Sokrates bir gün pazar dönüşü mabedin önünden geçerken öğrencisi ona seslenir:
-Hocam, neden siz de mabede gelmiyorsunuz? Herkes sizi dinsiz diye suçluyor.
Yaşamı boyunca mabede gitmeyen Sokrates, biraz düşündükten sonra öğrencisine; siz orada ne yapıyorsunuz diye sorar…
-Dua ediyoruz hocam, Tanrılardan dileklerde bulunuyoruz. Günahlarımızı affetmesini istiyoruz.
Sokrates; işte ben bu nedenle gelmiyorum. Benim Tanrılara akıl öğretecek halim yok. Ne yapacaklarını benden daha iyi bilirler…
İnsanın her zaman işine gelir kolaycılık… Hatalarından ders çıkarmayı değil de affedilmeyi bekler. Bunun içinde her şeyi kullanır. Dini de kullanır. Emevinin çıkış noktası da budur. Dini kullanmak, dine sığınmak… Oysa o din ona aklına sığın demiştir. Aklını besle, aklına sığın… O aklının farkında olmadan yaşar. Öyle olunca da çoğu davranışı iç güdüsel tepki boyutunda olur. İnandırıldığı kırmızı çizgileri din ile de kamuflaj edildiğinde artık o kontrolü başkasının alinde olan çok tehlikeli maddedir. Kendini bilmekten sakınan insanın yaptığı sade kendine olsa oda öyle olsun diye düşünebiliriz. Kendini bilmekten korkan insanın en kötü yanı kendini inandırabilmesi için sürekli yalana ihtiyaç duymasıdır. Yalandan beslenmesi demektir. Yalana inanması demek ben kandırılmaya müsaitim demekle eşdeğerdir. Kandırılmaya müsait insan yapısı ile birlikte yaşadığınızda yaşam alanınız her daim tehdide açık durumdadır. Kandırılmaya müsait insan, gerçeklerden kaçan, kötülüğün, kötülüklerin kaynağının kendinde olduğunu görmeyen, görmek istemeyen, sorumluluğunun bilincinde olmaktan kaçınan ya da ilacın kendi olduğunun farkında olmayan insan ve insanlarla birlikte yaşadığınız da değer verdiğiniz bütün değer yargılarınızın bu insan kitlesinin hoyratlığı karşısında değersizleştirilmesinin üzerinizde yarattığı büyük hayal kırıklığı ya da çaresizliğinin yıkım derecesini yaşarken ölçmek yada tam anlamıyla farkında olmak çoğu kez mümkün olmuyor. Siz evinizi ya da sahip olduğunun malınızı hırsıza karşı korumak adına sigorta denilen bir kuruma para verip çözüm bulurken geleceğinizi, doğanızı, toprağınızı, suyunuzu, bilginizi, emeğinizi, sevginizi ve gökyüzünüzü çalanların yarattığı büyük yıkımlar karşısında çaresiz kalırken o kendinden kaçan, kandırılmaya müsait insan topluluğunun baskısı arasında sıkışmışlığın ezikliğini yaşarsınız….
İnsan doğası ve ihtiyaçlarının çeşitliliği gereği insan ile beraber yaşamaya muhtaçtır. Beraber yaşayan insanın yaşarken diğer insanı ezmek yada yönetmek istemesi ise onun en büyük zaafıdır. Bu zaafın ortaya çıkmasını tetikleyen ise insanın biriktirme özelliğinin olmasıdır. İnsan mal ya da para biriktirmeye başladığında artık kendisinin değil biriktirdiği nesnelerin kölesidir. Yaşamının rotasını onlar belirler. İnsan bir kez biriktirmeye görsün, sınırını belirleyemez. İnsan artık isteklerinin kölesi haline gelmiştir. Biriktirdiklerine sermaye dersek, insan artık sermayesinin kölesi olmuştur. Sermayenin doyum noktası yoktur…
Hazreti Muhammed biriktirmeye karşı çıkmıştır. Hatta kurduğu devletin hazinesinde bile para tutmayı sevimli bulmamış onu bile dağıtmıştır. Kendi emeği dokunmadığı için, devlet hazinesinden bir hisse almayı vicdanına sığdıramamış ve “Siz çalışın ben yiyeyim, bu nasıl olur?” diyebilmiş bir yöneticiydi.
Hazreti Muhammed’in felsefesinde emek çok önemlidir. Emeğin ortaya çıkardığı sermaye ise tüm kötülüklerin anası olarak görüldüğünden onu ortadan ortadan kaldırmak için zekat kavramını geliştirmiş ancak ölümü dahil kurduğu sistem 40 yıl yaşamadığından Hazreti Osman döneminde bu sisteme son verilmiştir. Mal biriktirilmesi öne çıkmıştır.
O görmüştü; en büyük tehlike “biriktirmek”tir.
İnsan biriktirdiği şeyin kölesi olur.
Bilgi ve emek ve sevgi biriktirin…
Para ve mal sizi ve yaşamanızı teslim alır…
O nedenle biriktirdiğiniz şeyler kime hizmet ediyor sorusu öne çıkar…
Sermayeye hizmet ediyorsa siz artık insanlığınızdan vazgeçiyorsunuz…
İnsanın iyiliğine hizmet ediyorsa siz ölümü yenen insan duruşunuzla bu dünyanın huzur veren kır(müge) çiçeği olarak daim oluyorsunuz…
Yaşamınızdan saltanatı söküp atın. Zavallı insanın büyüklük hastalığının korkak parçası olmayın. İnsan olmak için paylaşmaktan korkmayın. Biriktirmekten kaçının ve biriktirenleri lanetleyin…
“Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsan, uzaktan bütün doğu milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve egemenliklerine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yer yüzünden yok olacak ve yerlerini milletler arasında hiç bir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır.” Atatürk
“Ölmeden önce ölün.” Hazreti Muhammed
“Hiçbir zaman unutmayınız ki her Müslüman, diğeri için hakiki bir kardeş olmalıdır.” Hazreti Muhammed-Veda haccında bütün Müslümanlara böyle haykırmıştır… Sevgi ve saygıyla Vecdi Yılmaz