Psikolog David Dunning ve Justin Kruger, herhangi bir konuda yetkin olmayan bireylerin, kendi bilgi ve becerilerini abartma eğiliminde olduklarını yani bir kişi ne kadar az bilgiye sahipse, kendine duyduğu güvenin o kadar yüksek olabildiğini, aksine bilgi sahibi olanların ise kendilerinden daha az emin olduklarını tespit etmişler.
Gerçek uzmanlar bildiklerinden çok bilmediklerine odaklanırken, konu hakkında yüzeysel bilgiye sahip olanlar ise kendilerini “her şeyi bilen” olarak görebiliyor, görüş beyan edebiliyor, üstelik ne kadar az bilgiye sahip olduklarını fark edemedikleri için mevcut yanlış veya eksik bilgilerini büyük bir inançla savunup toplumda etki yaratacak kadar ileri gidebiliyorlarmış.
İşte bu ironik çelişkili durum, “Dunning-Kruger Etkisi” ya da yaygın bilinen adıyla “Kruger Sendromu” olarak biliniyor.
Herkesin bir konuda kendine güvenmesi, bir anlamda başarının anahtarıdır. Ancak Kruger sendromu, bu güveni sınırsız bir şekilde artırıyor ve durumu kişinin bilgi seviyesinin ötesine taşıyor.
Bu durum ne yazık ki kişisel bir yanılsamayı aşıp, toplumsal düzeyde tehlikeler doğurabilecek bir boyuta ulaşabiliyor.
Mesela kendisini her konuda otorite olarak gören bir kişinin aldığı yanlış kararların, bir toplumun kaderini olumsuz yönde değiştirebilmesi gibi…
Peki, daha az bilgi ile daha fazla özgüven nasıl oluyor?
Başka bir ifade ile düşük bilgi seviyesindeki bireylerin kendilerini daha bilgili hissetmesinin nedeni, o bilgi alanının temel kurallarını ve gerekliliklerini tam olarak anlayamamalarıymış. Yani bir kişinin bilgi seviyesinin sınırlı olması, o kişiye konu hakkında daha fazla şey öğrendiği yanılsamasını yaratabiliyor ve kendi eksikliklerinin farkında olamadıkları için aynı zamanda gerçek bilimsel bilgiyi de göz ardı ediyorlarmış.
E kolay değil elbette. Yüzeysel bilgi ile derinlemesine bilgi arasında ince bir çizgi var ve bu çizgiyi geçmek, yıllarca süren bir çaba gerektirir.
Geçenlerde ülke ekonomisinin gayet iyi ve her şeyin yolunda olduğu konusunda ahkâm kesen bir esnafın konuşmasına tanık oldum.
Dayanamadım sordum, aynı coğrafyada ben mi farkında değilim ve çizdiği bu pembe tablonun dayanağı nedir diye.
Ne derse beğenirsiniz, “Benim dükkânım her gün iyi iş yapıyor, demek ki ekonomi kötü değil”
Güler misin, ağlar mısın? Gerçi uzun zamandır ağlanacak halimize güler olduk da neyse.
İşe bakın ki adam, bireysel olarak iyi durumda olmanın ülke genelindeki ekonomik durumu yansıttığını düşünüyor ve özgüvenle daha doğrusu cahil cesareti ile uzmanı olmadığı bir konuda insanlara fetva verebiliyor.
İşte Dunning ve Kruger, “Kruger Sendromu” etkisi altında olanların kendi deneyimlerini genele yayarak, yanlış sonuçlar çıkarabilecek ve toplumu yanlış yönlendirebileceklerini söylüyorlar.
Hani gündüz kuşağını izleyerek sağlıkla ilgili bilgi edinenlerin, çevresindeki insanlara rahatlıkla tavsiyelerde bulunmaları gibi… Yani bu kişiler sağlık hakkında edindikleri sığ bilgileriyle kendilerini otorite olarak görebiliyor ve başkalarının sağlıklarının bozulmasına gönül rahatlığıyla neden olabiliyorlar.
Oysa insan gerçek bilgiye yaklaştıkça, ne kadar çok şey bilmediğini fark ediyor. O halde daha fazla farkındalık, alçakgönüllülük, bilinçli ve eleştiriye açık olmak, bilgi seviyesini artırmak, bilgiyi doğru kaynaktan edinmek kişiyi bu sendromdan kurtarabilir ya da en azından ona daha gerçekçi bir özgüven kazandırabilir diyebilir miyiz?
Elbette bu sorunun en doğru cevabını konunun uzmanları verebilir. Çünkü kendimizi ve başkalarını yanıltan Kruger Sendromu etkisinden korunmak, daha sağlıklı, bilgili ve verimli bir toplum yaratmak için en akılcı ve çözümcü olan yol, had bilerek işi uzmanına bırakmaktır.
Bilmiyorum demekte bir bilimdir. Yaşamda en çok bildiğim şey, hiç bir şey bilmememdir.