Ne ocaklar söndü
Ne hayaller karardı
Oysa bir adım ötedeydi günün güneşi
Umutlar vardı sımsıkı tutunduran hayata
Aciz kalan ellerde
Onlar da hiçliğe gömülüp gittiler birer birer
Islak gözler şahit oldu
Gecenin karanlığında
Belkili bekleyişlerin çığlığına
Bir gecede salladı hayat
Ve yaşanan sadece çaresizlikti o anda
Mal, mülk, para, şan, şöhret
Hırslar, kavgalar, kırgınlıklar
Ve bir kez daha hatırlattı hayat
Acı sonun en büyük sebebini
“Vicdansız insanların doyumsuz nefsi”
Üzgünüm sadece üzgünüm. Ölüm elbette kaçınılmaz bir son ancak cehaletin esir aldığı ve bilimi yok sayan zihniyetlerin adeta kurbanı olmak daha fazla acıtıyor yürekleri.
Deprem ülkesi olduğumuzu kabul etmek ve ona göre önlemler almak, koltuk hırsından çok daha mı zordu ki yakın zamanda tecrübe etmemize rağmen daha beterini yaşadık.
Üstelik bunca can kaybına sebep olan gözü doymaz vicdansız insanlar bir kenara bırakılıp, durumun sorumluluğu yine dış mihraklara ve Allah’a havale edildi akıllara zarar bir şekilde.
Yıllardır uzmanların yaptığı uyarılara rağmen göz göre göre insanların bu faciayı yaşamasına sebep olan yetkililer dahi iki gündür beyanatlarında “Allah beterinden korusun ”diyor.
Yani insanlık olarak her türlü sahtekârlığı yapacağız ya da yapılmasına göz yumacağız sonra da Allah’tan koruma talep edeceğiz. Bu nasıl bir çelişki aklım almıyor.
Üstelik ülkeyi hatta güzel yürekli tüm dünya insanlarını yasa boğan bu durumdan bile faydalanmaya ve amacı doğrultusunda kullanmaya çalışanlar olduğunu görüyoruz. Ateş düştüğü yerde yürekleri dağlarken, bu nasıl insanlık?
Oysa zaman, sözde değil özde birlik olma ve yaralarımızı sarma zamanı.
Çünkü şu anda göçük altında nefes almaya çalışan canların tek istediği yaşamak ve yaşama tutunmak.
Üzgünüm çok üzgünüm ve yüreğim kan ağlıyor…