Düşünmek istemedikçe zihnine dolanıyordu.
Hep kafasının içinde dönüp duruyordu.
Sorgulayıp duruyordu. Geçmesi gerekiyordu. Kuruması görmemesi zihninden atması gerekiyordu. Bunun için ille de birkaç kadeh bir şeyler gömmesi gerekmezdi.
Onunla ilk tanıştığı zamanı düşündü. Bir resim sergisi idi. İkisi de aynı resme bakıp aynı yazıyı okuyordu;
“İlgilenilmeyen her şey ölür.” Arkadaki resim de çok etkileyici değil mi? Diye sordu adam. Arkada böyle bir resim olmasaydı bu yazı bizleri burada bu kadar uzaklara götürür müydü? Diye konuştu.
Kadın resme ve yazıya o kadar dalmıştı ki, uyanır gibi bana mı sordunuz? Dedi.
Adam evet diye devam etti. Kadın bir an için irkilmişti. Kendisine seslenildiğini tam anlamamış, belki gittiği yerden çıkmak istememiş, belki de yanıt vermek istememişti. Ama adamın bakışları netti; bir muhatap arıyordu. Hafif bir gülümsemeyle kendini toparladı.
“Evet, size sordum” dedi adam, sesinde bir merak tonuyla. “Sizce bu cümleyi resimden ayrı düşünmek mümkün mü? Yoksa her ikisi bir bütün mü?”
Kadın, az önce içinde dolaştığı resim karesini bir kez daha dikkatle inceledi. Figürler, renkler ve yazının yan yana durması zihninde yankılanıyordu. “Sanırım,” dedi usulca, “resim yazıya bir derinlik katıyor. Ama yazının içeriği da bu resmin kendi hikayesini anlatıyor. Belki de tamamen farklı bir hikâye… ben daha farklısını düşünmüyorum.”
Adamın başı hafifçe eğildi, kadının duygularını tartıyormuş gibi. “Demek resim ve yazı birbirinden bağımsız düşünülemiyor diyorsunuz” dedi, sonra bir an durakladı. “Peki ya insanlar? İlgi gören bir insanın duyguları her zaman güçlü müdür? İlgi gösterilen duygular var olmaya devam eder mi? Tüm duyguları ilgisizlik mi öldürür?
Kadının dönem dönem üzerinde düşündüğü bu detaylara hazırlıklı değildi. Kadın şu an apayrı bir evrene ışınlanmıştı. Başka bir duygunun peşindeydi. Adama bunu böldüğü için hafiften kızmaya başlasa da bakışlarını resimden çekip adama çevirdi. Adamın gözlerinde derin bir merak ve biraz da meydan okuma vardı. Kadın adamın kahverengi gözlerinin içine bakarak “Belki de bir süre yaşar” dedi sonunda. “Ama o yaşam, gerçekten yaşamak olur mu, emin değilim? “Dedi.
Adam hafifçe gülümsedi. Kadının su yeşili gözlerine bakarak ” sanırım deneyim konuşuyor.” Dedi.
Kadın hiç duruşunu değiştirmeden, hatta daha keskin bir bakış ile “sanırım karşımda konuşmak isteyen birini görüyorum” deyiverdi. Dediği gibi yönünü yeniden tabloya çevirdi. Çünkü yalnız kalıp resmin biraz daha tadını çıkartmak istiyordu. Çıktığı yolculuğun bölünmesine ve aradığı duyguyu silikleşmeye başlaması canını sıkmıştı.
Adam kadının mimiklerine odaklanmıştı bu cümleleri söylerken insanın asla gizleyemeyeceği dudak kenarı kıvrımlardan ve gözlerindeki hatırlama hareketinden hafif öfkeyi hissetmesine rağmen geri adım atmamaya da kararlıydı. Adam kadının iyi okusa bile sözlerine hafifçe kaşlarını değiştirip yanıt verdi. “Sezgi diyorsunuz yani… Pek çok insan sezgiyi romantize eder ama pek azı sezgilerine güvenir. Siz sezgilerine güvenen azınlıktansınız sanırım?”
Kadın, adamın gözlerindeki meydan savaşını fark etti ve geri adım atmadan şöyle konuştu: “Sezgi, bazen mantığın ulaşamayacağı çözümlere gider. Güvenir misiniz bilmem ama bazen başka seçeneğiz olsa bile insan sezgilerini dinlemeyi tercih eder.”
Adam kahverengi gözünü hafifçe kısıp derin bir nefes aldı. Kadın tam da hayal ettiği gibi geri adım atmayanlardandı savaşı görmüştü ve ilgisini çekmişti. Adam için bundan sonrası sadece stratejiydi. Meydan okumayı tatlı bir hale getirmeye kararlıydı. Buradan bir tatlı bir fikirler çarpışmasına gidebileceğini düşündü. “Sanat gibi yani” dedi düşünceli bir tonla. “Bazen ne anlatmak istediği tam olarak bilmiyoruz ama yine de anlıyoruz kendimizden bir şeyler buluyoruz.”
Kadın başını salladı, dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme belirdi. “Belki de sanat bu yüzden var. Kelimelerin yetmediği yerde ifadeyi sağlamak için.”
Adam düşünceli bir sessizliğe gömüldü. Kadının meydan okumasından sonra bu gülümseme beklediği bir gelişme değildi. Kadının gülümsemesi ile içinde çok eskilerde kalan bir duygunun sallandığını uzun süreli uykusundan uyanmaya başladığını hissetti. Düşüncelerinden sıyrılarak, “Yani sizce… resimde, yazıda, insanlarda, hikayeleri bitmez mi?” diye sordu.
Kadının gözü tekrar resme gitti. Figürler ve renkler bir kez daha zihninde yerini aldı. “Bence bazı hikayeler derin her insan kendinden bir parça bulabilir.” dedi yumuşak ama kesin bir tonda. “Ama bazıları ise insana yön verir, çarpar, sarsar, kendine getirir. Burada bakan kişinin duyguları ve aradığı da yadsınamaz.”
Adam hafifçe güldü. “Sanırım bu da bir tür başlangıç.”
Kadın bakışlarını resimden adamın gözlerine çevirdi. İlk defa adamın yüzüne dikkatlice baktı. Simetrik ve dikkat çekiciydi. Kahverengi gözleri, sıcak ama derin bir anlam taşıyor sanki baktığı yerde bir hikâye anlatıyordu. Hafif çekik göz yapısı, uzun ve düzgün kirpiklerle çerçevelenmişti. Burnu düz ve yüzüyle uyum içindeydi. Gözlerinde hemen beliren hafif gülümseme çizgileri hem samimi hem de güven verici bir mutluluk katıyordu. Çene hattı keskin ve belirgindi, dudakları dolgun, ten rengi sıcak bir buğday tonu, alnı geniş saçları ise özenle taranmıştı.
Gözlerindeki sakin ama yoğun bakış açısı, karşısındaki kişinin hemen etkisi altına alma niyetinde olduğunu hissettirmişti. Bu yüz, yakışıklılığın yanı sıra güven, zarafet ve ince bir derinlik taşıyordu. Kadın incelemesini bitirerek; “Evet” dedi. “Ama bu başlangıçlara hazır olmak cesaret ister.”
Adam bir an sustu, sonra bakışlarını tekrar kadına çevirdi. “Peki siz cesur musunuz?”
Kadın hafifçe başını eğdi. “Cesaret, sadece korkuyla yüzleşmek değil,” dedi sakin bir tonda. “Bazen hikâyenin yönünü değiştirmesine izin vermektir.”
Kadın yeniden tabloya dönse de adamın kendini izlediğini farkındaydı. Aralarına düşen sessizlik yeni bir hikâyenin başladığını göstergesi gibiydi.
Adam yan profilde kadını izliyordu. Kadına merhaba derken aklından bunların geçeceğini hiç düşünmemişti.
Kadının yüzünde dingin bir zarafet vardı. Su yeşili gözler sanki uçsuz bucaksız bir dağın kıpırtısız yüzeyini yansıtıyordu; bakıldıkça insanı içine alan bir derinlik taşıyordu. Gözleri hafif badem şeklindeydi, uzun ve kıvrık kirpikleri keskinleştiğinde uçuruma dönüvermişti.
Beyaz teni, yanaklarına yerleşmiş hafif pembelik, ona taze bir görünüm kazandırılıyordu. Burnu ince ve zarif üst dudağı biraz ince olsa da bu yüz için idealdi. Açık kumral saçları dalga dalga beline kadar iniyordu. Adam bir an kadının saçlarına elini uzatıp tüm yüzünü gömmek istedi ama anlık dürtüsüne yenik düşmedi.
Bu kadının yüzü yalnızca güzellik değil, huzur ve gizemi taşıyor gibiydi. Sanki gözlerinin arkasında anlatılmayı bekleyen pek çok hikâye vardı, ancak yalnızca seçilen birkaç kişi bu derinliklere ulaşabilir gibi duruyordu.
Adam düşüncelerinden sıyrılırken kadının yönünün değiştiğini başka bir tabloya doğru yönelmek üzere olduğunu far ederek hemen; “Bu arada, ben Kaan” dedi.
Kadın beklemediği bu hareket karşısında refleks olarak elini uzatarak; “Ben de Derin” dedi.
Kadın o tablo aramızdaki ilk köprüydü diye düşündü.
Müzik önerisi: https://youtu.be/MY4YJxn-9Og