Şimdi akşamın alacakaranlığında düşünüyorsanız, içinizden bir hüzün geçip gidiyorsa…
Parsel parsel satılan topraklarınızın kederi içinizde çörekleniyorsa, yaman acılar sarıyorsa yüreğinizin her yanını.
Kaz Dağları / Çanakkale / Kirazlı’daki altın arayanlar toprağımızın , ormanımızın canına siyanür döküyorsa , elin ayağın buz kesip kaskatı kesiliyorsun. Çaresizliğini gördükçe , “ne çok düşmanı varmış” diye toprağına bir kez daha sevdalanıyorsun. Çanakkale geçilmez dedirten atalarımızı mezarlarında rahat ve huzur içinde uyutamıyoruz gibi geliyorsa eliniz ayağınız tutmuyor gibi oluyorsunuz. Ağlıyorsunuz , sessiz..Kimseler görmeden..
Alamos Gold firması memleketimin en güzel yerinde Kaz Dağlarını oyuk oyuk oyarken feryadınızı duymayanların insanlığından şüpheye düşüyorsunuz. Yerli işbirlikçilerinin “altın “için zehirleri suyumuza katmasını hangi vicdanla yaptığını anlayamıyor, lanetliyorsunuz.
Feryad ediyorsunuz..
Kaz Dağları yavaş yavaş ölüyor…
Ve; öte yandan…
Yüreğiniz daralır gibi oluyorsa,
Gencecik fidanlar toprağa düşüyorsa kefensiz, akraba bile değilseniz, KAHROLUYORSUNUZ…Ağlıyorsunuz , susamıyorsunuz..
Hıçkırıklarınızın sesinden korkuyorsunuz nedensiz..
Gelmişine geçmişine sövüyorsunuz !
Hayatın içinden, hainlerin hainliğine bakıp isyan ediyorsunuz !
İsyanınıza bin kerre pişman edeceklerini bile bile , ağız dolusu sövüyorsunuz !
***
Hala daha emperyalizmin elindeki o kahrolası yobazlığa boyun eğenleri gördükçe, gün ışığını daha bir çok özlüyorsunuz .
En bunaldığınız anda, birden bir umut doğuyor içinize; Ve ;
Afyon Kocatepe’de elinde sigarası bir yiğit düşüyor hayalinize..
İnce uzun bacakları ile Afyon Ovasına atlayacak kadar korkusuzluğunu görüyorsunuz.
Dev gibi düşüncelerini anlamayanların cüceliğinde, yoksulluğun kol gezdiği Anadolu topraklarındaki bereketi O’nunla , ellerinizle tutuyorsunuz.
Siper kazan askerinin terini gördüğünde, bir yudum suyun kıymetini bilen adamın mavi gözlerindeki yaşın nedenini anlıyorsunuz !
Milletine güvenmenin yolunun doğru söz, doğru adam olmaktan geçtiğini kanıtlayan ayak izlerini takip ediyorsunuz.
Okuduğu binlerce kitabın fikirleri ile donanan, binlerce doğrunun erdemiyle ve en kanlı savaşların kazanıldığı zaferlerin sonunda kurulan Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin onun eseri olduğunu görüp, bir kez daha altına kalın imza atıyorsunuz.
Çanakkale Zaferi ile dünya tarihine altın harflerle yazılı bir ders bırakan o gencecik askeri selamlıyorsunuz. Sessizce söylüyorsunuz, dünya duyuyor..
Çanakkale geçilmez .
“Bağımsızlık ve özgürlük benim karakterimdir” diyen adamın eserlerine, hayranlık ötesi gıpta ile bakıyorsunuz.
Demir ağlarla ördüğü yurdun tren yollarında, bir yanık türkü misali lokomotifin, vagonların sesini dinliyorsunuz..
Fabrika bacalarından çıkan dumanların griliği size , geleceğin aydınlığının müjdesini veriyor..
Bir kadeh rakısına göz dikenlerin yaptıklarına bakıp, iki ayyaş demelerini anlıyorsunuz.
İki ayyaşın kadehini bu kez siz kaldırıyorsunuz, şereflerine diyerek.
Bir küçük meze tabağındaki sarı leblebinin kokusu geliyor, uzaklardan.
Bataklıktan , yoktan var ettiği Atatürk Orman Çiftliğindeki kaçak sarayın , iki ayyaştan birinin eseri olduğunu bir kez daha gururla anıyorsunuz.
Gerici ve yobazların saldırıdan bıkıp usanmadığı, 83 yıldır konuşmayan bir adamın sessiz çığlığını duyuran , Mustafa Kemal’in Askerlerini görüyor, avazınız çıktığı kadar bağırıyorsunuz..
– Bu topraklarda Mustafa Kemaller Tükenmez.
ATATÜRK denmesini içine sindiremeyenler, Türk’lerin Atası olamaz diyenler , ne kadar cahil ve hainler..Onu anlıyorsunuz.
ATATÜRK demek; “Atası Türk olan demek ” olduğunu söylüyorsunuz, bunu duyduğunda karşınızdakinin gözlerindeki ve yüzündeki ihanetin aymazlığını ellerinizle yakalıyorsunuz.
Tunceli ziyaretinde. Rivayet odur ki ;
” Mustafa Kemal Atatürk burada bir türkü söylüyor.. Kurban olduğum Atam , sen söylemeyeceksin de o türküleri kimler söyleyecek..”
Yüz yıl önce söylediği sözleri ve öngörülerini okudukça, aklınız şaşıyor, diyorsunuz ki ;
– Sanki Mustafa Kemal yaşıyor, aramızda, sessizce bizi izliyor gibi geliyor. Ürperiyorsunuz, hayranlığınız bir kat daha artıyor.
İçeride ve dışarıda , kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya çalışanları gördükçe, bunca sessizliğe karşın hala daha ayakta kalışını gururla izliyorsunuz.
Onuncu Yıl Marşı’nı duyar gibi olunca, aklınıza “Ey Türk Gençliği” diye başlayan o , bu günleri anlatan bize olan öğütlerinin büyüklüğünü görüyorsunuz..
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diye boşuna söylemediğini, ODTÜ’lü gençlerin başarıları ile tarihe yazdıranları alkışlıyorsunuz.
Bilim adına Prof. Dr. Aziz Sancar ile alınan Nobel ödülünü 19 Mayıs 2016 günü Anıtkabir Müzesine konulması için, Genelkurmay Başkanlığına emanet edildiğini görüyorsunuz.
Ve;
” MUSTAFA KEMAL : Bizlere geleceğin kapısını açan, altın anahtardır. Mustafa Kemal ruhumuzun türküsüdür. Asla emekli olmayacağız devrimlerinden. Bizleri Onuncu Yıl Marşı ile yürüten coşkumuzdur. Bizleri en soylu direnişlerin askeri yapandır. Bütün temyiz yolları kapalı olsa da davamızdır.. Aklın yoludur Mustafa Kemal “
***
Diyorsunuz..
Karanlığı seven yarasalara inat ,aydınlatacağız tüm yurdu ışığınla..Mustafa Kemal..Mustafa Kemalleriz.
Emeğinize,yüreğinize sağlık öğretmen Mustafa Kemal..
Muhteşem bir yazı olmuş öğretmenim,okuldaşım.Umutlarımızı tazeliyor :) Selam ve sevgiler yolluyoruz Çanakkalemizden