Hani, bilinir ve denilir ya;
“Cevap, alimliktense;
soru arifliktendir!…”
Ünlü fizikçi Einstein’a okuldan her gelişinde
annesi der: “Bugün öğretmene sorduğun
en güzel soru nedir?”
Bu örneklerde, soru üretebilmek önemsenir.
Başlık da aynı temelden, aynı derinliktendir.
Bir kitabın adıdır aynı zamanda; bilenler bilir.
“Nasıl Yapmalı?” ünlü
bir romandır.
Bundan yüz elli yıl öncesinde yazılır.
Rus, Nikolay Çernişevski, yazarıdır.
Devir, Rusya’da Çarlık zamanıdır.
Günümüzden 150 yıl uzaktadır.
Tam olarak 1860’lı yıllardadır.
Adı, bir daha çıkmamacasına,
okuyanın belleğine kazınır.
Henüz okumayanlara mutlaka;
okuyanlara da bir daha anımsatılır.
Bilinçli her yaş dönemi ve düzeyi için,
okundukça yeni tatları,
yeni ufukları,
yeni deneyimleri ve
yeni derinlikleri
içinde barındırır.
Hele aşka dair yanılgılardan,
bir de doyumuna aşklardan;
üretimden insanca ve
hakça paylaşımlardan,
kalıcı dostluklardan
ve omuz omuza dayanışmadan;
kahrolası o vahşice baskılardan,
karanlığa karşı aydınlıktan,
nice karşıtlıklardan yola çıkaraktan;
tutuşup yer yer umutsuzluktan,
köşeye sıkışmışlıktan çıkış arayıp,
bilincin yanında saf tutmanın,
o unutulmaz romanı:
“Nasıl Yapmalı?”
Yeni bir insan ve yeni bir yaşam,
“Nasıl Yapmalı”dan geriye kalan.
Riyadan ve yalandan uzak; yanındakini, yakınındakini aldatmadan,
yüzüne bakıp arkadan kuyu kazmadan;
çelme atmadan,
yan yana gözüküp de ayrı durmadan:
“Nasıl Yapmalı?”
Ortak kazanımları birlikte başarmadan,
“Ne yapmak” yerine hep “ne olmaktan”
aynı çatı altındayken, çatıya tırmanmaktan;
döküp kırmaktan, kırıp dağıtmaktan öte
birlikte bir yol aramaktan ibaret:
“Nasıl Yapmalı?”
Lamı cimi kalmadı, şakası yok;
amaca varılamaz, başarı yaratılamaz
aydınlanmadan.
Karnı yarılsa “cim” çıkmayandan,
ne “halk adamı” olur, ne “halk önderi”
bilmem ne adayından, ne adamından!
Falan makamdan, makam adamından;
ne çekti şu memleket, yetkilinin cahil;
cahilinin ise “akil” olanından!
Her yanı saran kıskançlıklardan;
karalamaktan, madrabazlıktan;
goygoyculuk, yağcılık, yağdanlıktan;
her gün, başka birine alkış tutmaktan;
ne ideoloji, ne düşünce, ne halk, ne ülke;
ne özveri, ne emek, ne de ilke?
Hele hele “süreç” ne demek;
ta en başından hesap kitap,
ille de malum ”sonuç” peşinde!
Hesap, hesap içinde!
Ortalarda gören yok!
Böylesine “itibar” da çok!
Gerçek şu ki, memleket zorda.
Ta Yirminci Yüzyıl’ın başlarında,
emperyalizmin karşısına çıkıp da,
destansı kurtuluş savaşını kazanıp,
Anadolu bozkırlarını da aydınlatıp,
laik Cumhuriyeti başarıp ardından;
çağdaş devrimler, ilerici atılımlarla,
demokratik haklar ve kazanımlarla
daha da yükseğe taşımak varken
Atatürk’ün bıraktığı emaneti;
gel de 21. Yüzyıl’ın başında,
teslim et şu Cumhuriyeti!
Olacak şey mi?
Sanki işgal edilmemiş memleket!
Sevr, Mondros hiç imzalanmamış;
hiç çıkılmamış Samsun’a; Amasya,
Erzurum, Sivas ardından Ankara’ya
varılmamış bir avuç yurtsever adamla!
Egemenlik hakkı geri alınıp da ulusun,
saltanat atılmamış sanki tarihin çukuruna!
Bunca deney yaşanmamış ve bunca birikim
olmamış sanki nice kazanımlarla yüz yılda!
Peki, kabahatin çoğu kimde, demeye de
insanın dili varmıyor; ama kabahatin
çoğu sende, bizde, hepimizde!
Neyse başa dönüp yine, kitaba bakmalı.
Yazarı Çernişevski: “Nasıl Yapmalı?”
Ne yapıp edip bulmalı ve okumalı;
bir daha, yeniden ele almalı.
Hiçbir şey eskisi gibi değil artık;
yerinde saymamalı, durmamalı.
En kritik olanı da ne yapıp edip;
dönüşü olmayan yoldan çıkmalı.
Hem bir kitabın adıdır bu;
hem de hayata sormalı:
“Nasıl Yapmalı?”
Bu devr i zamanede, en kritik bir süreçte,
bütün ülkede, ilde, ilçede; Cumhuriyet,
demokrasi, hürriyet mücadelesinde,
muhalefet için hiç eskimeyen soru;
bir kitabın ve büyük sorunun adı:
“Nasıl Yapmalı?”
Yanıtı verilmeli, elbet alimlikten;
bugünün en güzel sorusu bu; ariflikten!…