1979 yılında, eşim Balıkesir’de Muharrem Hasbi Lisesi’nde öğretmendi. Akşam üstleri onu okuldan almağa giderdim. Okul Müdürü, devre arkadaşım olduğu için son dersin bitmesini onun odasında oturarak beklerdim.
Bir gün onun odasında Bulgaristan’dan geldiğini söyleyen yeni bir öğretmen ile tanıştım. Ahmet Bey… Bulgarların en azgın, en şoven yıllarıydı. Bulgar Komünist Partisi, Türkler üzerinde terör estiriyor, Türkçe konuşmayı her yerde yasakladığı gibi, zorla bütün Türklerin isimlerini değiştiriyordu. Değiştirmeyenler, direnenler, Türkçe konuşanlar, hapislere atılıyor, işkence ediliyor, biraz direndi mi “Belene Adası” zindanlarına kapatılıyordu. Belene Adası; Türklere işkence adası olarak ün yapmıştı. Burada Türklere, insanoğluna reva görülen her türlü işkence ve eziyet yapılıyordu.
Ahmet Bey, Bulgaristan’da bir Türk bölgesinde öğretmenlik yaparken “Türkiye casusu” suçlamasıyla tutuklanmış, Belene Adası’nda dokuz sene her türlü işkenceye maruz bırakılmıştı.
Bir gün İstanbul’da bir Bulgar casusu yakalanınca, Bulgarlar bu casusla Ahmet Bey’i değiş tokuş yapmak istemişler, Türkiye de bunu kabul edince onu “Uzunköprü” de Türkiye’ye vererek, Bulgar casusunu almışlardı.
Türkiye onu resim öğretmeni olarak görevlendirmişti.
Günlerden pazartesiydi. Son dersin zili çalınca büyük bir gürültü ile bütün öğrenciler itişip kakışarak okuldan çıkıp kendilerini sokağa atmışlardı. Ayni durum Salı günü son ders zili çalınca yaşandı. Çarşamba ve Perşembe günleri de öğrenciler okulu boşaltıp koşa koşa kendilerini sokağa attılar. Evlerinin yolunu tuttular.
Ama Cuma günü öyle olmadı. Öğrenciler bahçede sıralar halinde toplandılar. Ben bahçenin en arkalarından bir yerde duruyordum. Ahmet Bey, yanıma geldi. Bana; “Şimdi ne olacak ? diye sordu. “Bekle.!” dedim.
Biraz sonra bayrak merasimi başladı. Bayrak çekilerek “İstiklâl Marşı” söylenmeğe başlandı.
Ahmet Bey, başına yıldırım düşmüş gibi birden yere çöktü. Ellerini yüzüne kapayarak.. “Allahım.. Allahım…Ölsem de gam yemem artık.. Ölsem de gam yemem.. Bu günü gördüm ya, bana bu günü görmeği nasip ettin ya, ölsem de gam yemem artık.. Rabbim.. Bayrağımın çekildiğini gördüm ya, marşımın okunduğunu duydum ya..Ölsem de gam yemem artık..” Ahmet Bey, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.. Farkında değildim.. Ben de ağlıyormuşum..
Gurbet kahrı çekmeyen, kendi anavatanında azınlık olmanın kahrını çekmeyen, o ay-yıldızlı bayrağın dalgalanmasının ne demek olduğunu bilemez…