Hayat paylaşmaktır…
Hayvan hakları konusunda zamanı durdurup geriye sarıp batıya baktığımız da gördüğümüz sermayenin oluşum aşamasında doğa ve hayvanlar üzerinde acımasızca yapılan bir sömürü ve adeta soykırımdır.
Doğal dünyaya karşı genel tavır ilk olarak, 17. yüzyılda İngiliz rahibi Edmund Hickeringill tarafından alınmıştır. Tarıma “zararlı” olarak kabul edilen hayvanlara karşı yapılacak işler bir takvime bağlanmış ve bu takvim 1668 yılında yayınlanan Systema Agriculturae isimli kitapta da yer almıştır.
“Şubat: Bulabildiğiniz bütün salyangozları toplayın, Kurbağaları ve yumurtalarını yok edin.
Nisan: Solucan ve salyangozları toplayın.
Haziran: Karıncaları yok edin.
Temmuz: Yaban arısı ve sinekleri öldürün.”
İngiliz parlamentosu 1533 yılında bütün bölgelerin, ekin kargası, kızılca karga ve diğer kargaları yakalamak için herkesin ağlar edinmesini gerektiren bir yasa çıkardı.
1566 yılında yasa kapsamı genişletildi. Kilise mütevellisine, tilki, kokarca, sansar, kakım, susamuru, kirpi, sıçan, fare, köstebek, doğan, şahin, balık kartalı, alakarga, kuzgun, yalı çapkını ölüsü getirenlere para verme yetkisi verildi.
Northill’de 14000 serçe(ve 3500 yumurta) yok edildi. Hertfordshire’ya bağlı Tring bölgesinde bulunan bir topluluk ise sadece 39000 serçe öldürmüştür.
Günümüzde ise İtalya’da yılda yaklaşık 200 milyon kuş vurulmaktadır. Avrupa’da ise her yıl göç zamanı göçmen her 6 kuştan biri vurulmaktadır.
Turnalar 16.yüzyılda tükendi. Deniz kartalları 19. yüzyılın başında tükendi.
En korkunç toplu katliamlar yaban güvercinlerinin başına geldi. Toplu katliamların en korkuncu 1867-1870 yılları arasında oldu. Michigan’da bir günde 235200 adet kuş vuruldu. Bu süreçte eti çok lezzetli olduğu için haftada 1 400 000 adet kuş vurulduğu oldu. Sayıları bir zamanlar 5 milyar olan bu kuşun son temsilcisi 1914 yılında tutsakken öldü.
Beyaz tilki 19. yüzyılda soyu(kürk ticareti nedeniyle Rusya) tükendi. Sibirya’da her yıl yaklaşık 20000 samur, 20000 kırmızı tilki ve 2000 mavi tilki öldürülüyor.
Kunduz’un soyu 1640 yılında tükendi.
Bir çok fok türü kürk ve özel derisi için kıyıma uğradı. Avrupa, Kuzey Amerika ve Çin bu sanayinin ana piyasaları idi. 19. yüzyılın başında 1 milyondan fazla fok öldürüldü. İlk on yıl içinde 6 milyondan fazla fok öldürüldü.
Balina katliamı ise bir tez konusu… Balinalar yağı için katledildi. Balina yağı kullanılarak milyonlarca mum elde edildi. Balina yağı ile Londra’da 5000 sokak aydınlatılıyordu. Sanayi makineleri bu yağla yağlanıyor, kalın yünlü kumaşlar bu yağla temizleniyordu. Ayrıca balina kemiklerinden korse, şemsiye, kırbaç, balık oltası, çatal- bıçak takımları yapılıyordu. 1600 lü yıllarda her mevsim en az 3000 adet balina öldürülüyordu. 1712’de Amerika kıyılarında başlatılan İspermeçet balina cinayetleri tam bir katliamdır. Daha kaliteli olan yağı nedeniyle tam bir kıyım yapıldı bu yıllarda..
Bir zamanlar yüz binlercesi okyanuslarda yüzerken günümüzde bu rakam binlerin altına düşmüştür.
Balina, sanayi devriminin başlangıcında ekonomi için tam bir lokomotif oldu. 1970 yıllara kadar balina katliamı getirdiği tatlı kar nedeniyle yapılmıştır. Bu yıllarda gelişen teknoloji ile yılda en az 20000 balina katledilmiştir. Balina avcılığı bugünün gelişmiş ülkelerine özellikle sermaye birikimi konusunda çok önemli katkı yaptı.
Kümes hayvanları ve av kuşları, etlerinin daha yumuşak olması için yüzyıllar boyunca karanlıkta yetiştirildi, kör edildi, kazların ayakları yerlere çivilendi ve tavukların ayakları kesildi. Fransa’da kazlara, kaz ciğeri ezmesi yapılabilmesi için zorla yemek yedirildi.
Bugünün gelişmiş ülkeleri dün sermaye birikimi adına çıkarına gelen her şeyi yapmıştır. Bugün de farklı bir şekilde yapmaktadır. Örneğin, doğal beslenme biçiminden yoksun kalan som balıklarının yemlerine, etlerinin rengi pembe olması için boya katılmaktadır.
Bugün madencilik adı altında yapılan çalışmalara ses çıkarmamakta bir noktada hayvan haklarına saygısızlık olarak değerlendirilmelidir. Bakın Almanya’daki madencilik üzerinde bilimsel bir inceleme olan De Re Metallica adlı kitapta şunlar yazıyor.
“Tarlalar madencilik çalışmaları yüzünden yok oluyor… Korular ve ağaçlıklar kesiliyor… ardından hayvanlar ve kuşlar yok ediliyor… bölgeler yıkandığında, kullanılan su, dereleri ve çayları zehirleyip balıkları ya öldürüyor ya da kaçırıyor…”
…
Günümüzde devam eden köpekbalıklarının yakalanıp yüzgeçlerinin kesildikten sonra yeniden denize bırakılmasına ne demeli… Ölüme terkedilen köpekbalıklarının yüzgeçleri üzerinden yapılan pahalı bir çorbanın müşteri bulması adına her yıl en az 73 milyon köpekbalığı ya öldürülüyor yada yüzgeçleri kesilip ölsün diye denize bırakılıyor. Uzakdoğu ile ABD bu işin pazarı bunu bilelim…
“Iris Ho: “Resmi kayıtlara göre, Amerika 2010’da 34 ton köpekbalığı yüzgeci ithal etti.”
Köpekbalıkları 400 milyon yıl önce ortaya çıkmış. Ancak uzmanlar, böyle giderse, köpekbalığı soyunun kısa zamanda tükeneceği uyarısında bulunuyor.”
İşte böyle arkadaşlar hayvan hakları ile insan haklarını aynı kategoride değerlendirmek zorundayız. Gandhi’nin deyimiyle de bir toplumun gelişmişlik ölçüsü hayvan haklarına gösterdiği saygı ile ölçülmelidir.
İstanbul-Hayırsız ada da yüz yıl önce yapılan uygulama 90 binin üzerinde köpek yok edildi. Bu da bizim Osmanlı da olsa utancımızdır…
“Çocuktum. Bir sabah Bahariye Caddesi’nde iki kedi gördüm. Yavru değillerdi ama birlikte yan yana yürüyorlardı. Oysa kediler yalnız yaşar. Sonra bir evin kapısı açıldı. Eski Kadıköyü evlerinden, kapısına yedi sekiz basamaklı merdivenle çıkılan.
Bir kadın kedilere yemek verdi. Biri yiyor, öteki kedi yiyen kedinin önüne yiyeceğini itiyor. Anlaşılır şey değil. Ama sonra fark ediyorsunuz: Yiyen kedi kör!
Daha o zaman anlamıştım, hissetmiştim. Yaşamın nasıl şefkate ve merhamete muhtaç olduğunu!”(Selim İLERİ)
Hayat paylaşmaktır…
(Bilgileri derleyen ve yazan Vecdi YILMAZ)