“Bedenim bana ait.”
Son dönemde kadın arkadaşların üstüne basa basa söyledikleri ve sloganlaştırdıkları bir söz…
Bu söz doğru mu?
Doğru..
Beden, sahibine aittir…
Peki! Uygulamada uygulanabilirliği var mıdır?
İşin zor noktası buradadır…
İki örnek vereceğim…
Birincisi Lale Mansur’dan…
2012 yılında yapılan bir röportajından aldım.
“Lale Mansur , ‘Aldatıldığınızı hissettiğiniz oldu mu? ‘ sorusu üzerine de şunları söyledi: “Burada aldatmak ne demek? Kadın erkek ilişkilerinde aldatmak mı konuşulan. Ben biriyle evliysem onun tapusunu mu aldım. Ben birine aşıksam başkaları da ona aşık olabilir. Ne var bunda?’”
“Aldattınız mı?” sorusuna “evet” yanıtını verdi.
İkincisi Hülya Koçyiğit’ten…
“Ben kadın olarak Selim’e aitim.”
Tabi bu arada “aitim” kelimesiyle söylenmek istenen “kadınlığı”dır.
Hülya Koçyiğit yine bu bağlamda sorulan “siz mutlu bir kadın mısınız?” sorusuna da şu yanıtı veriyor:
“Ben kadın olarak Selim’e aitim. İnsan olarak ise topluma. Bir erkeğin bunu hazmedebilmesi ve bunu yaşayabilmesi kolay olmasa gerek. Bu yüzden çelişkiler, hoşgörüsüzlükler, hoşgörüler, anlaşmazlıklar, uzlaşmalar yaşıyoruz, Selim’le. Ama biliyorum ki Selim beni gerçekten seviyor ve saygı duyuyor. Huzurlu ortam için bana veremeyeceği yok gibi. Bir de bizim birlikteliğimize halkın duyduğu bir saygı var. İşte tüm bunlara bakarak ben mutlu bir kadınım.”
“Selim bey daha iyi filmler yapmanız için engel mi?” sorusuna verdiği yanıttan sadece bir cümle aldım:
“Benim arkadaşlarımla bir arada olup onlarla düşünmem, yaşamam, konuşmam, üretmem gerekir. Oysa Selim, arkadaşlarımın yanında olmamı istememiş ve bunu açıkça söylemiştir.”
…
İki ünlü isim ve iki farklı duruş…
Siz hangisine yakınsınız…
Bedenim bana aittir diyorsanız, birinciye yakın gibi duruyorsunuz.. Peki! O sözleri pratiğe dökebilir misiniz…
Hayır! Dökemem dediğinizde bu sefer de “ait” olma duygusu içinde kalıp ikinciye yakınlaşıyorsunuz…
Peki! Bu durum da erkek tarafında işler nasıl işliyor..
Erkek çok kadın ile birlikteliği becerebiliyorsa toplum onu ayıplamadığı gibi çapkınlık ile ödüllendiriyor. Çoğunluk ona gıpta ile bakıyor.
Oysa soru çok basit…
Erkek için doğru olan yani bir anlamda değerli olan bu durum kadın için neden yanlış…
Bu sorunun yanıtını bulabilsek belki de dünyada yeni gün başlayacak.. Çünkü o gün dünyanın en özel hali için yani sevişme için kadın vücudu para ile alınır satılır olmayacak..
Peki! Bu çözülse insan mutlu olabilir mi? Aşk diye bir şey var olabilir mi?
Ben sesli düşündüm..
Düşünün istedim…
Düşünürken sizlere en son yapılan bir araştırmadan bazı notlar düşmek istiyorum:
*Türkiye’deki kadınların %76’sı “erkeğin kendisini kadının sahibi olarak görmesi” yüzünden şiddet gördüğünü söylemiş.
*%80’i şiddete uğradığı halde ekonomik zorluklardan dolayı ilişkisini devam ettirmek zorunda kaldığını söylemiş.
*”Erkeğin, kendisini kadının sahibi olarak görmesi”, 2014 yılında aile içi şiddetin sebepleri arasında %69 pay alırken bu yüzde 2019’da %76’ya çıkmış.
*Kadınların en çok maruz kaldığı şiddet türü %67 ile psikolojik ve duygusal şiddet olmuş.
*”Ayrıldığında erkeğin onu öldüreceği düşüncesi” 2014’de %54 iken 2019’a %64’e çıkmış.
*Her on kadından 4’ü hayatları boyunca en az bir şiddet türüyle karşı karşıya kalmış.
*Kadının birlikte olduğu kişinin şiddetini normal görenlerin yüzdesi ise %71 olmuş. (Kaynak: Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu, TUSİAD, İş Dünyası Aile İçi Şiddete Karşı Projesi Etki Araştırması Sonuçları)
Tablo ortada…
Erkek, kadını yönetmek ve mümkünse evin içinde saklamak istiyor. Vücudunu vatan toprağı gibi görüyor ve namusum diyor. Bulunduğu çevre ona öyle büyük baskı yapıyor ki ya da yapıldığını istiyor ya da öyle olduğunu hissettirmek istiyor; sonuç ortaya sorunlu aile yapısı ve sorunlu çocuk dolayısıyla sorunlu toplum çıkarıyor. Sevgiyi baskıyla güç ile oluşturmak mümkün değildir.
Kadının vücudu kadının bedenidir ve sorumluluğu kadınındır. Erkek bunu kabul etmek zorundadır. Peki! Kadın evliyken ya da sağlıklı bir ilişki yaşarken, canı istedi diye diğer erkek ile sevişebilir mi… Burada ben de maalesef muhafazakar görüşe sahibim. Bunu birlikteliğin bitmesi olarak görür ve yolumu ayırırım. Elbette erkek de bu konuda samimi ve dürüst olacak… Cinselliği porno seviyesine düşürerek çözmeye kalkarsak o zaman da aşkın sihirli gücünü yok etmiş oluruz. Ben tutucu bir insanım. Tercihim aşktan yana olacaktır. Ancak bu yaşın bana getirdiği olgunluk ile şu an bir ilişki yaşasam ilişki yaşadığım kadının bir başka erkeği içinde cinsellik yoksa arkadaşlık ve değerlilik içinde sevdiğini söylerse kabul ederim. Çünkü bu süreç artık değişen ve hızlanan bu dünyada sevginin sadece bir kişiye endeksli olmasının, çok kısıtlayıcı ve çok yorucu ve çok büyük yük ve sorumluluk olacağını görmek gerekiyor. Canlı, değişim içinde bir evliliği günümüz de çıtayı düşürmeden bu sosyal atmosfer içinde bir kişiye bağlı sevgi içinde sürdürebilmek ya da o çizgide tutabilmek çok zordur. Yaşadığımız çağın içindeki hareketliliğe bağlı olarak ortaya çıkan yoruculuğunun getirdiği yükün tek kişiyle çözülmesi düne göre bugün çok daha zordur…
O yüzden aileler ayakta kalamıyor ve çözülüyor. Çağımız insanı şunun farkına vardı. Ben bir daha bu dünyaya bu kimlik ve kişilik ile gelmeyeceğim. O zaman hayatımı yaşamalıyım. Bu yaşama nasıl olacaktır… Bu önemli bir sorun ve çözüm bekleyen bir sorundur.
Üzerine düşünelim…
Sevgi ve saygımla.. V. Yılmaz
1 Yorum
- Yorumların Sıralanışı
- Yeniden Eskiye
- Eskiden Yeniye
Bu gün sizlerin günü, “Çalışan Gazeteciler Günü”. Ama tüm gazeteciler buruk. Neden buruk olmasınlar, Çin’den sonra en çok tutuklu gazeteci bizde. Utanıyorum, üzülüyorum. Atatürk ‘ün, çağdaş, aydınlanmacı ülkemde ki olumsuzluklar anlaşılası değil.
Av. Alp Bey’le aynı sırada Oya Başarı izledik. Süper yazmış. Kalemine sağlık. Yine bir buzhanede tiyatro izledik. Bizler paltoluyken donduk, Oya Hanım, tişört ile nasıl oynadı ve döndüğünü bir an bile olsa bize hissettirmedi. Ayrıca tiyatro bitiminde de bir çikış izdihamı her seferinde yaşanıyor. Bir acil durumda, neler yaşanır düşünmek bile istemiyorum. Yetkililer daha duyarlı olmalı ya da biz eğlemiş olmalıyız. Saygılarımla.