Düşünün ki apartmanınızda çöpleri uzaklaştırmaktan sorumlu bir apartman görevlisi var.Aslında görevini iyi bilen sorumluluk sahibi bir çalışan bu. Fakat oldukça da hassas, stres ve kaygı seviyesi yükseldiği zaman ve öngörülemez kronik düzeyde seyrettiği zaman ( mevcut ekonomik istikrarsızlık sebebiyle mesela) adeta çılgına dönüyor. Atması gereken çöplerle birlikte evinizin kapısını söküyor, eşyalarınızı alıp onları da çöplerle birlikte atıyor. Dehşete düşerdiniz değil mi??
Bu görevliyi evinizden uzaklaştırma imkanlarına sahipsiniz tabii. Görünen o ki dışımızdaki dünyaya içimizdekinden daha fazla dikkat etme ve değiştirebilme şansına sahibiz. Zira bu görevli beynimizin içindeyse onu nasıl görevden uzaklaştırabilir yerine daha sağlıklı ve görevini layıkıyla yerine getiren birisini alabiliriz ki??
Bahsettiğim görevliler işte bu çılgına dönme potansiyelini de içlerinde barındıran mikroglialar. Kendileri “beyin çöpçüsü” olarak tanınmaktalar ve aslında doğal koşullarında son derece önemli bir görevi yerine getirmekteler. Beynin budanması. Beynin besleyebileceğinden fazla ve gereksiz enerji tüketen işlevsiz nöron ağları, tıpkı dallanıp budaklanmış ve ağacın gövdesine artık yük olan çürümüş kurumuş dalların budanması gibi bu hücreler tarafından budanıyor. Böylelikle kalan ağaç dalları yani nöron grupları potansiyellerini daha güçlü ortaya koyabiliyor ve insanlığın gelişimi ve evrimine dahi katkı sağlayabilen yeteneklerimiz gelişip serpilebiliyor. Buraya kadar her şey güzel.. Taa ki bir önceki yazımıza konu olan olumsuz çocukluk yaşantılarına bağlı olarak gelişen kronik stresin yol açtığı yani beyin iltihabı konusu gündeme gelene kadar..
İşte bu süreç başladığında bu doğal hallerinde son derece munis, uyumlu sorumluluk sahibi budama görevlisi arkadaşlar mutsuzlaşıyor. Aslında kişileştirme yapacak olursak derbeder bir arabesk Türk filmi karakterine benzetmek mübalağa olmaz. Oldukça kötümserler ve başlarına gelen şeyler için sürekli hayatı, kaderi ve kendi dışlarında olan her şeyi suçluyorlar.Bu nöron yani sinir hücresi cellatları da masum suçlu demeden toplu nöron infazlarına bu mutsuz hallerindeyken başlıyorlar. Ve tabii bizler daha çok küçük yaşlarda iken bu amansız infazlar da başlıyor.
Bazılarımız aslında tahmin ettiğimizden daha fazlamız bu budamadan fazlasıyla nasipleniyor. Çok fazlasıyla..Aslında beynin ne kadar budama olursa olsun belli bir seviyeye kadar görünürde bir işlevsellik kaybı yaşatmadan hayatı idame ettirebilme kapasitesi var. Nöronlarda da sayılardan çok işlevin önemli olduğunu görebiliyoruz aslında..Fakat bazı dönemlerde de daha hassas ve incinebilir oluyoruz; ergenlik gibi..
Ergenlik dönemi hak ettiği önemi geç teslim edilmiş, bazı kültürlerde hala şüpheyle karşılanan gençlerin kaprisli ve sinirli davranışlarına geçici süreliğine göz yumulduğu ayrıcalıklı bir dönem olarak tanınır..Adeta tolerans gösterilen bir şımarıklık zamanı gibi bakılır daha eski kuşaklarca.. Küçümseyici ve alaycı bir tebessüm eşliğinde zikredilir ismi olgun dudaklarda…
Bu dönemin hayatımıza yön veren bir takım nörolojik değişiklikler ve hassasiyetlerle ne kadar ilişkili olduğu bir bilinse bu yaş dönemi genç insanlarının saygı duruşu ile karşılanması gerektiğini düşünmek bile abartılı olmayacaktır…
Ergenlik dönemi yetişkinliğe hazırlanan genç insanın yeteneklerinde uzmanlaşabilmesi amacıyla büyük nörolojik budamanın yapıldığı son derece riskli, hassas ve tehlikelere gebe bir dönem aslında..Bu budamanın ne ölçüde vahşice yapılacağı mikrogliaların stres bellekleriyle doğru orantılı anlayacağınız. Ergenlik dönemi özellikle bazı şizofreni alt tipleri, obsesif kompulsif bozukluk, anksiyete ve depresif bozukluklar, bağımlılıklar açısından patlamaların yaşandığı bir dönem olarak da bilinir ruh sağlığı alanında..Bunun suçlusu olarak parmak işaretiyle tek bir faktörü gösteremiyor olmakla birlikte tetikleyiciler arasında en güçlü adayın kronik stres ve mikroglialar olduğu düşünülüyor son araştırma bulgularına dayanılarak..
Benim özellikle endişe ettiğim konu şu; yetişkinliğine en konforlu şekilde adım atabilmesi ve kendi ayakları üzerinde durabilecek kadar başarılı olabilmesi için iyi niyetle üzerine titrenen bu budama sürecindeki taze fidanların üzerinde yoğunlaşan okul ve sınav başarısı stresi, aleni veya örtük bir şekilde aile yarışlarının ortasında kalmaları ve ebeveynlerinin kendileri hakkındaki motivasyonlarının ebeveynlerinin kendilerinden çok farkında olmaları gibi ek stres faktörleri ile de bu hassas dönemde başa çıkmak zorunda kalmaları..Bir de olası akran zorbalığı konusu var ki bir kabilenin dışında kalmanın ölümle eş değer olduğu bilgisini taşıyan beynimizin en yüksek alarm seviyesinde stres hormonlarına maruz kalmasına yol açacak şiddette güçlü bir travmadır bu.Bu kadar yoğun stres koşulları ile karşılaşan genç ve şekillenmekte olan beyinlerin sayısının bu toplumda hatırı sayılır miktarlarda olduğunu düşünüyorum ben üzülerek…
Hepimiz iyi biliyoruz ki geleceğimiz gençlerimizin beyinlerinde saklı.. Orada ne kadar zengin renkler, yaratıcı tasarımlar, güzel manzaralar varsa ilerleyen yıllarda karşılaşacağımız memleket portresinin de iç aydınlatan ferahlatan içerikte olması o ölçüde mümkün olacak..
O yüzden bu dönemdeki genç insanla karşılaştığınızda onunla yaşarken onun çevresinde olurken, O’nu daha mükemmel hale nasıl getirebilirim sorusuyla değil, mevcut streslerini nasıl azaltabilir ve bu hassas dönemi en az zararla telafi etmesini nasıl sağlayabilirim sorusuyla yaklaşmanızı temenni edeceğim..Hem bu körpe fidanlar adına hem de daha yaşanabilir bir memleket hayalinin hatırına …