Ayvalık Antikacılar Çarşısı ..
Yağmurlu bir günde açtım dükkanımı.
Sırılsıklam olmuş iki hanım girdiler kapıdan..
– ” Yağmurun bu kadar bereketli ve güzel ıslatanına hiç yakalanmamıştım ” dedi biri.
Diğeri; “Bugün yağmurun güzelliğine hayran oldum , ama ıslandım” dedi.
Şaşkındım , bu yağmurda antikacıya gelen iki zarif bayan.
Bakıştık , “Yağmur bugün Ayvalık’ı yıkadı, arındık” dedim .
Gülümsedim , şansım açık bugün nihayet satış yapacağım diye geçirdim içimden.
– Hoşgeldiniz , buyrun .
Dükkan Göynek’i açalı henüz bir kaç ay olmuştu..
Acemi antikacı ben, ordan – burdan sohbete daldık.
Sohbet yağmurla başladı , bereket ile sürüyordu.
Saflığım üzerimde , “bereket benim dükkanda olacak” diye takıldım.
***
– Tanışalım , ben Andree Coşkun.
Elimi uzattım , üşümüş parmaklarını hissettim.
– Bekir Coşkun beyin eşisiniz tanıdım diyebildim.
Sesimi ancak kendim duydum sanki.
– Cunda’daki evimin mutfağına kanaviçe bir perde yapacağım. Ama özellikle lale motifli olan varsa görmek isterim.
Kanaviçeleri döktüm önüne ;
” Hayranım bu Anadolu kadınlarının işlerine ve becerilerine”
Allı , yeşilli , morlu , menekşeler , gül ve tomurcukları olan desenlerle bezeli beyaz patiska üzerindeki renk cümbüşünü , zarif parmakları ile okşuyordu Andree.
Lale desenli bir parça var , onu bulmak için didiniyorum.
Nihayet buldum..
Ayakkabılarını çıkardı , dükkanımın ortasında duran keçe paspasın üstüne bastı.
– Ayaklarım da üşüdü dedi gülümseyerek.
Pazarlıksız aldı kanaviçe laleli perdeliği.
Sıcacık çay kokusuyla sohbetin en “Coşkun” yerinde, masamdaki gazeteyi gördü.
– Körfez Star Gazetesi. Ben orada köşe yazarlığı yapıyorum. Bu geçen haftaki yazım.
“Bereketli Topraklar Üzerinde ” yazımın başlığı.
Dükkan Göynek’e tekrar gelmek üzere vedalaşırken;
– Bekir Bey’e selamlarımı söyleyin. Ustamıza laleli kanaviçe perde satan tek antikacı köşe yazarı benim, diye gülmeceyi ben yaptım.
***
Bu akşam Bekir Coşkun’u kaybettik mi ?
Bence hayır.
O aramızda , yıllardır , her yere uzanan yazılarıyla , çoluk çocuk okuduğumuz bir yüce gönüllü doğruları söyleyendi.
Bir gün dedi ki ;
” Yalakalık yapsaydım , Andree Urfa’dan milletvekili olurdu.
Dik duruşuna heyran olunandı.
Urfa şivesiyle diyeyim siye ;
– Biye dediğiniz o sözlerinizle gülümsettiğiniz anıları unutmam.
Doğru söyleyeni dokuz kövden kovarlar deyip , Onuncu Kövde yazandır o.
Postal’ı bize anlatırken evladını anlatırdı , köpeğini değil.
Bekir Coşkun , yazdıklarınla , o naif hallerinle , yüreklice söylediklerinle , aramızdasınız.
Sadece onuncu köv okurları Bekir Coşkun’u anımsamayacak ki , yazdığınız kargalar , hayvanlarımız , insanımız sizi unutmayacak.
İnsan olmak önemli elbette..
Ama insan kalmak daha önemli.
İnsanlığının yüreğinden öpüyorum Bekir Coşkun ustam.
Bazılarından daha çok Türk olan Andree Coşkun , size sabırlar diliyorum, zarif kadın.
Yarini uğurlayacaksın , bundan sonra Bekir Coşkun’u , sevdiceğini anılarda yaşatacaksın.
Dolu dolu yaşadığınız birlikteliğiniz , o güzellikler sevenlere örnek olsun.
Sağlıcakla ol , güzelliklerle ol , anılarla mutlu ol.
Onuncu köv efesi , Bekir Coşkun;
Harbi Urfa delikanlısı..
Yurdun uçmağ olsun.
Uğurlar olsun..
Bekir Coşkun yazdı..
İnsanlığa selam olsun diye , bir kargayı anlattı..
KARGA.
17/05/2010
EVİMİZİN arka bahçesine karganın gömdüğü ceviz büyüyüp ağaç oldu, bu sene ilk meyvelerini verdi.
Eminim bu sonbaharda, bu ağaçtan alacağı cevizleri de götürüp başka bahçelere ekecektir…
Arada bir gelip eseri cevizin dallarına konuyor.
Ben aşağıda, o yukarıda bakışıyoruz, aramızda bir sorun var..
Acaba ceviz ağacı hangimizin?..
Bence onun…
Karga her sabah dallara tünüyor.
“Gak” deyip bir süre susuyor…
Başını yana yatırıp tek gözü ile aşağı bakıyor, daha doğrusu karşılıklı bakışıyoruz…
Ona, “Cevizi yanlış yere ekmişsin usta… Yolun ortası yerine biraz kenara ekseydin…” diyorum içimden…
Belki o da bana, “Senin ektiğin ağaçlardan bir teki olsun tutmadı ya” diyordur…
Bu doğru…
Oysa çok özenli, çiçekli eldivenler çizmeler giyerek; en iyisinden hortumlar, makaslar, kovalar, suni gübreler, çiçek vitaminleri alarak ağaç fidelerini alıp ektim…
Bir teki tutmadı…
Gelen misafirlere o gün ektiğim ağacın tarihi sürecini, coğrafi özelliklerini, fizyolojik ve dokusal yapısını ayağa kalkarak anlattım…
Muhterem karım her zaman “Ihlamur ağacı da ektin, onu da söyle” dedi…
Ya da:
“Hadi fidanın etrafında nasıl dönerek toprağı bastırdığını da göster…”
Misafirler giderken arkalarından bağırdım:
“Bir de huş ağacı vardır…”
Sularını zamanında vermek için saat kurdum, dolu yağdığında şemsiye bile tuttum ektiğim ağaçlara…
Bir teki olsun tutmadı…
Karga ekti, tuttu…
Sabahları dala konuyor, bakışıyoruz…
Bu ağaç onun…
Bekir Coşkun…