Sevgili Nilüfer Şengel, belgeselciliği bir meslek dalından çıkarıp bir yaşam biçimine dönüştüren deneyimli bir isim. Merak duygusunun peşinden koşan Şengel, çok genç yaşlarda neredeyse dünyada ayak basmadık yer bırakmamış. Hepimizin bugün de özlem ve sevgiyle andığı sanatçımız Barış Manço ile çalışma fırsatı bulmuş.
Başarılarla dolu kariyerini öğrenme aşkıyla harmanlayan Nilüfer Hanım, bir taraftan deneyimlerini gelecek kuşaklara aktarırken bir taraftan da kendi yolculuğunu sürdürüyor. Çeşitli dergilerde yer alan yazıları ile hayata değer katmaya devam ediyor. Araştırmayı, sorgulamayı ve öğrenmeyi ilke edinen Şengel, bu yönüyle hepimize örnek. Kendisini öğrenci olarak görmesi de mütevazılığını anlatıyor.
Çoğu kimsenin zorlu bir yaşam olarak gördüğü İstanbul’u, kendine özgü anlatımlarıyla yaşanılır kılan Nilüfer hanımın, bir ayağı da Kuzey Ege’nin tarihi ve turistik bir köyü olan Adatepe’de. Bu köyün sembollerinden biri olan Adatepe Taşmektep Derneği üzerinde de emeği çok.
Hiç tükenmeyen enerjisiyle, kendisini tanıyan tanımayan herkesi kendisine hayran bırakan sevgili Nilüfer Hanım ile İstanbul’dan Adatepe’ye uzanan keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Kendisine, bana bu harika fırsatı sunduğu çok ama çok teşekkür ediyorum. Ve sağlık, huzur ve mutluluk dolu bir yaşam diliyorum.
Sevgili okurlarım, şimdi sizleri pek kıymetli Nilüfer hanımın emek, özveri ve başarı dolu hayatı ile baş başa bırakıyorum. Sizlere, şimdiden keyifli okumalar…
Nilüfer Şengel, kimdir? Sizi, tanıyabilir miyiz?
Merhaba.
En zor soruyu sordunuz. İş olarak soruyorsanız, en çok belgeselciyim diyebilirim. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü mezunuyum. Uzun yıllar sevgili Barış Manço ile dünyayı gezerek belgeseller çektik. Bu da benim için ikinci bir üniversite oldu. Yirmili yaşlarda dünyayı gezme şansı buldum. Canımız Barış Abi’mizle çalışmaksa büyük bir ayrıcalıktı.
Yorum Publicis Reklam Ajansı’nda ajans prodüktörlüğü yaptım. Bu da yine yoğun ve keyifle çalıştığım zamanlardır. Galiba sekiz yıl oldu. Okan Üniversite’si öğretim üyesiyim. Türkiye Kanserle Savaş Vakfı’nın sağlıklı yaşam dergisi Menekşe&Yaşam’ın genel yayın yönetmeniyim.
Hayat boyu hep öğrenci kalacak ama mesleki bilgimi ve deneyimlerimi de çeşitli alanlarda paylaşmaya çalışan birisiyim. Sanatı, doğayı, sporu, hayvanları çok severim. Kürek çekiyorum, yürüyüşçüyüm. Gastronomi ilgi alanıma girer. Evli ve iki kedi sahibiyim.
Belgesel dünyasına ilk nasıl adım attınız? Bugüne dek hangi projelerde yer aldınız? Hangi isimlerle birlikte çalıştınız?
Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-TV bölümünü bitirdikten sonra uzun yıllar Barış Manço ile çalıştım. Dünyayı belgesel çekerek gezmek galiba yaşam şeklim oldu. Bu eşsiz deneyimler beni şekillendirdi. Yaşadığım çağa, zamana tanıklık etmek, belgelemek, zamanın uçuculuğuna karşı sabit kalemle yazmak gibi. Silinmesin, kalsın istiyorum. Röportaj yaptığım insanlar, yerler, anılar unutulmasın istiyorum.
Sorunuzun ikinci kısmı için yeterli yerimiz var mı sayfalarınızda?
Barış Manço ile 7’den 77’ye programından sonra, kendim bir yapım şirketi kurdum. Değerli arkadaşlarım Bilge Egemen, Paxton Winters ve Fatih Şark’la “Hayatım ve Şehrim” belgeselini çektik. Yurt dışındaki başarılı, dünyaca ünlü Türkler ve yaşadıkları şehirleri anlattığımız programda; bilim insanlarından modacılara, sporculara, müzisyenlere… pek çok kişiyle çekimler yaptık. CNN TÜRK’te prime time yayınlandı.
World Travel Channel’a belgeseller ve life style programlar yaptım. Yurtdışında çekilen ve yayınlanan Coca Cola sponsorluğundaki yemek programlarında süpervizör ve yönetmenlik yaptım. Fashion and Travel Dergisi’nde yazılarım yayınlandı. Bağımsız olarak da yapımcı, yönetmen olarak pek çok projede yer aldım.
İşe ilk başladığınız zamanlarda ülkemizde belgeselciliğe bakış açısı nasıldı? Bugünkü durumu, nasıl görmektesiniz?
TV kanalları çok azdı. Hatta başta bir tek TRT vardı. Sonradan özel kanallar açıldı. Ve belgesel programları yaygınlaştı.
Yıllardan bağımsız olarak iyi eğitime inanırım. Mesleki anlamda kendimi çok şanslı sayanlardanım. Alanının en önemli okullarından Mimar Sinan Sinema- TV’de; Atıf Yılmaz, Lütfü Akad, Duygu Sağıroğlu, Metin Erksan gibi sinema sanatının devlerinin ders verdiği bir okulun öğrencisiyim. Onlardan ders aldım. Sinema sanatının en önemli yapıtlarını okulumuzun sinema salonunda izleyip analiz ediyorduk. Okulumuz Türkiye’nin en büyük film arşivine sahipti.
Meslek hayatımın ilk on yılında internet yoktu. Yani dijital zaman öncesi iş hayatına başladığımdan deliler gibi kütüphanelerde araştırmalar yapıyordum. Ve bu çalışmalar beni bilgi edinme konusunda çok kuvvetli kılıyordu. Ağırlık taşıma konusunda da galiba kuvvetlendim. O yıllarda kameralar, ekipmanlar çoook ağırdı.
Şimdilerde telefonla bile gayet yüksek kalitede çekimler yapıp montajlıyorsunuz. Bilgiye ulaşmak kolaylaştı gibi görünse de belgesel yapmak için her zaman iyi araştırma yapmak, çok okumak, izlemek ve mesleki deneyimler çok işe yarar. Bu her zaman böyle olacak.
Bu işler dünyada nasıl yapılıyor?
Şimdilerde dijital platformlar var. Ve belgesel yapımlar yaygınlaşıyor. Bu bir özgürlük elbette. Belgesel yapmak aceleye gelmemesi gereken bir alan. İyi araştırma, yerinde yapılacak çekimler için elbette hem yeterli zamanınız olmalı hem de yeterli zaman çekim yapabilecek paranız olmalı. İyi bir ekip olmalısınız. BBC, National Geographic belgeselleri dantel gibi örülüyor biliyorsunuz. Desteklenmesi gereken bir alan belgesel.
Akademik kariyeriniz nasıl başladı? İşin mutfağından gelen biri olarak, bilgi ve tecrübelerinizi gençlere aktarmak nasıl bir duygu? Okan Üniversitesi’ndeki çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
Akademik alanda çalışmalarım reklam ajansında çalıştığım bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine başladı. Müthiş keyif aldığım bir konu bu. Her ders öncesi önceden çalışıyorum. Ve kendimi güncel tutuyorum böylece. Okan Üniversitesinde Reklam ve Halkla İlişkiler bölümünde iki ayrı ders vererek mesleki deneyimlerimi geleceğin genç meslektaşlarıyla paylaşıyorum. Onları çok seviyorum.
Belgesel dünyasına adım atmak isteyenlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Önce çok çalışmanız gerektiğini baştan bilmelisiniz. Pek çok akşam yemeğinde ve kutlamada olamayabilirsiniz. Çekimler de montaj aşamaları da uzun zaman ister. Evinizden, ülkenizden ayrı kalmanız gerekebilir. Yemek seçmez, bulduğunuz yerden dolayı mızmızlık etmez, mesela rötar yapan uçağınızı beklemekten ve gece gündüz çalışmaktan sıkılmaz, erkenden uyanır, ülkeden ülkeye şehirden şehire ve köye, uzun yollara uzanır, var olan şartları çok zor da olsa bir hayat tecrübesi olarak başınızın üzerinde taşırsanız bu iş size göredir.
Hani derler ya sahne tozu yutmak… Çok konforlu çok daha paralı dahi olsa pek çok iş size sıradan görünür. Belgesel tutkuyla yapılır. İster -40 derecede, ister +50 derecede olun şikâyet etmezsiniz.
İstanbul’un hayatınızdaki yeri ve önemi nedir? Kadim şehri hangi mecralarda anlatmaktasınız?
İstanbul doğumluyum. Ailem de öyle. İstanbul’a aşığım. Bu kentin tarihi, hikâyeleri, doğal güzelliği beni büyülüyor. Ve günün birinde deprem olacağı gerçeği ise derin bir üzüntü veriyor.
İstanbul’un tüm sokaklarını, tarihi değerlerini, insanını, ustalarını, sanatçılarını, kedilerini, erguvanlarını, hatta bu günlerde açan manolyalarını bile anlatmak, bu şehirde yaşayan birisi olarak tanıklığımı belgesel projeleriyle kalıcı kılmak istiyorum.
Kendi instagram sayfamda, yazdığım dergilerde ki birisi genel yayın yönetmeni olduğum Menekşe& Yaşam’da, kısacası her fırsatta İstanbul’u çeşitli yönleriyle anlatmaya çalışıyorum. İstanbul, beni her zaman şaşırtmaya devam ediyor. Keşfetmek bitmez.
Adatepe maceranız nasıl başladı? Buradaki yaşantınızı anlatabilir misiniz?
Adatepe’yi; şipşirin kutu gibi görünen taş evleriyle, zeytin ağaçlarıyla çevrili bir Kuzey Ege köyü olarak uzun yıllardır biliyordum. Eşim sayesinde Adatepeli oldum. Adatepe’de evlendik. Evimiz, çok sevdiğimiz komşularımız, dostlarımız var köyde.
Köyde günüm; okuyarak, yazarak, çizerek, uzun yürüyüşler yaparak, fotoğraf çekmeye doyamayarak geçer. Köyde keçi çıngıraklarını, horoz seslerini duymak beni çok mutlu eder. Herkes gibi ev işleriyle de uğraşırım. Yemek yapmayı çok severim ve mevsim yazsa sabahları denize girmeye giderim.
Tabii Adatepe Taşmektep seminerlerini gerçekleştiren ekip olarak değerli hocaların derslerini organize etmek ve izlemek harikadır. İnsanı bilgilendiren, gününe anlam katan zamanlardır yaz seminerleri. En güzel zaman da böyle geçiyor bence. Öğrenmeyle iç içe bir tatil anlayışı yani. Üretken olmak, işe yarar olmak beni motive eder.
Bölgenin önemli bir kültür durağı olan Adatepe Taşmektep Derneği ne zaman kuruldu? Sizin başkanlığa seçilme süreciniz nasıl gelişti?
Adatepe Taşmektep, yaklaşık 25 yıl önce kuruldu. Kültür hayatına, köye katkısı çok büyüktür. Türkiye’nin çok değerli hocaları yaz aylarında seminerler, atölyeler verdiler burada. Beni de derneğimizin üyeleri son iki dönemdir başkan olarak seçtiler. Her biri çok değerli dostlardır. Mesleklerinde başarılı olmuş alanlarının değerli isimleridir. Benim için Adatepe Taşmektep Derneği başkanı seçilmek büyük onur oldu ve derneğimizin tüm üyeleri gibi gönüllü olarak seve seve, heyecanla çalıştım.
Dernek olarak kuruluştan bugüne dek hangi faaliyetlerde bulundunuz?
Adatepe Taşmektep, Türkiye’nin en değerli kültür kurumlarından birisi oldu. Aralıksız yirmi beş yıl yaz seminerleri ve atölyeleri düzenlendi. Yaşatılan bir köy okulu oldu. Sanat tarihi, tarih, edebiyat, felsefe gibi pek çok alanda seminerler, atölyeler verildi. Köy meydanında ücretsiz konserler düzenledik ve okulda sergiler yaptık. Kültür hayatına, köyümüze, katılımcılara bir katkı sağladıysak ne mutlu bize.
Son olarak okurlarımıza iletmek istediğiniz başka konu var mı?
Bizi izlediğiniz, okuduğunuz için teşekkürler. Sağlıklı ve mutlu günler hepinize.