Anneleri anlatmak zordur. Çocukken anlatmak çok kolay ve çok güzeldir de büyüdükçe zorlaşır. Öldüğünde yine kolaylaşır. Benim annem cumhuriyetin ikinci kuşağı bir kadındı. Anne ve babası Midilli adasından gelmişler ve Ayvalık’ta yolları keşismiş ve evlenmişlerdi. Annem dedemi yani babasını çok severdi. Dedem varlıklı ailenin okumayan çocuğuydu. O yıllarda aile bütün çocukların okumasına istekli olmazdı. Ailenin zeytin ağaçları çoktu. Dedem Ziver kahya bu ağaçların kahyalığını yapardı. Kahyalara o yıllarda düzenli bir para maaş verilmezdi. Ailenin ihtiyaçları karşılanırdı. Bir anlamda boğaz tokluğuna çalışılırdı. Dışarıda kahveye gidip oturduğunda çevresi kalabalık olurdu. Eve geldiğinde cebi çoğu zaman boş olduğundan başı genelde eğik olurdu. Annem daha küçük yaşta emeğin ve üretimin ne demek olduğunu babasının evdeki o bakışların içinde saklanan hüznün sırrını çözdüğünden topluma karşı biraz asi olmuştu. İlkokulu bitirdiğini hele ki bitirme sınavından pekiyi alıp geçtiğini hep gururla anlatırdı. Çocuklarına okuyacaksınız derdi… Annem ilkokuldan sonra okumadı. Okulun müdürü dedeme yalvarmış, okuması için…
Annem akıllı kadındı. Eline iş çok yakışırdı. İkinci Dünya Savaşı’nın yokluk yıllarında ekmek karnesiyle kuyruklarda geçen sürelerde çevresinde gördüklerini çoğunluktan farklı gözlüyordu. Parası olanlar ekmeği fırından sıraya girmeden alıyordu. Sıraya girmeden yaşamak o yıllarda büyük bir konfordu.
İlkokulu bitiren annem hemen terzinin yanına girdi. Singer’in biçki nakış kurslarına gitti. Kısa sürede mesleği kaptı, öğrendi. Para kazanmaya başladı. Kazandığı parayı babasına veriyordu. Babasının kahvede dik durmasını istiyordu.
Annem çok güzel kadındı. Güzelliğini sizlere nasıl anlatayım ki… 1.78 m boyunda ela gözlü, beyaz tenli ve kumral saçlı ve evde ve sokakta hep dik duran ve dik yürüyen ve yere sağlam basan çok güzel kadındı, benim annem…
Annem terzi olduğundan kumaşı bilen kadındı. Güzel giyinirdi. Kendine bakmasını bilirdi. Annem militan ruhlu kadındı. Kavgadan korkmazdı. Sokak kültürünü bilirdi. Kim hakkında kötü söz söyledi, gider bulur hesabını sorardı. Pısırık kadın değildi. Kına gecelerinde annem oyuna çıktığında herkes kenara çekilir ve annemi seyrederdi. Öyle güzel oynarmış. Babam annemi evlenmeye ikna edinceye kadar üç yıl mücadele etmiş. Sonunda kabul etmiş. Kabul edince babam soluğu İstanbul’da ağabeyinin yanında almış. Evleniyorum. Annemden kalan yeri satıyoruz. Amcam babama birşey diyememiş. Gerze’de olan yer satılmış. Yıllar sonra 1980’li yıllarda amcamın büyük oğlu evimize geldiğinde konu düğüne geldiğinde kendince lafı gediğine koymaya çalıştı. Babanız evleniyorum diye sattığı o yeri alan aile geçen yıl kaça sattı biliyor musunuz diye sormuş ve yine yanıtını kendisi vermişti. 3 milyar TL… Birkaç yıl önce büyük ikramiye 1 milyar olduğunda ülkem hop oturup hop kalkmıştı. Amcamın büyük oğluna sen solcusun takılma rakamlara… Bak kardeşin babasıyla sorun yaşadığında annem lafını etmeden babam gidip onu alıp bizde bir yıl kalmasını ve okumasını sağladı. Annem onu bizden ayırmadı. Aynı ilgiyi alakayı fazlasıyla gösterdi. Sonra araları düzeldi. Evine döndü. Herşey para değildir. Amcamın oğlu haklısın dedi.
Çocukluğumda annemin gücüne hayranlıkla izlerdim. Gece neredeyse sabahlara kadar dikiş dikerdi. Sabah kahvaltımız hazırdı. Giysilerimiz hep hazır ve ütülüydü. Gündüz evimiz genelde sokağın yaşlılarının gelip kaldığı, beslendiği, bakımlarının yapıldığı sanki bakım evi gibiydi. Hangisini yazayım ki… Girişten gelen Mukaddes hanım. 80’li yaşlardaydı. Sigarasını keyifle içerdi. Udunu çalar ve şarkı mırıldanırdı. Anneme hep Ayten hanım, derdi. Diğer köşede sidikli Zehra teyze. Oturduğu yere çişini yapardı. Annem hiçbir şey demezdi. O kalkıp gidince hemen oturduğu yeri siler yıkardı. Kamile teyze. Belki de Ayvalık’ın en zengin gayri menkülu olan kadındı. Armutçukta Yunus Emre parkının üst tarafında kalan yamaç arazi. Ayten gel kızım senin üstüne yapayım bu yerleri dediğinde Kamile teyzeyi perişan etmişti. Bir daha söylersen seni evime almam… Annemin babam gibi kendi doğruları vardı ve asla taviz vermeden yaşadı.
Annem eli açık kadındı. Ailesine bakardı. Yetmezdi. Ailesinden olan büyüklerine bakardı. Yetmezdi. Sokağimızda ki yaşlılara bakardı. Yetmezdi. Yoldan geçen kapıyı çalıp açım diyene bir kap yemek yedirmeden göndermezdi. Annem yemek yaptığında görenler Ayten kız sen lokanta mı çalıştırıyorsun diye takılırdı. Annem biriktirmeyi sevmezdi. Vermeyi severdi. Annemin Zekeriya sofraları meşhur ve çok zengindi. Kendince bir bahane bulur. Konu komşuyu çağırır yedirirdi.
Din deyince ülkemin her noktası Konya’dır. Pek bir fark yoktur. Annemin çocukluğunda yaz tatillerinde neredeyse her mahalleye bir sarıklı hoca gelir. Kaldığı yer bellidir. Merdiven altı Kur’an kursları olurdu. Annem de ailesinin baskısıyla bu kurslara gitmiştir.
Annemin sesi ve konuşması ve telaffuzları çok güzeldi. Bu yönüyle de örnek kadındı. Annem her cuma, cuma vaktinde evde kur’an okurdu. Bunu her cuma yapardı. Ve cuma vaktinde evde ses istemezdi. Annemin kendince yaşadığı müthiş güzel ve keyifli uygulamaları vardı. Bir şeyini mi kaybetti. Bulduğunda Ethem efendiye göbek adardı. Ethem efendinin ruhuna deyip göbek adağını yapardı. Neredeyse her üç ayda bir, bir şekilde adağı olurdu. Kan akıtmayı ve vermeyi severdi. O yüzden horozlar ondan çok çekti. Horoz adağı sürekli olurdu. Ve adak olan horozları ya verirdi. Ya da yemeklerini yapar, dağıtırdı.
Annem para kazanan kadındı. Kadının para kazanmasının ne kadar önemli olduğunu annem ile babamın bir gece yaptıkları kavga da öğrenmiştim. Babam borcu sevmezdi. Annem borcu severdi. Müşterileri genelde parayı ona eline geçtikçe verirdi. Annem çok çalışkan ve yorulmayan bir kadındı. Çok beğendiği misafir koltuk takımını almayı kafasına koymuştu. Babam ise parayı biriktirip alalım diyordu. Annem ya satılırsa diyordu. Annem sonunda ağır bastı. Parasını ben ödeyeceğim deyip aldı ve parasını annem ödedi. Babam bir süre çok üzgün ve dalgın bir şekilde eve gelip gitmişti. İlk kez evine kendisi değilde karısı parasıyla birşey almıştı. Bunu gurur yapmıştı. Ama annem herkese İsmail’im aldı diyordu. Ve öyle güzel söylüyordu ki… Oturma odasından misafir odasına geçmeyen babam artık misafir odasından çıkmıyordu.
Annemin sayesinde İstanbul’un bütün camilerini, önemli yatırlarını ve Telli babayı biliyordum. Telli babadan gına gelmişti. Annemin Telli baba aşkı anlatılır gibi değildi. Telli babaya gittiğimizde o dilek kuyusuna başını sokar. İçine birşeyler atar ve oluşan şekillere göre kendince yorum yapardı. Bir keresinde Arşimet gibi “buldum” diyen bir sevinçle, İsmail kızımız olacak ve ismi de Binnur olacak demişti. Kızkardeşim oldu ve ismi de Binnur…
Benim evliliğinde çok uzun yıllar çocuğumuz olmamıştı. Annem müthiş güzel kahve falı bakardı. Kahve dedim unuttum. Evimize fal için kahve içmeye gelenleri söylemeyi unuttum. Kahve içmek ve fal kapamak mecburiydi. Okuması bedavaydı. Annem benim her falıma hep ikiz çocuğun olacak derdi. 10 yıl sonra ikizim oldu. Babamın her falına para geliyor derdi. Babam da bir umutla milli piyango bileti alırdı. Maaşı dışında para gelmedi. Anneme bir gün takıldığında Allah beni sana gönderdi. Daha ne istiyorsun dediğinde öyle bir bakış yaptı ki babam benim zenginliğin sensin Ayten’im demişti.
Annem 53 yaşında dul kaldı. O yaşında bile çok güzeldi. Özgürce yaşadı. Günü birlik turlarla çok yeri gezdi. Tatlıyı çok severdi. Şeker hastalığı boyunca ne lor tatlısından ne de dondurmadan asla vazgeçmedi.
Tatlı dedim. Aklıma geldi. Ben pelte ve muhallebiyi çok severim. Annem bu iki tatlıyı çok yapardı. Evlendim. Ne zaman ailem ile beraber annemin evine gitsem daha annemin elini öpmeden buzdolabını açar. Beni ye diye bekleyen muhallebimi yerdim. Çocuklarım ve Şayan çok kızardı. Banane burası benim annemin evi derdim. Anneme bir gün anne ne zaman gelsem buzdolabında hep muhallebi var. Geleceğimizi bilmiyorsun. Nasıl oluyor dediğimde gülerek geleceğinizi biliyorum. Her gün o tatlıyı yapıyorum dediğinde sarılıp ağlamıştık. Yetim olmak bu duyguyu tadamamaktır. Anne demek sizi bağlayan, kavrayan size kök olan yer demektir. Anne köktür. Anne en güvenli sığınaktır.
Ağbim telefonda Vecdi annem ölüyor. Ne yapacağım bilmiyorum. Ağbi sakin ol. Yanına git elini tut. Dua oku… Son nefesini verir vermez. Tülbent ile önce çenesini bağla. Sonra iki ayağını bağla. Ellerini vücuduna bitiştir. Üzerine yüzüne bol miktarda gül suyu dök. Beyaz çarşafını ört…
Bir Arap atasözü der ki; özgür köpek olmak kafeste aslan olmaktan iyidir. Benim annem özgür kadındı. Benim annem kafesini yıkan insandı. Çocuklarını da kafes içinde büyütmedi. Benim annem çok güzel insandı. Kimseye boyun eğmeden bu dünya da yaşadı ve yaşarken de kendi ayak izleri üzerinden yürüdü ve kimseye eyvallahı olmadı…
Benim annem, anneydi…
Anneliğin bir vermek olduğunu, bir duygu olduğunu, bir içten samimiyet olduğunu bilen özgür bir kadındı..
Benim annem…
Bütün annelere sevgi ve saygıyla..
Ellerinden öpüyorum…