Yıl 1959 veya 1960, Ağustos ayındayız ve çok sıcak bir gün, köy içinde kimse yok herkes işinde gücünde ve harman alıyor. Koca kahvede (Goca gavede) sadece aşağıdaki saydıklarım var. Bu saydıklarımın da orak ve harman ile pek ilgisi yoktu .
İsmail Erbayrak (Öğretmen), Ali Ayvalı (Öğretmen), Necip Yıldız (Kahveci Koca Necip ), Arif Güner (Terzi Arif)), Bekir Sami Gümüş (Bekir Ağa, Muhtar), Zadeler’in Ali (Celep), Cemil Koç (Balıkçı), Murat Kaynak (Demirci Murat Usta), Eyüp Uysal (Koca Eyüp), Hüseyin Esen (Mehmetler’in Hüseyin, Değirmenci) , on kişiden oluşan bu grup, anlaşarak Kocaçay’a (Kocadere) gidecekler ve balık tutacaklar, aynı zamanda yüzerek serinleyecekler. Bunu böyle kararlaştırmışlar.
Karara uyuldu ve hazırlıklar yapıldı, herkes oraya varınca yemek için evinden ve köy bakkalından alınması gerekenleri torba, heybe ve çıkınına doldurdu (ekmek, peynir, domates, biber, yağ, tuz, tava, tencere, tepsi, çanak, bardak ve su tası…kap kaçak…vb) Balık tutmak için serpme, ağ, olta, zıpkın ve kıskaçlar alındı. Temin edilen iki tam dinamit lokumu, yeterli kapsül ve fitiller alındı. Odagıranı’nda toplanan gruptan üç dört kişi eşeği (merkebi ile) diğerleri yaya olarak öğleye doğru yola çıktık. Yarım saat olmadan Bağardı’ndan Kocadere’ye, Kazan Bövet’in başına vardık, getirdiklerimizi gölge bir yere indirdik, herkes öncelikle kendisini suya attı ve serinledikten sonra balıkçılar ve ekip işe koyuldu.
Ekip içinde Kayalar’ın en iyi suya dalan balıkçıları var; Koca Necip, Koca Eyüp, Bekir Ağa, Cemil Koç ve Hüseyin Esen, geriye kalanlar seyire bakanlar, yemek pişirenler ve taşıyıcılardır. Önce olta ve serpmeler ile Değirmen Bendi, Kazan Bövet, Yan Bövet ve Gölüklerin Boğulduğu yerlerden ve koylardan küçük balıklar tutuludu ve temizlenip tuzlandı.(Malum yaz günü tatlısu balığı hemen temizlenip tuzlanmaz ise bozuluyor)
Sıra geldi , Kazan Bövet’teki tarihi günün yaşanmasına, hazırlanan dinamit lokumları (Bir bütün , iki yarım dinamit usulüne uygun olarak hazırlandı) ve usta balıkçılar uzun kesilmiş fitili ateşleyerek ellerine alıp (5 – 6 metre) derinlikteki büyük taşın altındaki koya yerleştirip kıyıya çıktılar, kulaklarımızı tıkayıp dinamitin patlamasını bekledik ve patlar patlamaz, su yüzüne çıkan ve akıntıya kapılıp gidenlerin de önünü keserek balıkları tuttuk. Sıra geldi dipte kalan balıkları çıkarmaya. Suyun dibinde çok büyük sazan, gibrin, turna ve mart balıkları var, ayrıca Kocadere’nin meşhur KARABALIK (YAYIN BALIKLARI) var.
Balıkçılarımız ağzında bıçak ile (5-6 metre) derinlikteki suya dalıp birer KARABALIK çıkartıyorlar, tek tek sayıyoruz tam (21 adet) karabalık çıkardılar, her birisi benim boyumda idi ve ben o’tarihlerde 12-13 yaşımda idim, görevim getir-götür işleri idi. Tutulan ve sudan çıkarılan balıklar temizlenip, oracıkta yakılan odun ateşinde pişiriliyor, diğer yiyeceklerle beraber hazırlanan yer sofrası donatılıyordu. İki kişi ile beraber soğuk suya yatırılan karpuzları ve içecekleri de getirdik, rakı içenler olduğu gibi, aile boyu şişelerle kola ve gazoz içenler de vardı, değirmenin karşısındaki kaynaktan suyu ben getirmiştim. Ne mutlu bana ki, bu güzel olayı bizzat gördüm, yaşadım ve anılarıma ekledim, iyi ki babam beni de götrmüş diye seviniyorum.
Pişirilen küçük balıklar ile birlikte, birde bir büyük KARABALIK pişirilmişti , büyük bir zevk ve iştahla karnımızı doyurduk. On kişinin her birisine ikişer adet KARABALIK verildi, yapılan masraf ve giderler de paylaşıldı ve ortaklaşa ödendi.Akşam üzeri hava serinleyince Kerçe yolundan köye döndük, eşeklerimiz olmasa idi balıkları taşıma imkanımız yoktu.
Hiç unutamıyorum , o’ tarihlerde köyde elektrik ve buz dolabı falan yok , annem ve babam iki büyük karabalığı doğrayıp dilimlediler ve Koca Bıçak Ahmet’in avlusundaki fırında tepsiler içerisinde pişirdiler, eve gelince kapancaya yerleştirip, serin bir yerede muhafaza ettiler. Dilim dilim fırınlanıp kızarmış olan balıkları bir hafta, on gün içinde yedik ve bitirdik, yakın komşularımıza da taze ve pişmiş olarak ikişer üçer dilim dağıttığımızı hatırlıyorum.
Bu anlattığım gerçekleri hasbel kader görme ve yaşama şansına erişmiş olan benim, yukarıda ismini yazdığım olayın asıl kahramanlarından hayatta kalan yoktur. O’ gün orada Kocadere’den çıkartılan (21 adet) yayın balığından başka, ertesi gün alacanlı olarak kalan iki balık daha su yüzüne çıkmıştır. Aynı gün Kocadere değirmeninde çalışanlar ve değirmen müşterileri de bizzat olaya şahit oldukları gibi, pişirilen balıklardan nasiplerini almışlardır.Olayı Kayalar’da duymayan kimse kalmamıştı. Biz o gün, o balıkları akarsuda ve güldür güldür akan Kocadere’de tutmuştuk, şimdi Kocadere akmıyor, önüne baraj yapıldı , aşağıda onun da hikayesi var.
1993 – 2001 tarihlerinde, sekiz yılda inşası tamamlanan Manyas Barajı ve Hidro Elektrik Santralı’nda tutulan su ile dolan ve şişirilen barajın suları Manyas’tan geriye doğru, Kayalar köprüsünden de daha yukarılara (Kadıköy, Aldemirci etekleri ve Güngörmez’e kadar) kadar şişerek etkisini göstermektedir. Baraj, bölge ikliminin de iyi yönde değişmesine ve yumuşamasına sebep olmuştur.
Ancak anlattığım yukarıdaki hikayemizin geçtiği ve yaşandığı yerler (62-63) yıl öncesinde tarihte ve sular altında kalmıştır.
Olsun, ne mutlu bizlere; su hayattır, su bolluk ve bereket getirir, anılar ve hikayelerimiz çoğalır, Odagıranı Sohbetleri’nde dile gelir ve anlatılır. Okunsun, okuyanlar çoğalsın ve … sağlıcakla kalın.
Muharrem KAYNAK
14 MAYIS 2022
Muharrem Kaynak’ın tüm yazıları için tıklayın…
https://www.balikesir24saat.com/author/muharrem-kaynak
Bu kadar mı güzel anlatılır Albayım, gerçekten adı geçenleri ve adı geçen yerleri tanıdığım için olsa gerek çok haz duydum