Sevgili Melek Şahin Kayaş, Ayvalık’ta yaşayan bir edebiyat öğretmeni. Eğitimci kimliğinin yanı sıra yazar ve şair. İlk romanı olan Beyaz Bulut Salkımları’nı, 2017 yılında yayınladı. İlk eseri ile büyük bir beğeni toplayan Kayaş, çeşitli edebiyat ve sanat dergilerinde de öykü ve yazılarıyla yer almaktadır. Değerli edebiyatçımız, bugünlerde yeni bir öykü kitabı ile okurlarının karşısına çıkmaya hazırlanıyor.
Sağ olsun sevgili Melek Hanım, beni kırmadı. Yoğun çalışma temposuna rağmen vakit ayırması büyük bir incelik oldu. Kendisi ile oldukça keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Beyaz Bulut Salkımları’ndan nasıl bir yağmur yağdığını ise hiç konuşmadık. Sevgili okurlarım, buna siz karar verin. Henüz romanı okumadıysanız mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.
Ve artık sıra, bugüne dek elde ettiği başarılara önümüzdeki yıllarda yenilerini ekleyerek adından söz ettirecek olan yazarımızı tanımaya geldi. İşte Melek Şahin Kayaş ve edebiyat dünyası…
Melek Şahin Kayaş kimdir? Kendinizi tanıtabilir misiniz?
Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Beyyurdu Köyü’nde, öğretmen bir babanın ikinci kız çocuğu olarak, dünyaya geldim. Kayseri’nin Karaözü kasabasında başladığım eğitimime yine babamın görevi dolayısıyla Ankara’da devam ettim. Ankara Sincan Lisesi’ni bitirdim. Erciyes Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldum. Ankara ve Nevşehir’in değişik yerlerinde Edebiyat öğretmenliği yaptım. Şu an Ayvalık’ta bir lisede görevime devam etmekteyim. Aynı zamanda Sosyoloji öğrencisiyim. Günümüz sanat ve edebiyat dergilerinde öykü ve yazılarımla yer almaktayım.
Melek Şahin Kayaş niçin yazıyor? Biraz bahsedebilir misiniz?
Dünyaya belli sembollerle, belli simgelerle kodlarla kısaca söylemek gerekirse temel aldığımız değerlerle bakarken hayatın bize uymayan yerlerini kesip atamıyoruz. Yazmak, uzlaşamadıklarımızla aramızdaki gerilimi en aza indiriyor, diyebilirim. Her zaman bardağın dolu tarafını görmek mümkün değil.
Yazı dilinin gücünden sözcüklerin çok anlamlılığından faydalanarak yazmak, bir şekilde kendimizi yaşamaya ikna etmek de oluyor. Etrafımdaki insanlar üzerinden hayata bakıp hayatı küskün bir yer haline getirmek istemiyorum. Kalemimle barışığım. Böyle zamanlarda en yakınındaki oluyor kalemin ve yazıyorsun. Bir yerde değişimin olması için gerilim şart bu da ikna noktam. En umutsuz zamanlarda bile dünya daha kötü günler yaşadı diyebilmek umut verici. Görmezden gelerek mutlu olanlardan değilim sanırım.
Kendimize ufak ufak yollar açmak da hayata galip gelmek demek. Biliyorsunuz insanı otorite konumunda güçlü olana çekme bütün gerçekleri görmezden gelme itaatkâr bir tutum. Ben bunu sevmiyorum. Ters gidene toplumun onaylamadığı davranışlara gönderme yapmak da istiyorum zaman zaman. Yazarak suskunun adına da hesaplaşıyorum onlarla. İdeal bir dünyada yaşama isteği dile yüklenince kelimelerin sihri de bu dünyayı yaşanır kılıyor sanırım.
Bir yerde kendi zihnimin sınırlarını aşıp farklı zihinlerde dolaşıyorum ve kafamda oluşturduğum şemanın elverdiği ölçüde empati kurmaya çalışıyorum. İnsanın duygularını anlayarak, hissederek yazmak, farklı zihinlerde yolculuk etmek, beraberken hep aynı yöne bakan insanın, aynı komutu alan insanın yalnızken nereye baktığını gösterme çabası da var.
Kalemimi gözleyebildiğim, hissedebildiğim davranışlara sürerken tadımlık da olsa anlatmaya çalışıyorum bunları. Karmaşanın içinde her zaman bir yerlerde bir çıkış bize uzatılan bir merdiven olmalı. Bunu yaparken insanın kuvvetini de gösteriyorum bir yerde, insanın yaralarıyla kendini kamufle edişini. Bu da iç de olmasa da tekrar hayata katılırken dışta bir iyileşmenin kendini ayakta tutuşunun bir göstergesi oluyor. Yaşananlara farklı pencerelerden bakmaya çalışırken belki de iyi gitmeyen şeyleri yazarak karalıyorum, siliyorum kendi gerçeğinde buluşturmaya çalışıyorum. Keşke hiç karalamayacağımız bembeyaz bir sayfamız olsa ya da herkesin baktığı yerden görebilsek hayatı ama bu mümkün değil. Gelişmek için aynı yerden bakmamamız gerektiğinin de farkındayım.
Yaşamak bir şeylerle hesaplaşmak ya da hesaplaşamamak olmalı. Durağanlığa yer yok bu hayatta. Yazılacak o kadar çok şey var ki.
Edebiyat ile ne zaman nasıl tanıştınız? Edebiyat sevginizin kaynağı nedir?
Edebiyatla tanışmak, edebiyatı sevmek için öncelikle bir ortam gerekiyor. Bu ortamı daha biz doğmadan babam hazırlamıştı. Evde büyükçe bir kütüphanemiz vardı. Bu sayede birçok eseri okudum, okudukça da edebiyatı daha çok sevdim.
Çocukluktan gelen kulak dolgunluğum vardı zaten.
Hangi etkinliğin içinde olursak olalım orada sözlü edebiyatın bir parçası vardı. Her çocuk gibi ben de ninnilerle büyüdüm. Ama benim daha şanslı bir yanım vardı. Annemin masalları, hikâyeleri, babamın türküleri… Annem iyi bir anlatıcıydı. Daha çok kulaktan beslenmişti ve beslendiğini bize aktardı. Belki bunları bize aktarırken farklı duyguları öğrettiğinin farkında olmadı. Diyeceğim şu ki bir tür anlatıyla aldığımız terbiyeyle edebiyatla da tanış olduk. Farkında olmadan elekten geçtik ama her defasında ince yanlarımız bize kaldı.
Çocukluğum babamın öğretmen olmasından dolayı köylerde, kasabalarda geçti. Doğayla baş başasın, doğadaki her türlü ses ve görüntüyle etkileşim içindesin bunlar edebiyatı beslediği gibi edebiyatın da günlük hayata katılan onu destekleyen insanla taraf olan bir yanı vardı. Bazen mutluluğun bazen de acının insandaki ifadesi oluyordu. En zor işi, baş edemediği duyguyu kolaylayan ona çözüm üreten bir yanı da vardı. İnsanın sığındığı bir liman ya da heybesindeki bir dilim ekmek gibiydi. Edebiyatın insan etkinliğinin vazgeçilmez parçası ya da insanın kendini en iyi ifade ediş şekli olduğunu gösterdi bana.
Bu alanda hem bir eğitimci, hem bir yazar, hem de bir şair olarak yer almak nasıl bir duygu?
Kendimi sürekli yenilemek gibi bir duygu içindeyim. Bu aynı zamanda bir sorumluluk da getiriyor.
Önceki yazdıklarımı yok sayarak kendimi yenilemek istiyorum. En büyük korkum bir sonraki metinde kendimi taklit etmek. Elimden geldiğince bundan kaçınıyorum. Böylelikle üslup gereği yazdıklarımın ana rengini değiştiremesem de ara renklerde bir değişim oluyor sanıyorum.
Şairliğe gelince böyle bir iddiam yok. Her metnin kendi sesi var. Bir yerde düz yazıya kendi sesini vermek için şiirin malzemesinden faydalanıyorum. Akışkanlık sağlıyor. Düz yazının atmosferini şiirin malzemesiyle yoğurunca ortaya güzel şeyler çıkıyor. Şiir, düz yazının ilhamı da olabiliyor bazen..İlk romanınız “Beyaz Bulut Salkımları”nı yazmaya nasıl karar verdiniz?
Yazma hazırlığım oldu dersem yalan söylemiş olurum. İnanın ki bunu ben de çok düşündüm. Her şey olup bittikten sonra haberim oldu diyebilirim size. Plansız programsız. Belki şimdi olsa aynı cesareti gösteremezdim. Yazmam için bir vakit varmış da bunca yıl ben onu beklemişim gibi. O vakit geldiğinde oturdum ve yazmaya başladım. Yazmanın bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Siz yazmayı her ne kadar erteleseniz de o sizin içinizde varsa bir yerde sizi kıskıvrak yakalıyor ve o masanın başına oturtuyor. Zamanla içinizdeki o istek ve yazma aşkı, sizi denetleyen bir diktatör oluveriyor. Yazmadığınız zamanlarda sizi huzursuz edebiliyor. O huzursuzluk ve sorumluluk duygusuyla yazmaya devam ediyorsunuz.
Okurlarınızdan nasıl tepkiler aldınız? Aldığınız bu tepkiler sizi ne yönde etkiledi?
Okurlarımdan güzel tepkiler aldım ve almaya da devam ediyorum. Aldığım tepkiler yazma konusunda beni yüreklendiriyor. Kalemime daha sıkı sarılıyorum.
Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olmanız nedeniyle gençlerle bir aradasınız. Sizce gençlerimizin edebiyat ile arası nasıl?
Herkesin bildiği bir gerçek var ki okumak gençlerin tercih listesinde ilk sıralarda değil. Hatta teknolojinin gelişimine bağlı olarak bazılarının listesinde hiç yer almıyor. Benim dersim gereği okumayı sevdirmek gibi bir avantajım var. Öğrencilerimin merakını, enerjisini kitaplara aktarmak hiç okumayan bir öğrenciye tavsiyede bulunmak onu edebiyatla tanıştırmak, edebiyatı sevdirmek bunlar haz verici şeyler doğrusu.
Ayvalık’ta yaşamaktasınız. Burada gerçekleşen kültürel ve sanatsal etkinlikler hakkında neler söylemek istersiniz?
Ayvalık kültür ve sanat noktasında oldukça duyarlı bir yer. Bu noktada sanatseverlere yönelik kültürel ve sanatsal etkinliklerin doyurucu olduğunu düşünüyorum.
Özellikle Ayvalık Belediyesi’nin düzenlediği Kültür ve Sanat Günleri’nin sanatseverleri bale gösterileri, klasik müzik konser, dinleti ve resitaller, tiyatro gösterimleri vb. tamamen sanatsal bir çizgide beslediğini düşünüyorum.
Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitap var mı?
Yayıma hazır bir öykü kitabım var. Belki bu söyleşi yayımlanmadan çıkmış olur. Yolda diyebilirim. Edebiyat ve sanat dergilerinde elimden geldiğince öyküler yazmaya devam ediyorum. Bunları zamanı geldiğinde bir araya getirip yayımlatmayı düşünüyorum.
Edebiyatımızın güncel durumunu ve geleceğini nasıl görmektesiniz? Son olarak okurlarımıza, neler söylemek istersiniz?
Aslında edebiyat bir yönüyle, toplum olarak kat ettiğimiz mesafeye ayna tutmanın yanında gerek birey gerekse toplumun dünyayı algılayışı içinde yaşadığı dünyayı nasıl kurgulandığını anlatmakta. Biz ufak ufak o kurguların düğümlerine işaret ederken okuyucudan da onları çözmesini istiyoruz. Aslında bireyin kendi kurgusu içindeki gerçekliğine yöneliyoruz. Hepimizin bildiği gerçeklikleri kelimelerin gücüne bürümek ise en büyük cesaretimiz oluyor. Edebiyatın kendi içinde kurgusal bir gerçekliği var o ayrı konu. Dünyanın merkezinde insan olduğu sürece yazma eylemi de sürüp gidecektir. Şu anda disiplinleri elinde tutan bir edebiyat okulu olduğunu düşünmüyorum. Bunu ileri ki zamanlar belirleyecektir de diyemiyorum çünkü yaşadığımız çağın hızına paralel olarak edebiyatın da hızlı bir şekilde evrildiğini düşünüyorum. Sanki durup onu değerlendirme fırsatımız olmayacakmış gibi geliyor bana. Elbette ağırlığı olan eserler kalıp bir sonrakine yön verecektir. Bunu belirleyecek olan da zaman ve okurdur. Şu anda iyi kötü tartımı içinde olduğumuzu düşünüyorum. Edebiyatın çoklu uçları var o nedenle şu ya da bu diyebilmemiz çok mümkün değil.
Son olarak okurlarımıza tabii ki de daha fazla okumalarını söylemek isterim.