“Beka” sözcüğü Arapça’dan gelme olup, Türkçe’deki karşılığı da genel anlamda “kalıcı olma” demektir.
“Hep ayakta kalma, devamlılık, süreklilik ve ölmezlik” demektir.
Beka, her ulusun devleti için geçerlidir.
Uluslar için en yaşamsal olan şey, elbette devletidir.
Öyleyse “Milleti yaşat ki devlet yaşasın.” denilir.
‘Beka’ bizim için ulusun, devletiyle toprak bütünlüğünün, bağımsızlığının ve egemenliğinin ve de en başta gelen kuruluş felsefesinin ebediyen, sonsuza kadar, devam etmesi, varlığını garanti etmesidir.
Peki, bir devletin “bekası” için en başta gelen ilk koşul nedir?
Elbette öncelikle, kendi içindeki “ulusal” birliği ve beraberliğidir.
‘Beka’ ulusu meydana getiren bütün kişilerin, grupların, ekonomik, sosyal, siyasal kesimlerin, bütün inanç ve kökenlerin, ortak rızaları, gelecekleri ve çıkarları etrafında, yurttaşlar olarak eşitliğindedir.
Tasada, kederde, kıvançta, yurt birliği ve toplumsal ideal ve moral birliğidir.
Aynı vatanın üzerinde yaşayan insanların, anayasal haklar güvencesindeki, ebedi kader birliğidir.
İşte bu, bir devletin bekası için en büyük garantidir.
Bu noktada asıl olan ise en başta siyaset, inanç, etnik, ekonomik, idari, kültürel ve türlü sosyal nedenlerle, şu veya bu gerekçelerle bu birliktelik ruhunun asla zedelenmemesi, zarar görmemesi ve tahrip edilmemesidir.
***
Şahsi ve benci hırslar, yüksek egolar adına, devleti ele geçirip şahsileştirmek “beka” için bir tehdittir.
Mütemadiyen başta kalma adına, siyaset aracılığı ile toplumu bölüp ayrıştırmak ve kutuplaştırmak “beka” için en büyük tehlikedir.
“Beka” için devlet yönetiminde keyfilik değil, adalet ve ahlak, esas olmalıdır.
“Beka” için laik devlet, hukuk devleti, demokratik devlet ve sosyal devlet ilkesi hakim ve geçerli olmalıdır.
“Beka” için toplum özgür, gelir dağılımı da adaletli olmalıdır.
***
Dünya üzerindeki her devletin ‘bekası’ kendiliğinden garanti değildir.
En başta, sınırlarını ve topraklarını koruyan ulusal orduları, işte bunun için gereklidir.
Bununla birlikte, bir devletin ‘bekası’ için en büyük güvence, kendi “içi”dir.
Yani içerideki “iç birliği”dir.
O devletin yönetiminde bulunanlar da bu gerçeği elbet çok iyi bilmelidir.
Bu gerçeğin üzerine titremelidir.
Bunun için de yönetirken keyfilikten uzaklık, liyakat, hak, hukuk, hürriyet ve adalet en başta gelmelidir.
***
“Beka” için hukuk devleti, eşit rekabet, sosyal ve demokratik devlet, her şeyden önce gelmelidir.
Devletin her alandaki yönetimi, asla şahsileştirilmemelidir.
İç siyasette kutuplaşmaya ve sürekli gerilime, kesinlikle yer verilmemelidir.
“Beka, beka” diyerek her fırsatta milleti kutuplaştırıp bölmemelidir.
***
Ulusal egemenliğin ve ulusal iradenin yerine, tek kişiye bağlılık “beka” için tehlike değil midir?
Bağımsızlıktan uzaklaşmak “beka” için tehlike değil midir?
Toplumu durmadan kimlikler üzerinden tanımlayıp ayrıştırmak “beka” için tehdit değil midir?
Laiklik karşıtlığı, hele hele iktidardakiler tarafından yapıldığında, “beka” için en büyük tehdit değil midir?
İktidardan bir daha gitmemek adına her yola başvurmak “beka” için büyük tehlike değil midir?
Ülkenin nüfus(demografik) yapısı ile oynamak, kitlesel vatandaşlık yapmak, satmak, oy kullandırtmak “beka” için çok ciddi bir tehlike değil midir?
Ülkenin dış borçlarının durmadan yükselmesi “beka” için tehdit değil de nedir?
İktidarda bulanların, kendilerini destekleyenlerin dışındaki yüzde elliyi yok sayması “beka” için tehdit ve tehlike değil midir?
***
“Beka” konusunda en büyük görev ve sorumluluk en başta, devleti yönetenlere düşmektedir.
“Mahkeme kadıya mülk değildir.”
Demokrasi işliyorsa, elbette geldikleri gibi gideceklerdir.
Çünkü demokraside iktidarlar değişir.
Seçimlerle birileri gider, birileri gelir.
Fakat devletin ‘bekası’ ise hep sürmektedir.
Cumhuriyetin başından beri bu durum böyle gelmektedir.
***
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ‘beka’sının garantisi, laik demokrasidir.
Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘beka’sının garantisi de siyasetçiler değil, milletin, halkın ta kendisidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekası, asla kişilere, fanilere bağlı değildir.
***
İşte bütün bu gerçeklerin ışığında, bu devletin kurucusu aziz Atatürk, boşuna mı demiştir:
“Benim naçiz vücudum, elbet bir gün toprak olacaktır.
Fakat Türkiye Cumhuriyeti Devleti payidar kalacaktır.”
Muhtaç olunan kudret, bağımsızlık damarlarımızda vardır.
İşte bu “BEKA”dır; gerisi lafı güzaftır.