Deli taklidi mi yapmalı?..
2020, aklımızı başımızdan aldı ya…
Yoksa maymun kılığına mı girsek…
Yazıyı gırgıra mı vursak?
Nasıl vurabilirsiniz ki?
Bi acaip yıl…
Netflix dizi çekse; kaç sezon çıkartır, ne varsa oldu, olmaya devam ediyor.
İzleyici bulabilir mi?
Bir bölüm sonra “hadi canım bu kadarı da fazla abartılı” deyip sıkılır mı izleyici?
Oysa hepsi gerçek olamayacak kadar gerçek!..
Elazığ ve Malatya’da deprem…
Beşik gibi sallanan Balıkesir…
Çığ düşen Van…
Depremlerden başlayıp devam eden bir sürü doğal afet…
Çekirge istilası…
Avusturalya’da kıtayı saran yangınlar…
Uçak kazaları…
Şehitler…
İzmir’de deprem, hem de tsunamilisinden…
Güneş tutulmaları, ay tutulmaları, kısmi tutulmalar, mavi aylar…
Ve tam bahara merhaba demeye niyetlenirken..
Dünyayı vuran virüs…
Artan, azalan, sonra tekrar artan ama bir türlü bitemeyen virüs…
Az kaldı, bir yılı tamamlayacak…
Peki şak diye bitecek mi yılı geldiğinde?
Koca dünya, sadece karantina üzerinden tedbir ararken, bitmesi mümkün müydü?
İkinci perde başladı sadece: Aşı senaryoları…
Bir sürü komplo teorisiyle, “yaptırır mısın, yaptırmaz mısın” ikilemiyle, olur mu olmaz mı belirsizliğiyle bitmeyen sorular…
Sonuçsuz sorular…
Her şey bittikten sonra ortaya çıkacak psikolojik fatura var bir de..
Bunca şeyle bunalmamak, sıkılmamak, akıl sağlığını yitirmemek ne mümkün!..
Gel gelelim, bizdeki rehavet halinin bilançosu da yeni çıkıyor ortaya.
Oysa yaz aylarından belli değil miydi böyle olacağı?
Geciken kısıtlamalar, erkenden kaldırılmamış mıydı?
Deniz mevsimiyle basmamış mıydı herkesi aşırı bir rehavet?
Virüs tedbiri diye konut kredisindeki faiz oranını, uçak biletindeki KDV’yi, oteldeki vergiyi düşürüp “hadi tatile”, AVMavm’yi açıp “hadi alışverişe” dendiğinde kopmamış mıydı ipin ucu?
Sonuna kadar her tarafı ve hatta açılmaması gereken okulları da açıp, sonra aç-kapa musluğa çevirmekle salgın durmayacaktı.
Durmadı da!..
Paniğin sebebi bu.
Lastik patladı.
Şimdi HESharitasında nereye baksan “çok yüksek riskli bölge…”
Şimdi her yer kıpkırmızı…
Her gün bir öncekini sollayan yeni kötü rakamlar…
Eğitim felç, öğrencilerin yılları kayıp; ekonominin ve dar gelirlinin ruhuna Fatiha…
Evde oturmanın yarattığı “obez” bir toplum olma yoluna hızlı gidiş…
Ve işte son haftalarda yoğun şekilde tartışılan ve uzuuun süre tartışılmaya devam edecek olan aşı konusu…
Eloğlu Mayıs, Haziran aylarında milyonlarca doz aşıyı farklı farklı markalardan sipariş ededursun…
Bizim aşı konusunda da geç kaldığımız ortaya çıktı.
Yine de gelsin de gelsin halindeyiz.
Çünkü çıkış yolu yok başka.
Sosyal medyada çok beğendiğimiz bir ironiydi, virüsle neden mücadele edilemediğine dair:
“Sabunla ölen virüsün ilacı nasıl olur da bunca zaman bulunmaz, bulunamaz” gibisinden bir şey.
Düşününce mantıklı değil mi?
Elinizi sık sık sabunlarsanız virüsten korkmayın deniyor… Eeee sabunun hallettiği virüse ilaç bulunamaması ne yaman çelişki!
Ne kadar düz ve basit mantık olursa olsun soru sorudur işte.
Dedik ya, Netflix kaç sezon dizi çeker 2020’deki bunca olaydan?
Aklınıza gelecek ne kadar kötü senaryo varsa oluyor.
İşte virüsün ardında kalan bir büyük tehlike daha yanı başımızda:
Su yok.
Sıfırı tüketmek üzere barajlar…
Düşünün, Aralık ayının ilk haftasında Kuzey Ege’de bile halen denize girilebiliyordu.
Mevsimsel ve iklimsel değişikliklerin yaratacağı tahribata virüsten sıra gelemedi henüz.
Ama bir eksiğimiz vardı, uzaylılar..
Onu da İsrailli uzman açıkladı:
Uzaylıların var olduğunu, ancak insanlığın buna henüz hazır olmadığını belirten İsrailli Prof. Eshed, “Trump, uzaylıların varlığını açıklayacaktı ancak onlar engelledi” dedi geçtiğimiz günlerde.
Niye şaşıralım ki uzaylıların olmadığına?
Sınırsız evrende olmamaları şaşırtır aslında.
Hele, şaşıracağımız ne kaldı ki 2020’de?
Bir sağ, bir sol kroşe…
Sonra bir daha sağ, sonra bir daha sol.
Yerden kalkmaya halimiz mi kaldı ki?
Velhasıl asıl merakımız şu:
2021’de kaçıncı sezonu çekilecek insanlığın?