1976 – 1979 Siirt , 3 yıl… 1983 – 1986 Diyarbakır 4 yıl …
Yazması ne kadar kolay. Üç küçük çocukla , öğretmen olarak toplamda 7 yıl görev yapmak. Sizler okurken ne kadar kolaydır değil mi ? 7 yıl insan hayatında çok önemli bir zaman dilimi.
Siirt’e atandığımda henüz 24 yaşındaydım. 25 yaşıma orada girdim. Gençliğimin en doruğunu yaşıyordum. Öğretmenliğim artık iyice oturmuştu. 18 yaşında mezun olan genç tıfıl bir öğretmenden ben de kurtulmuştum , öğrencilerim de.Jandarma Lojmanlarında ilk kez oturuyordum. Atandığımız Afyon / Emirdağ ilçesinde sivil evde 6 yıl oturmuştum. Lojman hayatını tanımıyordum. Siirt’te öğrenmeye başladım. O güzel dostluklarımın başladığı askeri lojmanlar. Çocuklarımın babası o dönemde Siirt Jandarma Bölge Komutanlığı emrinde yüzbaşıydı. Sıcacık bir dostluğun içindeydim. İki küçük kızımla , yeni tanıdığım asker eşleriyle gurbetin canına okuyordum. Kısa sürede mahzunluğumu yenmiştim.
Sabahları günaydınlarla çocuklar lojman bahçesinde en keyifli oyunlara başlardı. Sıcağın kavurduğu yazın dik ortasıydı. Okullar tatil , senelik izne gidenlerin balkonlarında çamaşırlar yok. Anlıyordum ki senelik izin için memlekete gidilmiş.
Ağustos ayında okulum belli oldu. Siirt’in girişinde Alparslan İlkokulu öğretmeniydim. Okula gittiğimde şaşkınlığımı üstümden atmam kolay olmadı. Okul binası yeni yapılmış, kaloriferli ve işlikleri bile olan , ihata duvarları muntazam taş ustalığı ile göz kamaştırıyordu. Sevincim büyüktü. Böylesine güzel bir okulda ilk kez çalışacaktım.
***
İlk şehit cenazesi…
Genç bir askerin cenaze törenine ilk kez katılıyordum. Al bayrağa sarılı tabutun başında orta yaş bir adam duruyordu. Etrafında rütbeliler. Dayısıymış şehit askerin. Şehit ailenin en küçüğü imiş. Dayının, gözyaşlarını ve ağıdını hala unutmam, unutamam. Çok sarsılmıştım.
– Ne anasına doyabildi ne babasına diyebildiği ve hıçkırıkların arasından duyup aklımda kalan feryadın en can yakıcı sözleri , belleğimde duruyor.
O akşam yemek yiyememiştim. Midem kasılıyor , başım çatlayacak gibi ağrıyordu. Kızlar “Heidi, Alplerdeki Kız ” isimli çizgi filmi izlerken ,büyükbabasının kırlarında koşan Heidi ile Siirt Botan çayı kenarları benzeşiyor gibiydi. Papatyalar vardı bayırdaki otların arasında. Haydi dağlarda koşarken , ben Siirt’in orta yerinde bir şehidin acısı ile sarsılmaktan kurtulamıyordum.
Ne anasına , ablama doyabildin , ne babana gönenebildin, dayın şimdi ne yapsın ?
Uğurlar olsun , aziz şehidim dedi komutan.. Dua ile… Uğurladık..
***
Siirt Cas evlerinin o muhteşem mimarisinin donandığı yukarı Siirt. Modern yapıları ile donanmış Siirt Çarşısı. Şimdi hayaliniz anılarla bezenmiş , gençliğimin acılarla tanıştığı , asker eşi olmayı öğrendiğim en mücadeleci yıllarımın başlangıcı.
Çocuklarımın babasının tuttuğu gece nöbetleri , gece eğitimleri. Öğretmenliğimin olgunlaştığı ve babamın yazdığı o uzun mektuplardan öğrendiğim ” dil bilmeyen yörelerde okuma- yazma ve Türkçe öğretme teknikleri”.
Takılırdım ona ; babam dersim bitti mi ?
– Bitti bitti , hadi bi cıgara tüttür bakam , diyen annemm..
O zamanlar telefonla konuşmak için postaneye verilen kayıtlar , saatler sonra bağlanan telefonda babamın , annemin sesini , memleketim Balıkesir’in kokusunu duymak. “Siirt nire , Balıkesir nire” diyen anneme bin selam olsun.
***
Siirt’e veda ederken içim sarsılmıştı. Üç yılın sıcacık dostluklarıyla geçen o gençlik yıllarım.
Siirtten sonra ver elini İstanbul. Yıl 1979..
4 yıl sonra merhaba Diyarbakır.
Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanlığı Bahçesi…( 1984.)
Diyarbakır Stadyumu’nun tam karşısında bir sivil ev tutuyoruz. Kocaman balkonu olan. Diyarbakırspor 1. Lig’de oynuyor. Maçları balkonumuzdan izliyoruz.
Bağlar Atatürk İlkokulu öğretmeniyim.
Lojman sıramız geldi.
Yenişehir semtine 2. Hindibaba sokak , Akbaba apartmanı lojmanına taşınıyoruz.
Babaları Eruh Jandarma karakolunun telsiz haberleşmesini kurmak için 20 gündür görevde. O gün eve gelişini kutlayacağız. Bekleşiyoruz. Çocuklar sevinçle babalarına sarılıyorlar. Sıcak Diyarbakır’ı kavuruyor.
Çocuklarım hasta olup ateşlenmek için babalarının göreve gitmesini beklerlerdi sanki. Dua ederdim , bari bu kez ateşlenmesinler diye. Bu kez babaları evdeydi ve ikisi ateşliydi. O gece babalarına hoş geldin ateşlenmesi yaşatıyorlardı. İlk tedavilerini evde bildiğim usullerle yaptım. Geç vakit uyudular. Başlarında nöbetteydim. Gecenin bir yarısı telefon çaldı.
Jandarma Bölge Komutanı Tümgeneral Atıf Ercan paşamızın emir subayı idi. Eşimi uyandırdım. Telefon konuşmasını duyuyorum. Gözlerime inanamıyorum, eşim bir yandan konuşuyor , bir yandan bana postallarını , tabancasını ve giysilerini getirmemi işaretlerle anlatıyordu.Giderken sıkıca tembihledi. “Işıkları açmayın , kapıları sıkıca kilitle , hepiniz bir odada olun, giyinik durun, yanınıza yiyecek ve su alın, bir çanta hazırlayın.”
Aklımı oynatacaktım. Niye biz onları yapacaktık ki ?
Bir hafta boyunca çocuklarımla bekledik.
Eruh baskını olmuştu.
Eşim o gün gelmişti Eruhtan..
Terör ile tanışıyorum.
***
İstanbul Zincirlikuyu Jandarma Lojman komşumdu devre arkadaşımız Yüzbaşı Yalçın Aydın . Eşi Zeynep hanım ile selamlaşırdık . Oğulları benim okulumda Beşiktaş 100. Yıl Atatürk ilkokulunda okuyorlardı. Kapı önünde sohbetlerimiz biz Diyarbakır’a atanıncaya kadar sürdü.
Eruh baskınından sonra kaç şehidimiz var şimdi anımsayamıyorum. Ama şehit yüzbaşı Yalçın Aydın komşumuzu asla unutamam. Şimdi oğulları kocaman adam olmuşlardır.
Çocukların babası , o gece arkadaşlarıyla yemeğe Orduevi’ne gitti. Gecenin sohbetinde Yalçın Yüzbaşı yarın Beytüşebap’a gidiyor. Çocukları İstanbul’da kalmışlar. O tek gelmiş. Kardeşi de Van’da doktormuş.
– Annem beni Güneydoğu için doğurmuş , Yalçın Yüzbaşıları da Doğu ve Güneydoğu için doğurmuş dediğimi bugünkü gibi anımsıyorum.
Kızmıştı eşim ,” sen ne biçim konuşuyorsun , sen gelme , ben gitmeyeyim , eee ne olacak burası da vatan toprağı değil mi ?”
– Seninle tartışmak istemiyorum. Okullar tatil olur olmaz memlekete gideceğim. İçim dışım sıcaktan kavruluyor. Çocukların ateşlenmesinden , hastalanmasından artık yoruldum. Sen dağ bayır dolaşıp , role direği dikeceğim , jandarmanın telsizlerini konuşturacağım derken ben üç çocukla yaşıyorum. Bu sorumluluğun ağırlığı kolay mı ? Kolay mı yalnız yaşamak!.. Çocukları okula götürüp , Bağlar’a kendi okuluma gitmek kolay mı?
– Ateşlenmek için senin gidişini bekliyorlar. Artık inanıyorum, bu ateşlenme işi psikolojik. Kar yok , buz yok ateşleniyorlar. Babasız olmak korkusu diye düşünüyorum.
– Öyle düşüneceğine şehit çocuklarını düşün !.. Hiç bir şeyleri eksik değil. Soğuk su koyma dolaba , dondurmayı az yedir!.
Yutkunamadım bile !..
Ham armut gibi boğazıma bir şeyler durmuştu..
– Bismil’e gideceğim bugün. Geç vakit olursa dönmem. Dikkatli olun. Çocukları sokağa salma. Evde oyalansınlar.
– Emrin olur !..
Çocuklar evin içini oyun parkına döndürüyorlar. Ne güzel işte.. Keyifle izle.
***
Telefon acı acı çalar mı ?
– Çalıyor , işte.. Hissediyorsun, yine bir aksilik var , elin ahizeye giderken titriyor.
Okul müdürüm telefona çağırıyor. Müdür odası başıma yıkılıyor , kendimi bahçeye zor atıyorum.
Atıf Ercan paşamızın eşi Ülkü hanım.
– Kızım Zehra , okuldan doğru Bölge Komutanlığına gel. Kızları biz okuldan aldık sen oğlanı al burada ol.
– Bölge Komutanlığının bahçesindeki masalarda insanların gözü yaşlı oturuyorlar. Bir şeyler var ters giden.
– Ülkü ablanın gözleri kıpkırmızı olmuş. Ağlıyor .
– Beytüşşebap bölük komutanı Yalçın yüzbaşıyı vurmuşlar. Helikopterle geliyormuş.
O sırada genç bir karı – koca geliyor , babaları ile kucaklaşıyorlar. Genç olanlar Yalçın yüzbaşının Van’da doktor olan kardeşi ve eşi. Diğer yaşlı olan bey ise ağır ceza yargıcı babaları.
Yüreğim duruyor sanki. Bir gün önce çocuklarını İstanbul’a uğurlayan Yalçın Aydın yüzbaşı. Komşum Zeynep hanımın eşi. Üç evladı ile yaşama yalnız bir yolculuğa başlıyor..
Evlere , ocaklara ateşler düşüyor.
Eşimin odasına gittiğimde , masasının üstünde kanlı bir torba görüyorum.
– Yalçın yüzbaşının postalları ve giysileri …
Sonrasını anımsamıyorum..
***
Yıllar sonra şehitlerimizin cenaze törenlerinde ailelerinin suskunluğunu gördükçe içimden kopup gelen o sessiz çığlıkları yazmak, anlatmak ve yaşananları, hala daha anlamayanların yüreğine duyurmak adına , aziz şehit hemşehrim Ümit Gıcır ve diğerlerini tek tek anmak..
Sağ iken annelere , ablalara seslenmediğim için , yazmadığım için özür dilemek ve bizleri affetmesinler demek için yazacağım.. yazı…