Özel günler için yazmak hiç benlik bir şey değil aslında bugün belki de anne yokluğundan paylaşmak istedim bildiğim bu öyküyü…
01.01 19…. Doğum tarihleri standarttır ülkemizde, ne zaman doğum günü sorulsa Fatma anneye;
– “Arpaların harman zamanıymış, zaten anamı çok görmedim ben beş yaşındaydım anam öldüğünde” derdi.
Sonra başlardı;
Ahh kızım hiç anamı hatırlamıyorum ben, Kadir gecesinde Hakk’ın rahmetine kavuşmuş. Altı yaşındaydım babam yeniden evlendi. Ben, o yaşta başladım anne olmaya, kardeşime bakar, ekmek pişirir yemek yapardım.
Belki de bundandı hayat karşısında sağlam ve dik duruşu.
Analığım pek bilgisi olan bir kadın değildi. Hayatta ki birçok bilgi ve deneyiminden nasibini almamış, tarla işlerini iyi yapar fakat ev yemek çocuk bakımı onu çokta ilgilendirmezdi.
“Hayatımda öfke ile çok dans ettim, sevgi ise nadir bulunan değerli bir taş gibiydi ömrümde” derdi. Yedi yaşında ekmeği iyi yapamadığım içim omuzlarım ısırılarak cezalandırıldım, analığımın iki çocuğu olmuştu birde kendi anamdan kalan erkek kardeşim vardı toplam üç çocuğun annesiydim artık, ben ise henüz on dört yaşındaydım.
Hani ne diyorsunuz siz ergenlik mi? Çocukların psikolojisi mi?
Bak on dört yaşında üç çocuğa bakarken bir evin yemeği, çamaşırı (malum el ile yıkanır o dönemlerde), bulaşığı ve düzeni bendeydi.
“Okumak gibi bir şansım olmadı benim fakat hayatım boyunca öğrenme hevesim hiç kaçmadı, hep okul özlemi duydum, ne çok isterdim okula gitmeyi” derken gözlerinden sisli bulutlar geçerdi. Hep öğrenmeye çalıştım. Önce terzilik; gömlek pantolon, şalvar dikmeye başladım, sonrası yorgan dikmeye başladım.
On beş yaşında hatırı sayılır bir kazancım vardı. Fakat bu kazanç babamda takılı kalırdı.
On altı yaşına geldiğinde ortalamanın üzerinde güzel bir kız olmuştu, Fatma; beyaz ten, siyah saçlar ve orman gibi yeşil gözler… Fotoğraflarında umut dolu, hayat dolu, yaşam dolu, hayattan beklediği şey sevgi olan bir genç kız… bu hayat dolu genç kızın imkanları el verse neler olurdu, neler yapardı kim bilebilir.
Aile büyüklerinin kararı ile ona sorulmadan birinci derece de akrabasının oğlu ile evlendirildi. Önceleri istemese de bu evliliği, eşinin ilgisi, sevgisi, anlayışı ve nezaketi ona” mutluluk bu olsa gerek” dedirtti…
Hikâye bu ya çok uzun sürmez mutluluklar, ikinci çocuğu daha kırk günlük iken eşi ile babası tarla kavgasına tutuştu. Sonuç eş ölür, baba hapishaneye peki ya Fatma ana yirmi beş yaşında 2 çocuk annesi ve dul…
Yirmi beşinde bir kadın, 1970’li yıllar, okuma yazması yok, babasının yanına gidemez katildir ve çok sevdiği eşini öldürmüştür ve babası onun eşi yüzünden katil olmuştur. Eşinin ailesinin yanında kalamaz çünkü katilin kızıdır ve babası oğullarını öldürmüştür. Koca beş yıl mücadele vermiş Fadime ana iş bulmaya çalışmış, avukat tutup çocuklarının velayeti için uğraşmış fakat iki aileden de asla kurtulamamış ve tabii ki toplumsal yaftalardan da..
“Gerçek ne olursa olsun insanlar istediklerini düşünürmüş.”
Sonuç babası aftan yararlanarak çıkmış ceza evinden, Fatma ananın çocukları alınmış elinden dönmüş baba evine çaresiz…
Bitmemiş hayat yeniden evlenmiş Fatma ana, fakat bu sefer mutluluk çalmamış kapısını bu evliliği ona iki çocuk daha bahşetmiş. Yeni evliliğinden iki çocuğu olsa da evliliği tam bir trajediymiş. Evlilik yaptığı eşi kötü kalpli değil fakat o da hayatı boyunca sevilmemiş, sevgiyi ve sevmeyi öğrenmemiş aile olmayı anlayamamış bir kişiymiş.
İlk iki çocuğunu uzun mücadelelerden sonra görmeyi başararak bağını hiç kopartmamış, çocukları bilmese de o hep onların gizli koruyuculuğunu yapmış. En büyük çocuğu anasını ancak otuz beşinden sonra anlayıp kendince affedebilmiş oysa anası onlarsız bırak bir günü bir saniye bile yaşamamış…
İkinci eşi ile evliliği otuz yedi yıl sürmüş. Bu otuz yedi yılın her yılı hatta hayatının her yılını anlatsa ayrı bir trajedi Fatma ananın. İkinci evliliğini ölene kadar bitirmemesinin tek sebebi birçok anne de olduğu gibi çocuklarıymış.
Otuz yedi yıl; tarlada çalışmış, tütün, karpuz, kavun, buğday vb yetiştirmiş. Eşi çobanmış hayvancılıkla uğraşırmış. Fatma ananın eşi de hiç baba sevgisi görmemiş, ev sıcaklığı yaşamamış, yetim büyümüş, aile olmayı sevmeyi, sevilmeyi öğrenmemiş hayatta en büyük sevgisi hayvanlarına olmuş belki de…
Fatma ana ne kadar ince düşünürse eşi o kadar sığ düşünür incelikler üzerinde duramazmış. Kalbi o kadar iyi bir insanmış ki ne geldiyse başına hep iyilikten gelmiş. Emek emek çoğalttıkları malları insanlara inanıp satar ve çoğu zaman parasını alamazmış ve bu yokluğu, yokluk ise geçim sıkıntısını, geçim sıkıntısı huzursuzluğu getirmiş aileye… Otuz sekiz yılını hiç bırakmayan şey ise yoksulluk ve yokluk olmuş ama Fatma ananın hayat düsturları hep olmuş;
- Kabullenmek insan hayatının en büyük gerçekliğidir, kabullendiğin durum ile baş etmek daha kolaydır.
- Umut asla yitirilecek bir şey değildir, her zaman olmalıdır.
- Hayat kin besleyip, nefret edecek kadar uzun değildir.
- Affetmek gönlünüzü ve yüreğinizi hep ferahlatacaktır.
- Zenginlik madde ile değil mana ile ölçülür.
- Doğruluk belki acıtır ama asla sizi yarı yolda bırakmaz.
- İnsan hayatta önce kendine güvenmelidir, sonra diğerlerine…
- Hayatta olmaz olmaz diye bir şey yoktur, insansak her şey olabilir.
- İstedikten sonra her şeyi yapabilirsin.
- Farklı olmaktan, kendin olmaktan, sormaktan asla korkma…
- İnsanları olayları yargılarken bir de karşındaki gibi düşün, acele etme…
- Her zaman iyimser ol…
Hayatı boyunca hiç okul görmemiş bir ana, okusaydı neler yapar neler değiştirirdi bilemiyoruz. Hayatı boyunca hep yarım yaşamış gönlünün bir kısmını yirmi beş yaşında toprağa gömmüş, sevgisizlik için de sevgi üretmiş bir ana. Yaşadığı çevrede hem gençler hem yaşlılar için bilge bir kadın olmuş, kimin derdi olsa dermen olmaya çalışmış belki de analığın evrensel değerini tatmış bir ana…
Onu dinlerken en çok söylediklerinden biri; “anam Kadir gecesi ölmüş benim” derdi. En büyük dileği bu muydu bilemiyorum fakat kendisi de bir Kadir gecesi göçüp gitti bu hayattan….
Anadolu da nice ana öykülerinden biriydi Fatma ananın öyküsü dediğim gibi hayatında yazılacak daha çok şey var ama …
Öncelikle kaybettiğim canım annemi, Fatma anayı ve ebediyete intikal etmiş tüm anaları rahmet ve minnetle anıyorum ve hayatta ki tüm annelerin ellerinden öpüyorum …
Anadoluda her ananın bi başka hikayesi yaşanmış ve yaşanıyor. Ölenlerin hepsi ışıklar içinde uyusunlar. ?
Allah rahmet eylesin ? söylenecek hiç bir söz yok ,dilin tutulduğu yerdeyim , bildiğim tek şey var ki analar kendileri için değil çocukları için varlar bu hayatta , bütün anaların anneler günün kutlu olsun .,Yine gerçeğin,yaşanmışlıkları anlatan bir yazı olmuş, ellerine ve yüreğine sağlık ???