Ohrit kentine gece geliyoruz.
Otelimize yerleşiyoruz. Yorgunuz. Uykusuz çıkılan gezimizin ilk gecesi yolculukla geçtiği için yorgunluğumuzu atacak, yatakların hayali ile odalarımıza koşuyoruz.. Sabahın ilk ışıkları ile Ohrit kenti aydınlıkta muhteşem görünüyor.
Rehberimiz Sezgin Sadi Ohrit kentinde yaşıyor. Makedon Türklerinden. Güzel Türkçesiyle ve samimi tavırları ile bizlere rehberden öte kardeş gibi geliyor.Sınır kapılarında bizim tur otobüsümüz Sezgin Sadi’nin Balkan ülkelerinde konuşulan dilleri bildiği için , pasaport kontrollerimizde sorun yaşamıyoruz. Kendisi , sorun yaşayacağımız sınır kapılarını biliyor, bizleri uyarıyor.Pasaportlarınızı resimli olan yerden açık tutun, şimdi kontrol var.
Ohrit sokaklarında rehberimiz Sezgin Sadi ile.
***
Ohrit kenti Çınar Meydanı ilk durağımız oluyor. Türk çarşısında keyifli sohbetler yapıyoruz. Esnaflar Türkçe konuşuyor. Her dükkan önünde gölgelikte oturanlarla selamlaşıyorum. Alışveriş yapacağız diyorum, ayakkabıcıları soruyorum. Yine sarı ayakkabı arama sevdam depreşti. Limon sarısı ayakkabı aramaktan canından bezmiş biri olarak illaki ” sarı ayakkabı ” olacak inadımdan vaz geçmiyorum.O da ne, sarı bir ayakkabı vitrinde duruyor. Dükkana hışım gibi dalıyorum. Sarı ayakkabı nihayet benim oluyor. Türkiyeden geldik deyince 5 avro indirim alıyorum. Çaylar cam bardakla içiliyor burada. Keyfimize keyif katan memleket çayının özlemini gideriyorum.
Türk çarşısının dükkanları aynı bizim Edremit dükkanları gibi. Balıkesir’in Ali Hikmet Paşa meydanındaki ayakkabıcılara da benziyor.
İnci alacaklar için uyarı yapıyor rehberimiz. Belgesi olmadan inci almayın. Sahte olmamsı için Türk satıcıları öneriyor bize. Ben inci takmam. Fatma Zehra’nın derdi sarı ayakkabıydı. Onu da aldım. Gölde rahatça gezebilirim.
Ohrit Göl gezisi yapacağız. Rehberimiz bu gezide cam bardakla çay ikramı var diyor. Gölün karşı yakası Arnavutluk. Göl gezisinde her yer tertemiz görünüyor. Gölün suyunu kirletmemişler. Balıkçılık geçim kaynağı. Turizm burada çok gelişmiş. Ohrit Makedonya’nın bence en düzenli ve temiz şehri.
Ohrit Gölü kenarında ağaçlar arasından görünen malikane Yugoslavya zamanında yapılan devlet başkanı Tito’nun yazlık köşkü. Bu köşk ile ilgili bir anımsatma yapıyor rehberimiz. Tito’nun eşi merdivenlerden inerken düşer ve ayağını kırar. Tito çok kızar , ve buraya teleferik yapılır, sahile öyle inilir. Bu anlatımdan sonra bizler gülmecenin gözünü çıkarıyoruz. Ellerde ne kocalar varmış deye.Kahkahalar Ohri gölünde yankılanıyor. Çaylar ince belli çay bardakları ile geliyor. Tekne gezisinde Ohri kentinin seyrine doyum olmuyor. Buraya not edeyim Yugoslavya 1991 yılında dağıldı.
Çarşı meydanı . Gül bahçeleri.Komşum Saniye Yıldırım Şirin ile.
Meydan çok özenle düzenlenmiş. Bu muhteşem güllerin bulunduğu yer Çarşı Maydanı . Meydanda devasa bir heykel var. Ohri şehrinde bulunan ,Haydar Kadı Camii ,Pir Mehmet Hayati Camii ve tekkesi ile Bedesten , Aya Dimitri Kilisesi, Ayasofya Kilisesi, Aya Klement Manastırı, Aya Kaneo Kilisesi,Aya Pantelejmon Kilisesi, Samoil Kalesi gördüğümüz yerler. Burada Türk eserlerini görmekten , Türkçe konuşmaktan tüm arkadaşlarımızla keyifliyiz.
Ohri kentindeki Samoil kalesi.
Ohirt kentine veda ediyoruz. Makedonya’nın başkenti Üsküp’e doğru yol alıyoruz.Ancak önce Kalkandelen şehrine uğrayacağız. Arnavut nüfusun çok yoğun olduğu Kalkandelen (Tetova) şehrinde önce iki Türk kız kardeşin yaptırdığı Alaca camii ve imarethanesini geziyoruz. Muhteşem Türk el sanatları ile bezenmiş olduğu ilk anda göze çarpıyor.
Temizliği ve bugüne kadar özenle korunmuş olması Türk eserlerini böyle görmem açısından beni mutlu ediyor. .
Makedonya’nın adı ” Kuzey Makedonya ” olarak 2017 yılında değiştirlmiş. . Yunanistan’dan ayrılan Kuzey Makedonya , Yunanistan ile yapılan ” Prespa” anlaşması ile bugünkü sınırları çizilir.Kuzey Makedonya 2018 yılında Nato’ya girer. Geçim kaynakları arasında tarım öncelikli. Haşhaş ekimi yapılıyor.Ancak elma üretimi burada çok ileride. Üzüm bağları Tikveş bölgesinde yoğun olarak bulunuyor.Şarap festivalleri yapılıyor. En önemli markası Aleksandra şarabı. Üzüm rakısı da üretiliyor.
Burada asgari ücret 200 avro.Emekliler ayda 100 avro alıyor. Memurlar 400 avro alıyor. Kuzey Makedonyada doktor eksikliği çekildiğini özellikle vurguluyor rehberimiz Sezgin Sadi. Devlette çalışan doktor 400 avro alıyor. Devlette çalışan doktorlar ya çok yaşlı , ya da deneyimsiz çok genç doktorlar. Orta yaşlı ve deneyimli doktorlar, daha çok kazanmak amacıyla. buradan göç etmişler.
Kuzey Makedonyada yaşayan halkların eğitimleri kendi dillerinde yapılıyor.Türkler Türkçe, Arnavutlar Arnavutça,Makedonlar Makedonca eğitim görüyorlar. Üniversiteye girişte sınav sistemi burada yok. Lise bitince notlarınız iyi ise üniversiteye sınavsız giriliyor.Devlet üniversite öğrencilerine 400 – 600 avro arasında burs veriyor. Türk öğrenciler son yıllarda yoğun olarak buradaki üniversitelere okumaya geliyorlar.
Alaca camii ve imarethanesinin bahçesi.( Hurşide ve kızkardeşi Mensure Hatun tarafından yaptırılmış )
Kırçova kentinden geçerek Mavrova Dağ yolunda moladayız. Bizim lokma veya pişi diye bildiğimiz hamur kızartmasını peynir ile yemenin tadına varıyorum. Mavrova dağında yaşayan yabani kedi sadece bu yörede yaşıyor diye not ettiriyor rehberimiz. Makedonya para birimi ” denar “. Vardar ovasının çoğunluğu Yunanistan’a ait. Kalan kısım ise Kuzey Makedonyanın. Şar dağı denilen Maya dağını aşıyoruz. Vardar nehrinin üzerindeki köprüden geçip yolumuza devam ediyoruz.Kalkandelen (Tetoa) şehrine geliyoruz. Kalkandelen denmesinin nedeni ,Osmanlı döneminde kalkanları delen silahların burada üretilmesinden kaynaklanıyormuş.Kalkandelen şehrinin %80 Arnavut.
***
Üsküp şehir olarak beni hayal kırıklığına uğratıyor. Avrupa özentisi şehrin o eski havasını bozmuş. Türk izlerini silmek için canım Üsküp’ün canına okumuşlar. Her yerde heykeller var. Her meydan heykelle doldurulmuş. Doldurulmuş diyorum , çünkü öylesine dolu ki , başınızı kaldırdığınız her yer heykel. Bu heykeller yapılırken çok büyük yolsuzluklar da tespit edilir. Bu soyguna tepkilerle Mavi – kırmızı hareket başlatılır. Heykelleri kırmızı – mavi boyalarla boyarlar. Geceleri gruplar halinde heykelleri boyayıp bu duruma itiraz ederler. Ama iş işten geçmiş. Üsküpte milenyum projesi kapsamında başlatılan heykel yapma projesi kapsamında Türk Çarşısının yanına kocaman bir Büyük İskender heykeli yaptırılır. O dönemin yetkilisi bu heykel on milyon avroya yapıldı der. Aslında 1,5 milyon avroya yaptırıldığı ses kayıtlarında ortaya çıkar. Bunun sorumlusu Macaristan’a kaçar. ” Osmanlıya baş kaldıran isyancıların heykelleri de yaptırılır. Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdı köprü üzerinden geçiyoruz. Hala sapasağlam duruyor ve kullanılıyor. Korkunç Üsküp depreminde bile hiç zarar görmemiş.
Üsküp meydanı. Bu heykellerin boyaları güneşten solmuş. Ama yakından baktığınızda kırmızı – mavi boyaları fark ediyorsunuz. Üsküp şehrine veda edip , Matka kanyonuna geliyoruz. Yol boyunca Arnavut köylerinin içinden geçiyoruz. Gerçekten çok bakımlı evleri var. Bağlar , bahçeler meyva ağaçları ile dolu. Çalışkanlıklarını , üretimlerini gözlüyorum. Buralardaki bataklıkları kurutmak için Evla ağaçları dikilmiş. Evla ağacı günde 250 litre su emiyor.Bu ağaçtan kök boya ediliyor. Ben Matka kanyonuna gitmiyorum. Arkadaşım Saniye ile kafeteryasında oturup Türk Kahvesi içiyorum. Rehberimiz neden gelmiyorsunuz diye soruyor. Ben de Yozgat ve Arapapıştı kanyonundan sonra burasını görmek istemem diyorum. Kanyon gezisinden dönen arkadaşlarım benim çok isabetli davrandığımı söylüyorlar. Kahveleri birlikte tazeliyoruz.
Yolumuz uzun , güzel köylerden geçerken uzaktan Vonno dağını gösteriyor rehberimiz. Treska nehrine ulaşıyoruz. Burası Üsküp halkının mesire yerlerinin olduğu bölge. Bir anlamda nefes aldığı yer.
Prizrent’e doğru yol alıyoruz.Oradan Kosova’ya geçeceğiz.