Bu soğukta biz sıcak yatağımızda korkusuzca uyuyabilelim diye, bu vatan topraklarında kimseye hesap vermeden, korkusuzca yaşayabilmemiz için hudutlarımızda, karakollarımızda, en uzak dağ başlarında bile bekleyenler var.
Bu topraklar için, bu vatan için, özgürlüğümüz için, bizim için şehitlerimiz var. Ve onları bekleyenler var.
Bekleyenler sessiz. Bütün acıları içlerinde..
Yürekleri hıçkırıklarla dolu.
Dilleri suskun sadece.
Ah sen o güney-doğu şehitlerinin aileleriyle bir konuşsan…!
Geçenlerde Balıkesir Şehitliği’nin yanından geçiyordum. Dua için içeri girdim.
Dipte bir köşede, örtüsünden yüzünü ve gözyaşlarını göremediğim bir hanım, ellerini göğe kaldırmış dimdik bir mızrak gibi duruyordu.
Duası bittikten sonra, hafifçe eteklerini toplayarak çöktü, bir eliyle şehidinin mezar taşını tuttu, bir eliyle mezarın üzerini okşayarak, belli ki bir şeyler mırıldanıyor, bir şeyler söylüyordu.
O artık hiç büyümeyecek olan yavrusuna, oğluna, delikanlısına, şehidine kim bilir neler anlatıyor, neler söylüyordu.
Bekleyenler çok.
Bekleyenler sessiz.
Ana yürekleri çığlık çığlığa….
Yar yüreklerinde fırtınalar, şimşekler, yıldırımlar.. Alev alev, yangın yeri, fışkırmak üzere volkan lavları…
Göz yaşları içlerinde kan deryaları..
Bekleyenler var.
Birileri artık hiç geri gelmeyecek olan şehitlerini bekliyor.
Bekleyenler çok.
Bu nasıl beklemek Yarabbim.? Bu nasıl beklemek.?
***
1.CİHAN SAVAŞI’NIN BİR KAYIP ASKERİ:
İVRİNDİLİ MEHMET
Mehmet’in evde bir kızı dört oğlu vardır. Zor zamanlardır.
Çekirge felaketi ve yıllardır süren kuraklıktan dolayı evde yiyecek hiçbir şey yoktur.
Karısı biraz arpa ile kavurduğu ayrık köklerini öğütüp hamur yoğurur ve sadece iki ekmek yapabilir.
Bir gün davullar çalınır. Herkes askerlik şubesine çağırılır.
Mehmet de gider. Akşama doğru eve gelir. Eşine seferberlik ilan edildiğini, yeniden askere alındığını, sabah giden askerlere katılacağını söyleyince karısı emeğin birisine çocuklara ayırır diğerini Mehmet’in torbasına koyar.
Sabah davullar gene vurmaya başlayınca vedalaşıp evden ayrılır.
Ama biraz sonra geri döner ve karısına: “Beş çocuk ve sana bir ekmek, bana bir ekmek. Gönlüm bir türlü razı olmadı.” der. Ekmeği dörde bölüp bir parçasını torbasına koyar ve sarılır yeniden hepsine teker teker. Öper, yeniden sarılır. Ve gider.
Gidiş o gidiş. Bir daha Mehmet’ten hiç haber alınmaz.
Ne mektup, ne selam…
Yıllar birbiri ardından hızla geçer gider.
Zor zamanlar geçirirler.
Çok zor zamanlar.
Çocuklar büyür, evlenir..
Torunlar evlenir..
O bekler. Gelecek olanı bekler..
Bütün hayatı bekleme üzerinedir.
Bekler. Bekler. Bekler…
Ve bir gün bekleme sona erer.
Şimdi oralarda bir yerlerde, isimsiz bir çukurda acaba hala bekliyor mudur?