Sarı Kırmızı ve Gergadan, sevgili Özge Uzun’un en son kitabı. Her bir sayfası, her şeyden en önce kendisiyle yüzleşmeyi göze alabilen bir kadının yüreğinden kopup geliyor. Hiç kimse bu denli samimi, içten, cesur olamaz dedirten anlatımı ile Özge Uzun, adeta bir şifanameyi kaleme almış. Kendini en doğru kelimeler ile ifade edebilme meziyetine sahip güzeller güzeli yazarımız, kimi zaman bütün her şey nasıl da hiç gocunulmadan anlatılmış dedirtiyor. Kimi zaman, insana kendi hayatına bir yabancı gözüyle bakabilme fırsatını sunuyor. Kimi zaman da satır aralarına serpiştirdiği umut tohumları ile ağız dolusu bir gülümseyişin nedeni oluveriyor. Bir kitabın çok ama çok ötesinde, yazarın şeffaflığını emeği ile yoğurduğu bir iyileşme öyküsü. Okurun da şifalanmasını niyet eden bir dost. Daha iyisi nasıl mümkün sorusu ile sonsuzluğa ulaşan, bir kutup yıldızı. Yönünü bulabilene, haddini bilene, sadece anda kalabilene ne mutlu… Ne mutlu Özge Uzun’a… Ve iyi ki var…
Uzun yıllar ekranlarda boy gösteren, başarılı işlere imza atan spiker, gazeteci, haberci, yazar, evlat, eş, anne gibi pek çok kimliğe sahip Özge Uzun, bütün hepsini bir anda kendi isteği ile geride bırakıveriyor. Okurunun karşısına sadece Özge olarak çıkıyor. Adeta kuş gibi hafiflemiş benliği, açık denizlere uçuyor. Engin maviliklerin getirdiği berraklık, biz okurlara da bir ferahlık yaşatıyor. Bu koca yüreğin baş ettiği acılar, üzüntüler, kırgınlıklar insanda bambaşka duygular uyandırıyor. İnsana, olumsuzluklar karşısında suçu bir başkasına atma kolaylığını seçmek yerine, her şeyin sorumlusu olarak kendini görebilme gücünü aşılıyor. Bu benim başıma neden geldi sorusunu, sihirli eliyle zihinlerden siliveriyor. Yaşanılan her şeyin bir öğreti, kazanım, şansa çevrilebilecek bir fırsat olduğuna işaret ediyor.
Bir nevi kusma, iç dökmedir diyebileceğimiz bu kitap, bir solukta okunuyor. Estirdiği duygu fırtınası ise insanda derin izler bırakıyor. Bana bunları düşündüren Özge Uzun, televizyonlardaki o şaşalı yıllarını en acımasız yönüyle ele almış. Kendisine bugünkü aklını kazandıran geçmişin eksilerini, tamamen objektif bir dille kelimelere dökmüş. Eşi ile yaşadıklarını, sanki okurlarına değil de en yakın dostuna anlatır gibi anlatmış. Bazen en dibe vurduğu anda, hiç kimsenin olmadığı, iç dünyasının en derin bir köşesine çekilerek sadece kendisiyle konuştuğunu öğreniyoruz. Bazen de kendinden bile vazgeçtiğine, bunu da saklamadan okuru ile paylaştığına tanık oluyoruz. Oğlu Dağhan’ın özel durumundan dolayı kopardığı isyanları, çıktığı bu şifa yolculuğu ile birbirine sımsıkı bağlanmış sevgi halkalarına dönüştüren yazarımız; kızı Siva’nın mutlu bir çocuk olarak kendi hayatını nasıl zenginleştirdiğini bir ressam ustalığında paletindeki hayat dolu renklerle tuvaline yansıtmış.
Kitaba dair anlatılacak daha o kadar şey var ki… Yazımın en başından beri Özge Uzun’un ne anlattığından daha çok ben de uyandırdığı düşünceleri siz sevgili okurlarıma aktarmaya çalıştım. Sarı Kırmızı ve Gergadan’ın, nice okura, nice başarılara ve ödüllere ulaşması umudu ile… Sevgili Özge Uzun’un, doğru soruları sorarak bütün güzellikleri hayatına yağdırmaya devam edeceğine inanarak… Kendine çok ama çok yakışan kahkahalarının çoğalmasını niyet ederek… Kendisine ailesiyle, sevdikleriyle birlikte nice sağlıklı, huzurlu, mutlu bir yaşam diliyorum. Kitabında da belirttiği üzere; bizden gidenler, bizim hayatlarından gittiğimiz insanlar hep olacak. Ama bir Özge Uzun, hepimizin hayatında değerli ve güzel varlığı ile hep olsun. Üretmeye, anlatmaya, yazıp çizmeye hep devam etsin. İnsanlığa umut ve ilham perisi olmak adına…