featured
  1. Haberler
  2. YAZARLAR
  3. BALYA KAYALAR KÖYÜ VE ODAGIRANI SOHBETLERİ -5

BALYA KAYALAR KÖYÜ VE ODAGIRANI SOHBETLERİ -5

Bugünkü konumuz , Kayalar köyü anekdotlarından seçmelerdir. Yine okuduğunuzda yüzünüzde oluşacak gülücükleri şimdiden görür gibiyim, yüzünüz hep gülsün ve Odagıranı sohbetleriniz bol olsun. 12 HAZİRAN 2022

                                                                                                                     Muharrem KAYNAK

ANEKDOT NO : 5  (BİR YOL YAPIM HİKAYESİ VE BEKİR AĞA)

Bekir Sami Gümüş imece usulü ile çalışan köylülerimize örnek ve destek olacak şekilde Dışbudak köprüsü ve Selef yokuşu güzergahında yol yapım çalışmalarına katılmış ve bizzat kan , ter içinde üstü başı yırtılmış ,toz toprak içinde kalmış çalışırken, köyümüzden  onu çekemeyen bazı kişiler (11-12 kişi) Balıkesir Valisinin huzuruna  çıkarak imece ve angaryadan şikayetçi oluyorlar bu yetmiyormuş gibi bire bin katarak aslı olmayan kanun dışı işer yaptığını söylüyorlar. Hatta yapılmakta olan yolun inşaatının da bir an önce durdurulmasını istiyorlar. Sn. Vali hemen bir müdür ve iki polis memurundan oluşan ekibi bir keşif aracına (bir jip) bindirip  gidin derhal getirin diye köye gönderiyor. Balya yolu ile gelen bu görevli ekip Dışbudak köprüsü civarında  köylülerimizi  çalışırken görüyor.  Beyim  hayırdır , yol nereye diye soranlara Kayalar’a gidiyoruz muhtarı almaya derler. Köylüler hep bir ağızdan , aha burda bizimle beraber  çalışıyor diye  Bekir Sami Gümüş ‘ü  gösterirler , onlarda  , seni  Vali Bey çağırıyor hakkında şikayet var hadi bin arabaya deyip alıp götürüyorlar.

Muhtar araca biniyor , eli – yüzü , ağzı- burnu , üstü-başı ,  toz-  toprak içinde , ayakkabı ve elbiseleri yırtık olduğu için biraz utanıyor ama , yine de görevlilerle huzura çıkıyor.Huzura çıkarken özel kalem müdürünün odasında kendisini şikayet edenleri ve kimler olduğunu da görüyor. Sn. Vali sen kimsin,  nedir bu üstün başın deyince “ Efendim kendi yolumuzu kendimiz yapıyoruz , bende çalışanlarla birlikte onlara destek olmak ve onları şevklendirmek için çalışıyordum, emretmişsiniz geldim , emriniz nedir buyurun der.” Görevli ekibin başkanı da doğrudur , Sn.Valim muhtar bu vaziyette yol yapımında çalışıyordu oradan alıp getirdik deyince , Vali otur şöyle , çay-  kahve ne emredersin der ve bir kahve ikram ederek onu ağırlar ve ayağa kalkıp kapıdan uğurlar. Onu alıp getiren jip ile tekrar yol yaptıkları yere  geri  gönderir. Sn. Vali dışarıda bekleyen şikayetçilerin hepsini çağırır , hepsi özür dilerler ve derler ki “ EĞER YOLUMUZ YAPILIRSA ve BİR İŞGAL OLURSA ,  DÜŞMAN KOLAYLIKLA KÖYÜMÜZÜ İŞGAL  EDER DİYE KORKTUK” derler. (Buraya kadar olan bu hikaye  ve  devamı Beyazıt Kaynak ‘tan alınmıştır.)

Muhtar Bekir Sami Gümüş bu olayı ve şikayet edenlerin  olumsuz tepkilerini yüzlerine vurmak ve yol çalışmalarına verdikleri zararı anlatmak için bir Cuma namazında  Aşağı Cami hutbesine çıkar , hele şu kapıyı kapatın da kaçan kimse olmasın ve köyümüz halkı  birde beni  dinlesin  der . Şikayet edenleri  ve  Sn. Valinin söylediklerini duymayan ve bilmeyen kimse kalmasın der ve  bu olanları bir bir anlatır.

ANEKDOT  : 6 (SEN SÖBÜCE’Yİ BİLİRMİSİN )

Bir gün Kayalar köyü kahvesine bir hayvan cambazı gelir ve uyanık geçinerek her yeri ve her şeyi bildiğini söyler , epeyce  palavra filan atar. Öyle ki Türkiyemiz’in ( 67) vilayetini gezdim ne adamlar ve ne yerler gördüm siz bilmezsiniz , ben feleğin çemberinden geçmiş bir adamım der.

Derken kahveye muhtar Bekir Ağa gelir, herkes verdiği selamı alır ve aleyküm selam der. Muhtar , bu misafir kimdir , nerelidir , nerden gelmiştir der , sorar ve öğrenir. Adam atıp tutmaya devam eder ,  muhtar ve kahvedekiler adamdan bıkmıştır, muhtar hemşerim sen SÖBÜCE’yi bilir misin ,  sen hiç oraya gittin mi , ben  her yere gittim bilmediğim yer yoktur diyorsun. Adam SÖBÜCE’mi ,  orası neresi  der şaşkın şaşkın etrafındakilere sorar. Bizimkiler cevap verir ve Söbüce’yi bilmeyenin adamdan sayılamayacağını söylerler. Bunun üzerine yabancı palavra atmayı ve bilgiçlik taslamayı falan bırakır,  sus-pus olur, biraz oturup köyü terk eder.(Bu hikaye  köy kahvesinde geçen sohbetlerden alınmıştır.)

ANEKDOT   : 7  (SÖBÜCE  HİKAYELERİ)

Osmanlı  döneminde  Ramazan  ve Kurban Bayramı tarihlerinden kesin olarak emin olabilmek için Söbüce’ye haberci  gönderilirmiş. Genellikle Ramazan oruçları tutulur ve otuzuncu güne gelindiğinde (ertesi gün) bayram olup olmadığı Söbüce’ye gönderilen habercinin özel  işareti ile köy halkına duyurulurmuş. Son  oruca kalkıldığında , sahurdan sonra tüfekli bir haberci yaya olarak Söbüce’ye gider, bu gün kesin olarak oruçlar bitiyor mu, yarın Bayram mı diye öğrenir, gerçekten yarın Bayram ise hemen geriye döner ve Bayram olduğunu ilan etmek için akşam üzeri “ KARŞI YAKA “ ‘ya gelince bir el ateş ederek  duyururmuş. Gönderilen  haberci bu şekilde gelip ateş ederek haber vermezse oruca devam edilirmiş. (Bu hikaye köy kahvesi sohbetlerinden alınmıştır.)

Neden : Söbüceliler Çerkez olduğundan İstanbul ve Saray ile iyi ilişkiler içindedirler  ve bu ilişkilerini sürdürmektedirler.Saray erkanı ve alimlerinden önemli takvim günlerini ve Bayram  günlerini doğru olarak öğrenirlermiş.Öğrendiklerini de civar köylerle paylaşırlarmış. Bu sebeple bir önceki anekdotta adı geçen yabancıya sen Söbüce’yi bilir misin hemşerim diye soru sormuşlardır.

ANEKDOT NO : 8 (DEĞİRMEN YAPMA VE  YAPTIRMAMA HİKAYESİ)

Kayalar köyünde metal kaşıklı çarkla dönen su değirmenlerinin varlığı literatüre girmiştir.Değirmen ustası Boşnak Abdullah (Abdullah Açar)’dır. Kendisinin  Sarnıç suları ile çalışan Aşağı ve Yukarı Değirmen  ve birde  Koca Dere üzerinde  olmak üzere üç adet değirmeni vardır. Yine kendi sülalesinden Mustfa Açar ‘ın işlettiği Dışbudak köprüsünden yukarıda bir değirmen, Dışbudak köprüsünün altında da  Raşit Güner’in çalıştırdığı bir değirmen vardır. Ayrıca , Sarnıç sularının devamı ve Kerçe suyu ile beslenen Mandıra deresi üzerinde de Öksüzlerin Ali’nin  ve Turnalar’ın Mustafa’nın değirmenleri vardır.

Raşit Güner’in oğlu Adem Güner   (1947-1950) ve (1954-1956) yıllarında muhtarlık görevini yürütürken bu değirmenlerin tamamının köyümüzün su kaynakları ile çalışan özel kişilere ait olduğunu söyler ve hiç olmazsa birisinin köy adına çalıştırılıp gelir getirmesini ister.Buna değirmen sahipleri  , hısım ve akrabaları , başta kendi babası Raşit Güner olmak üzere karşı çikarlar.

Buna rağmen Sarnıç çeşmelerinden kanal kazarak su getirir ve İzmirli’nin evinin altına( Koca Bo.luk) mevkiinde değirmen inşaatına başlar , karşı çıkanlar büyük olaylar çıkartır ve Jandarma kuvvetleri olayları zor bastırır.

NOT : Beş on sene öncesine kadar bu değirmen inşaatına ait temel taşları ve % 12 meyilli döşeme taşları yerinde duruyordu. Çok büyük olan  bu  döşeme taşlar hala yerinde görülebilir.

Kavga ve gürültülerden sonra Muhtar Adem Güner köy  ihtiyar heyetinin de kararı ile Aşağı değirmenden (1,5 km.) uzakta bildiğimiz Köy Değirmenini yaptırır ve köyün ortak malı olarak uzun yıllar  bu değirmen köye gelir getirecek şekilde işletilir.(Bu olaylar ,  herkesin gözü önünde cereyan ettiği ve yaşandığı için tüm Kayalılarlılar bunu bilir)

ANEKDOT NO : 9 (KOCA ÖMERİN VURULMASI )

Köyümüz halkı tarafından  yakılan ağıtlarından birisine konu olan bir olaydır.Olay köy meydanında gençlerin dörtlü Kayalar Zeybeği oynarken meydana gelir . Aralarında hiçbir husumet olmayan bir delikanlı  her davullu düğünde olduğu gibi keyiflenir ve silahı ile havaya  ateş eder. Olacakya , kör kurşunlardan birisi çok sevdiği arkadaşı Koca Ömer’e isabet  eder ve vurulur , kurtarılamaz .

Arkasından ağıt yakılır ;  “KOCA DAVUL VURULDU , MEYDAN YERİ KURULDU, DÖRT KİŞİNİN İÇİNDE KOCA ÖMER VURULDU”  Bu ağıt türkü olur ve dilden dile dolaşır , Kayalar’da hala söylenmektedir.

Kayalar köyünün anonim hale gelen üç türküsü vardır bu üç türküden biriside budur.Türkülerimiz:

  • . ENTARİSİ DAMGALI, (2) . ARABAM DAŞA GELDİ ,   (3) . KOCA ÖMER VURULDU

(Bu ağıt ve bu türküler Kayalar’a ait olup Anonimdir)

 

ANEKDOT NO : 10 (ESKİ ÇORAPÇIDAN KEÇİ BOYNUZU ALMAK)

Çocukluğumuzda ( 1955-1960’lı yıllarda) köyümüze eski çorapçılar gelirdi ve biz onların gelmesini dört gözle beklerdik. Eski çorapçılar İzmir , Aydın , Denizli , Nazilli , Menemen , Foça ve Manisa civarından  genellikle develerle gelirlerdi.Köyümüzde hiç deve olmadığı için bize bu  hayvanlar çok garip  görünürdü ve meraklı bakışlarla seyrederdik (homurdayan , otururken ıhıran , geviş getirirken ağzı köpüren , sırtında hörgücü olan , yavrusuna torun deyip severek baktığımız hayvanlar)

İşte bu diyarlardan başını eşeklerin çektiği deve kervanları ile satıcılar gelirdi. Genellikle de Mağazalar’a veya Demirciler’in odasının önüne sergi açarlardı.Sattıklarına gelince bunlar bizim çok sevdiğimiz şeylerdi ( keçi boynuzu, kuru üzün , kuru incir , köpük helvası… vb.)

Satış “ TRAMPA” usulü olurdu , özellikle yün olmak kaydı ile eski çorap , yün ve yapağı , keçe , yün dokuma , eski halı ve kilimler , keçi kılı ve kıl dokuma çul ve çuvalları verirdik , karşılığında eski çorapçı bizim istediğimizi ne kadar ediyorsa verirdi. Büyüklerimiz ev  ihtiyaçlarını ve gereçlerini tercih eder  alırlardı. Diri tuz , toz şeker , tabak , çanak , ibrik , desti , toprak yayık ,turşu küpü , çinko veya alüminyum tabak , bakır tabak , tencere , leğen, bakır bakraç , bakır su tası …vb.

Sonuç : Bu ticaret usulünde satılan gıda maddelerinin tamamı ORGANİK ÜRÜNLER’dir , satılan ev eşyaları araç ve gereçlerin  hiç biriside PLASTİK ve NAYLON  değildir.

İşte böyle bir alışveriş yapmak için kardeşim  ile evden birkaç parça eski çorap  getirdik , daha yolda iken ben keçi boynuzu alalım diyorum , o hayır olmaz kuru üzüm alalım diyordu. Sonunda benim dediğim oldu satıcı zincirli kefeli terazide tartarak yarım okka keçi boynuzu verdi.Ben hemen orada  kemirerek yemeğe başladım , kardeşim küstü ben yemem dedi , taşın üzerine oturdu nerde ise ağlayacak , satıcı adam bizim bu halimizi görünce bize birer avuç kuru üzüm verdi , sevinerek ve yiyerek oradan  ayrıldık. (Hikayeyi  derleyen , yaşayan  ve aktaran Muharrem Kaynak’tır.)

ANEKDOT NO : 11 (BİZİM KÖYÜN İNSALARI HEP ARIK)

Cafer ile Vehbi Sözlevi  eski ve iyi arkadaşlardır. Bir gün ; Köy mezarlığına cenazeyi defnederler ve Perşembe Pınarı, Karşı Pınar yolu ile geri dönerken Cafer, yanında yürüyen Vehbi Sözlevi’ye dönerek Yav Vehbi “ BİZİM KÖYÜN İNSANLARI NE KADAR  ZAYIF, HEPSİDE ARIK” demiş , Vehbi gülmüş ve Cafer’e  “ÜLEN ARKADAŞ SEN KÖYLÜLERİ BEYENMİYORSUN KENDİ ENSENE BAKSANA “ demiş, Cafer de ne yani deyince, Vehbi, Yav bak şimdi köye gitcaz “SENİN ENSENDEKİ ÇİZGİLER MİSİR KARIĞINA DÖNMÜŞ “sen önce aynada kendi ensene bak ,  görürsün ensen hep yarılmış, karık karık olmuş der. Söylenen bu sözler bir dize şiir gibi sıralanıvermiş ve kafiyeli bir şiir olmuş. Esasen  ne Cafer’in , nede Vehbi’nin şiirle ve edebiyatla bir ilgisi yoktur.İşte doğaçlama buna denir, buda böylece KAYALAR ANEKDOTLARI’ından  birisi olarak Kayalar Köyü  literatürüne girmiştir.

BİZİM KÖYÜN İNSANLARI  ÇOK ZAYIF, BAK HEPSİDE ARIK

SEN AYNADA ENSENDEKİ ÇİZGİLERE  BAK ,

MİSİR KARIĞINA DÖNMÜŞ, HER TARAF YARIK YARIK ,

EKSEN ZERZAVAT BİTER, GERÇEKTEN OLMUŞ KARIK KARIK

Derleyen ; Vehbi Sözlevi’nin Oğlu Cevdet Sözlevi (Bu anekdot Sn.Ömer Ünal’ın mutlaka yazalım dediklerindendir.) Bu anekdotun kayıt altına alınmasında , özellikle Öğretmen Sn. Celal karabıyık’ın ve Yaşar KOCAOĞLAN  ile Hilmi KOCAOĞLAN’ın katkıları olmuştur.

ANEKDOT NO : 12 ( KAYALARLI  ÇOCUKLARIN  ETTİĞİ  EN  BÜYÜK  YEMİN)

Çocukluğumuzda köyde oyun oynadığımız arkadaşlar arasında yalan söylemediğimizi ispat edebilmek için yemin ederdik. Aynı yeminleri eve geldiğimizde yaptığımız yaramazlıkları kapatmak için ana ve babalarımıza , abla , abi ve kardeşlerimize de ağzımızı doldura doldura söylerdik. Çocukluğu bizim gibi köyde geçen tüm Kayalarlılar aşağıdaki  bu yemini etmişlerdir /içmişlerdir.

VALLA , BİLLA , İKİ GÖZÜM ÇIKSIN , BEN YAPMADIM , BEN ETMEDİM,

AŞŞA CAMİNİN MİNARESİNDEN , ÇETMİLERİN KAVAĞINDAN  ATLİİM,

İNCE  İĞNENİN  DELİĞİNDE  GEÇİİM , BEN YAPMADIM/ ETMEDİM/GÖRMEDİM/DUYMADIM…

Burada imkansız olanın başarılması üzerine yemin edilmektedir. Bir çocuk için dünyadaki  en ince ve en kücük delik ince iğnenin deliğidir , bunun içinden geçmek de imkansızdır. Yine Kayalarlı çocuklara göre kendi dünyalarında en yüksek yer Aşşağı caminin minaresidir , birde köyde gördüğü örtülü çeşme ardındaki Çetmiler’in (Emirler’in ) minare boyundaki kavak ağacıdır. Her ikisinden de atlamak imkansızdır .

Büyüyünce ve yaşlanınca anlıyoruz ve diyoruz ki o tarihlerde Yukarı cami zaten yoktu , Çetmiler kavaklarını kesip satarlar ve  nihayet sattılar , ama  çocuklar için Aşşağı caminin minaresi vardır. (Zamanında  her çocuk aynı şekilde yemin ettiğinden  bu hikaye Anonimdir.)

0
sevdim_bunu
Sevdim Bunu
0
_ok_sevdim_bunu
Çok Sevdim Bunu
0
g_ld_rd_
Güldürdü
0
karars_z_m
Kararsızım
0
bu_ne_bi_im_bi_ey
Bu Ne Biçim Bişey
0
k_zd_rd_n_z_beni
Kızdırdınız Beni
BALYA KAYALAR KÖYÜ VE ODAGIRANI SOHBETLERİ -5
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Balikesir24saat ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!