Türk Kültürü’nün Anadolu türküsüdür yazmalar..
Ya da Yemeniler.
Ya da Çemberler.
Bazı yörelerde, yazma, yemeni ve çember diye çeşitli isimlerle bilinse de o bizim geleneksel başımızın üzerindeki Türk Kadını’nın simgesi gibidir.
Allı yeşilli morlu..
Uzun yıllar yazma aldım, biriktirdim.
Kırmızı, beyaz, mavi, yeşil, sarı, siyah yedi rengin her tonunda yazmam var.
Kenarları çiçeklerle dolu olanı var.
Ortasında çiçeğin en güzel demeti olanı var.
Yazmalarımın çiçekleri çok renkli. Kaz Dağları’nın çiçeğinden tutun da , Hakkari Sümbül Dağı’nın Ters Lalesine kadar her çiçeğim var..
Bolu Dağı’nın çiçeklerini Türk yazmalarına nakış gibi işleyen ustaların en maharetlisini, Taş baskı olanı, Tokat Yazmalarında görmeyenler, yazmayı bilmeyenlerdir.
Her bölgemizin oyası ayrı yazması ayrı, rengi ayrı.
Ortak yönü Türk Kadını’nın el emeği ve göz nuru ile oyalanmasıdır.
Oyaların dilini bilmeyenlere bir küçük açıklama yapayım.
Mutlu gelinler, mutsuz kadınlarımız oyaların dili ile ailesine haber vermiştir.Benim evliliğim iyi gidiyor, beni merak etmeyin. Ya da ben mutsuzum. Başındaki yazma ile durum tespiti yapılır.
Şimdilerde bu güzel geleneğimizin unutulmuş olması çağın hastalığı olan değerlerimizin yok edilmesinden kaynaklanıyor.
Toplumsal olarak bazı güzelliklerimize sahip çıkamadık. Rahmetli annemin yazmalarını başıma bağlayarak başladı yazma tutkum. Çocukluğumdan bu yana yazmalara olan aşırı tutkum, beni bu güzel günlere taşıdı.
Başımdaki yazmalarım, Türk kadınının kendine olan güveni, ince ve zarif güzelliğinin yazmalara nakış nakış işlenmesidir.
Yazmaların başa bağlanışı bile ayrı bir güzellik taşır.
Naipli Köyü’nden aklımda kalan ” Şerli Kızı” yöresel şive söylenişi bu. Aslı “Şehirli Kızı ” demek. Bağlanışındaki o zarif görünüş köşe yazımın yayınlandığı resimdeki gibidir.
Kahküllerin ön kısmı yazma ile dans eder gibi durur.
Anneannemin yörüklüğüne olan sevdamı anımsadığımda bazen onun gibi bağlarım yazmamı .Bu bağlayış şeklim rahmetli anneanneme olan bir selamımdır.
Anımsayabildiğim ilk yazmam Naipli Köyü anılarımın arasında yer alır. Rahmetli babam o zamanlar Naipli Köyü İlkokulu Öğretmeni ve Müdürü. Annem Naipli Köyü Ebesi.Balıkesir Kalaycılar Köyü İlkokulundan babam Naipli Köyüne atandığında ben dört yaşındaymışım.Naipli’de Köy çocukları ile birlikte büyüyorum. Köy çocuklarının yazmalarına bayılıyorum. Annem bana da yazma alıyor. Oyalıyor. Pullu ve boncuklu yazmalar elimde ve başımda.
***
Naipli Köyü İlkokulu benim yaşamımın en güzel çocukluk anılarımın geçtiği yer.
Güzelim yerel türküleri ile babamın bağlamasında ses olan , avazlanan türküler aklımda. Kardeşler toplandığımızda o güzelim Naipli türkülerini söyler, çocukluğumuzu, babamı , annemi anarız.
Alacalı yılan türküsü ve oyunu en çok söylediğimizdir.
Türkü sözlerini kendimize de uygular , değiştirir keyifle söyleriz.
Ama türkünün asıl sözleri böyledir.
” Alacalı yılan avluya dolan ,
Sevdiğim oğlan buralarda dolan.
Babam dükkan açacak
İncik boncuk satacak,
Ben İbrama varmacem ,
Memed beni alacek”
***
Çal tepesinde uçurduğumuz uçurtmalar. Çal kayalarının üzerindeki yosunlardan elimize yaktığımız kınalar.
Naipli Yalı Kahve denen yerde oynadığımız mollik ( dokuz taş ) , seksek ve aşık oyunları. Köy fırınının önünde pide beklemeler. Ekmekten önce pişirilen pideleri biz çocuklar hep birlikte beklerken asıl oyunlar o zaman oynanırdı. Med- galak erkek çocukların en gözde oyunuydu. Biz kızlar ise beştaş ve seksek oyunuyla eğlenir, pideyi alırdık.
***
Kızlar düğünlerde en güzel yazmalarını başlarına ” şerli gızı” gibi bağlarlardı.Ben de arkadaşlarımla birlikte en güzel yazmamı bağlar, düğünlere onlarla giderdim. Babam ve annem köylü ile bütünleşmişti. Savaştepe Köy Enstitüsünün o yiğit öğretmeni , burada” Malim bey” diye çağrılırdı.Naipli köyünde gelinleri annem süslerdi. Sadece sağlık ve doğum işlerine bakmazdı. Naipli kızlarına “kanaviçe” işlemeyi annem öğretmişti.
***
Naipli Köyü’nde şimdi o gelenek var mı bilemiyorum ama, benim en çok o hoşuma giderdi.
Düğünün ertesi günü gelinin ” duvak sabahı” yapılırdı. Biz çocuklar gelin elimizi öpüp bize armağan verecek diye siyitirdik. Gelin çocuklara kenarları oyalı kese, büyüklere yazma verirdi. Anneme en güzel yazmalardan seçilir, elleri öpülür;
– Lütfiye aba savolll.. Ellerin dert görmesin denirdi..
Burada en keyifli zamanı yaşardım.
Anneme verilen yazma benim olurdu.
***
Bayramlarda ben elbise giymemek için annemle inatlaşırdım. Köyde kızların giydiği ” dakım” denilen şalvar ve göynek isterdim.
Köyün terzisi Sebile teyze bana en güzel dakımı dikerdi.
Türk Kültürünün özümde bıraktığı bu derin izleri onlara borçluyum.
Gidenlerimizin durağı uçmağ olsun.
Şimdi başımdan çıkarmadığım elli yıllık yazmalarımı ve artık kendi diktiğim şalvarlarımı görüp de, yadırgayanlara bir çift sözüm olsun.
Türk Kültürü’nün, o güzelim emeğini ve Türk Kadını’nın yarattığı , el emeği göz nuru , ince ve zarif oyalarını başımda taşımaktan çok keyifliyim.
Başımdaki yazmalarım benim geçmişime duyduğum özlem..
Köy Enstitüsü mezunu babamın , emek vererek , Naipli Köyünde oya gibi işlediği yurtseverlik..Çalışkanlık. Dayanışma ve imece.
Harman yerinde dostluk , tınaz savurmada el birliği , hasatın sonunda , harman sonunda yaşanan güzellikler ve bereket dolu ambarlar.
Uzun kış gecelerinde ” otumacı” gelenler (misafir gelenler) Ellerinde isli kandiller ve elindeki kirmanla yün eğiren kadınlar , neneler , gençler.
Bize gelen konuklar , köyün güzel insanları.
Annemin doğumunu yaptırdığı bebeklere verilen, isimleri … Hayati ve Lütfiyeler..Annem ve babam orada adları ile yaşıyorlar..
Kendileri aramızda olmasa da..
Balıkesir / Naipli Köyü İlkokulu 5 sınıf bir arada okuyan öğrenciler. Başöğretmenleri Mehmet Hayati Köseley (BABAM Savaştepe Köy Enstitüsü mezunu) .
Yıl 1956
Naipli Köyü..
Çocukluğum..
Annem ..
Babam..
Ve Naipli Köyünde ,
Türk gibi yaşamak,okulda, harman yerinde, fırın önünde , yaşadığım insanlık..
Unutulmayan insanlık..