Atanmışlarla seçilmişler bazen (ve belki de çoğu kez) birbirlerinden pek hazzetmezler.
Seçilmişler, oyla makam kazandıklarından olsa gerek, milletin desteği var diye sınırsız güç sahibi olduklarını sanabilirler ve o rüzgarla aşırıya gidebilirler.
Atanmışlar ise kendilerini seçilmişlere karşı bir anlamda kuralı, düzeni ve hukuku temsil eder konuma gelip frenleyici mekanizmanın dişlileri olarak görürler.
Bu durum onlara; seçilmişlerin bir gün değişeceğini, hancının kendileri olduğunun farkındalığını ve ayrıcalığını yaşatır.
Oysa hem seçilmişler, hem atanmışlar yolcudur.
Hancı olan, o yerde yaşayan insanlardır.
O nedenle seçilmişlerle atanmışlar arasında ortaya çıkan sorunlar genellikle “birbirini dinlememe” ve “hukuku göz ardı etme” kaynaklıdır.
Daha ziyade yerel seçilmiş idarecilerle yerel atanmış idareciler arasında sorunlar ve soğukluklar olabilir.
Türkiye’de bunun örnekleri fazlasıyla mevcuttur.
Belediye başkanları ile valiler…
Valiler ile milletvekilleri…
Milletvekilleri ile üst düzey bürokratlar…
Üst düzey bürokratlarla belediye başkanları arasında…
Birbiriyle konuşmayan vali ve belediye başkanı da vardır; birbirlerine küs vekil ile vali de.
Türkiye bunun örneklerini çok görmüştür, aynı ortama bile gelmek istemezler, kerhen resmi törenlerde bir araya gelirlerse de birbirlerinin yüzlerine bakmazlar.
Kuşkusuz “sokak” için olumlu bir tablo değildir bu.
Vatandaş hizmet isterken idare edenlerin kendi içinde birbirleriyle atışmasını, zıtlaşmasını, polemik içine girmesini ve dolayısıyla hizmet üretememe noktasına gelmelerini hoş karşılamaz.
Kamuoyuna yansıyan son örnek tipik bir seçilmiş-atanmış kavgasından başka bir şey değil.
Nazilli Kaymakamı ile Aydın milletvekillerinden birisinin çekişmesi sonucu, İçişleri Bakanlığı’nın son kararnamesi ile Nazilli Kaymakamı’nın tayini çıkınca bunu yorumlayan vekil, daha sonra “ben öyle demedim” dese de kaymakamın fişini çektiğini söylemiş.
Şöyle demiş Sayın Vekil:
“Kaymakam, Nazilli’ye hafif birisiydi ve gereken yapıldı. Biz buna proje söyledik, yapmadı. Kendi kafasına göre iş yaptı. Ben de bu arkadaşın Nazilli’ye yakışmadığını düşünerek fişini çektim”
Fişini çektim dese de demese de kaymakamın tayininin vekil etkisiyle çıktığını milletvekili de kabul ediyor ve kaymakam da giderayak yaptığı konuşmada “biz rantçıların esiri olmadık, hiç kimseye boyun eğmedik” demiş.
Hangisi ağır?..
“Fişi çekmek” basit ve yakışıksız bir ifade.
Ama kaymakamın söyledikleri çok daha ağır aslında.
Kaymakam rantçılar derken kimi kastediyor?
Arsa spekülatörleri demiş, hangi hazine arazisi üzerinden ne kadar kazanırım diye düşünenlerin esiri olmadık demiş…
Kim o zaman bunlar?..
Vekilin dediğine bakın:
“Biz buna proje söyledik, yapmadı” cümlesinde geçen “buna” kelimesi bile “fiş çekmek” kadar tatsız değil mi?..
Seçilmişlerle atanmışların atışmasında genel olarak gördüğümüz hukukun yanında olanların daha çok atanmışlar olması…
Seçilmişler nedense sandıktan çıkıyor olmanın verdiği keyifle keyfe keder bir idare sergileyebileceklerini düşünüyorlar.
Ne kadar çok belediye başkanının daha sonra mahkemelerde yargılandığını hatırlarsınız bunun hiç de latife olmadığı ortaya çıkıyor zaten.
Fişi çekmek…
Vekil kaymakamın fişini çekiyorsa… Ötesini siz düşünün artık!