Hasbi ağa, kasabanın zengin mi zengin tüccarıdır.
Son zamanlarına doğru bir vasiyet bırakır.
Vasiyetine:
“Öldüğümde, mezara konulduğum gün kim gelir de benimle o gece mezarda kalırsa, servetimin yarısı ona kalır.” yazdırır.
Noterden onaylatır.
Önce çocuğu çoluğu, sonra akrabaları düşünür taşınır, bütün servetin yarısına rağmen, bunu yerine getiremeyecekleri
kararına varılır.
Bu arada vasiyet de bütün kasabada dilden dile dolaşarak yayılır.
Hasbi ağanın ailesinden ve yakınlarından da vasiyetin gereğini yerine getirmeye kimse yanaşmaz.
Herkes mesafeli davranır.
Tabi bu durumda kocaman servetin yarısının sahipsiz kalacağına iyice inanılır.
Derken, kasabanın en dışında, barakada yaşayan bir hamal, vasiyet haberini alır.
Bir süre sonra Hasbi ağanın, terk-i dünya eylediğini duyan hamal, Hasbi ağanın ailesine varır.
Kendisinin o gece mezarda kalabileceğini söyler.
Aile mecburen kabul eder.
Cenaze töreninden sonra, hamal da mevta Hasbi ağa ile birlikte gerekli işlemlerden sonra mezara konulup, üstü kapatılır.
Hamal, Hasbi ağa ile mezarda, toprağın altında, yan yanadır.
Sessiz sedasız, zifiri karanlıktır.
Yarın çıkana kadar yetsin diye, azar azar nefes alır.
Çok da zorlanır.
Arada bir kötü düşünüp, içine bir vesvese de yayılır.
Sonra bütün gücüyle bastırır.
Kendini, yarın sabah çıkarılacağına inandırmaya çalışır.
Hatta çıkmış gibi davranır.
Kendi kendine:
“Ben zaten bir hamalım.
Kaybedecek neyim var?
Bir ipim, bir de küfem var.
Ne iyi ettim de bu adamla bu mezara girdim. Çıktığımda da kasabanın servet sahibi en hatırı sayılır, insanı olacağım.” diye düşünürken, o da ne; bir gürültü, kıyamet kopar!
Dünyada hiç mi hiç karşılaşmadığı birtakım yüzler, silüetler, bir anda çevresini sarar.
Kendi aralarında mır mır konuşurlar.
En iri ve dev gibi olanı :
“Bu ölü olan, nasıl olsa elimizde!
Onu ne zaman istersek, hesaba çekeriz.
En önce şu canlı olandan başlayalım.” demez mi?
Hamalı alır bir titreme!
Toprak altında hem de terleme!
Sorular gelmekte peş peşe!
“Söyle bakalım ey falan oğlu filan!
Şu küfenin ipini nereden buldun?
Satın aldıysan ne kadara aldın, kimden aldın?
Aldığın kişiyi dolandırdın mı?
Fişin, faturan, belgen var mı?
Verdiğin ücret değerinin üstünde mi, altında mı?”
Hamal sorular karşısında şaşırır kalır!
Dili damağına dolanır!
Bir yandan da sorulara cevaplar bulmaya çalışır!
Ağzını açıp da cevap vermeye çabaladıkça, hemen ip ile ilgili başka
bir soru ile karşılaşır!
Terden su içinde kalır!
İpi anlatmak istedikçe sözler boğazına takılır!
İpi bırakmaya razıdır.
Beni bırakın, diye yalvarır!
Neyse ki yukarıda gün ağarmaktadır.
Hasbi ağanın yakınları gelir, hamalı mezardan çıkarır.
Herkes korkulu ve heyecanlıdır.
Soru üstüne soru yağdırılır.
Neler olduğu anlattırılır:
“Artık kasabanın en zenginisin!
Anlat hele, bir gece mezarda kalmak
nasıl bir şey?
Hamal der ki:
“Ben mal mülk istemem!
Bütün mal mülk sizin olsun!
Ben ki bir “ipin” hesabını sabaha kadar veremedim.
O kadar malın mülkün, zenginliğin servetin hesabını kıyamete kadar bile veremem!”
Bir hamal, bir ipin hesabını veremezken;
CHP’nin, iktidara yönelik sorduğu şu:
“Nereye gitti bu paralar?” soruları çok çok manidar!
-Merkez Bankası rezervi 128 milyar dolar.
Nereye gitti bu paralar?
-Pandemi için bağışlar
2 milyar.
Nereye gitti bu paralar?
-Deprem vergisi 35 milyar.
Nereye gitti bu paralar?
-18 yılda alınan dış borç 102 milyar dolar.
Nereye gitti bu paralar?
Bir ipin hesabını veremeyen hamal!
Cemil YAVUZ’un tüm yazıları için tıklayın…
https://balikesir24saat.com/author/cemil-yavuz