
Koruktan helva olur mu?
Diyenler; sabır konusunda aceleci olduklarından, her şeyin anında ve çabucak olmasını beklerler.
Bu anlamda;
Günümüz, salgın döneminde, kendilerini, tüm hastalıklara ve virüslere karşı kahraman ilan edenler,
teneşire yattıkları zaman işin işten geçmiş olduğunu bile anlamaz ve görmezler.
Görenler görür ama ne olduğunu anlamak için düşünmesi gerekir.
Bilenler her şeyi bildiklerini sanırlar. Ama; bizim bildiklerimiz deniz kıyısında bir kadardır.
“KÖRLER ÜLKESİNDE ŞAŞILAR KRAL OLUR.” H.G. WELLS