featured
  1. Haberler
  2. YAZARLAR
  3. Bahriye ÜÇOK…

Bahriye ÜÇOK…

“Bahriye Üçok, 1919 yılında Trabzon’da dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu Ordu’da okuyan Üçok, Kandilli Kız Lisesi’ni bitirdi. Yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Ortaçağ Türk-İslam Tarihi Bölümü’nden alırken, aynı zamanda Devlet Konservatuarı Opera Bölümü’ne de devam etti ve bu bölümü de bitirdi. Samsun ve Ankara’da on bir yıl lise öğretmenliği yaptı.
1953 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi oldu. Aynı zamanda bu fakültenin ilk kadın öğretim üyesiydi. 1957 yılında doktor, 1964 yılında “İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlar” adlı çalışmasıyla da doçent oldu. Arapça ve Farsça’yı iyi derecede bilen Üçok, Kur’an-ı Kerim’e bağlı kalarak İslam dinini çağdaş, gerçekçi ve dinin özünde bulunan hoşgörüyle yorumladı.”

Bomba olabileceğini düşündüğü halde kendisine gönderilen bombalı kitabı apartmanın kapısı önünde açtı. Ölümden ve zalimlerden korkmadı.
Kimsenin canına, malına zarar gelmesini istemeyen, çağdaş eğitim ile donatılmış ve yine o Hazreti Muhammed’in özünü kavramış beyni ile SHP için o günlerde “laiklik ile ilgili” rapor hazırlıyordu.

Bahriye ÜÇOK hocamızın röportajından önemli satırlar..

“-Atatürk, örtünmeyi yasaklamış mıydı ?
– Hayır. Atatürk böyle bir yasak getirmedi. Bu tür sözler dolaştı ama, ben onun örtünmeyi yasaklayan bir konuşmasına, ya da çıkardığı bir kanuna rastlamadım. Ancak, yaptığı konuşmalarda kadının çarşaftan kurtulmasının kendi özgürlüğü demek olduğunu, peçenin altına saklanacak bir kadının özgür olamayacağını belirtti. Tabii ki yüzü örtülü olan bir kadın ameliyat yapamaz, dişçi olamaz değil mi ?

-İslâm dünyasında ilk zamanlarda örtünmenin olmadığından söz ediliyor. Bu doğru mu ?
-Evet, doğru…İslâmiyet’in başlangıcında Arap Yarımadası’ndaki kadınlar çok serbest giyiniyorlardı. O zamanlar kadınlar çok açık yakalı elbiseler giyerlermiş. 800- 900 yıl önce yazılmış kaynak kitaplara bakıldığında da görülüyor bu… Meselâ, o zaman moda, kol yenlerinin geniş olmasıymış. Bu yenler 1,5 metreyi bulurmuş ve yerlere sarkarmış.

-Başlar açık mı ?
-Süs olarak başlarına bir başörtüsü ya koyuyorlar, ya da koymuyorlar. Mecburiyet yok. Saçlar ortada, göğüsler açık, yüz ortada…

-Bu açıklık ne zamana kadar sürmüş ?
-Peygamberimizin zamanına kadar. Hatta onun zamanında da uzun bir süre bu böyle sürmüş Sonra bir takım olaylar olmuş. Namaz kılınırken filân…Şimdi, peygamberlerin hanımları var. Onların da ayrı hücreleri var. Kapıları perdeli…Tabii hanımlar içerde iş görürken sıcaktan bunalıp dekolte dolaşabiliyorlar. Bir takım münasebetli münasebetsiz ziyaretlerin sonucu nahoş şeyler olabilir düşüncesiyle, Hazreti Ömer, Hazreti Muhammed’e sık sık gelip “Kadınlara ne zaman örtü ayeti gelecek” dermiş.

-Demek ki kadınların örtünmesi konusunda Hazreti Ömer’in ısrarı var.
– Evet…Kur’an’da iki yerde çok açık olarak örtünme ile ilgili ayetler vardır. Bunlardan birisi Nur Suresi’nin 31 nci ayetidir. Bugün türbanlı kızlarımız bu ayeti tatbik ediyorlar. Ama burada farz edilmeyen, gözden kaçan bir şey var. Bu ayette tarif edilen ev içi kıyafettir. Sokak kıyafeti değil. Bakınız 31 nci ayette ne yazıyor : “ Mümin kadınlara söyle gözlerini bakılması yasak olanlardan çevirsinler, iffetlerini korusunlar. “ İşte bunun altını çizmek lâzım. Şöyle devam ediyor : “ Süslerini, kendiliğinden görünen kısmı müstesna açmasınlar.” Nedir kendiliğinden görünen ? Kollarında bilezikleri var. Kendiliğinden görünüyor. Onu saklayabilirler. Ama eteğini fazla açmasın, göğsünü açmasın. Ve diyor ki : “ Süslerini kocaları veya babaları veya kayınpederleri veya oğulları veya kardeşleri veya Müslüman kadınları veya erkekliği kalmamış hizmetçileri ya da kadınların mahrem yerlerinden anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar.

– Siz genelde örtünmeye karşı mısınız ?
– Hayır. Zaten dışarıdaki insan örtünmüyor. Dışarıda çarşafla dolaşana kimse bir şey söylüyor mu ? Atatürk, kadın açılacak diye bir kanun çıkarmamıştır. Bizdeki devrim kanunlarından biri şapka ile ilgilidir. Bununla fes ve kavuk kalkmıştır. İkincisi de dini kisveleri ortadan kaldıran kanundur. Çünkü, önüne gelen herkes başına sarık sarıp kendini ilmiye sınıfı mensubu gösteriyor, halkın üzerinde dini baskılar kurabiliyordu. Atatürk, bu giysileri ancak ibadet halinde giyebilirsiniz dedi ve bunu daha çok yabancı din adamları için çıkardı. Çünkü İslâm’da din adamı yoktur. İslâm’ı en yüce yapan da budur. Allah’la kul arasına bir vasıta sokulamaz. Ama bir gelenek olmuş. Diyanet İşleri Başkanı’nın kullanmasına izin verilmiştir. Ama bugün Kur’an kurslarına gidin, kursu bitiren 11- 12 yaşlarındaki çocuklar başlarında sarıkla dolaşıyorlar.
Atatürk, kadının kıyafetine karışmadı ama, resmi dairelerde, kadın, erkek başı açık olmalı..”

-Dışarıdaki kıyafet nasıl belirlenmiş ?
-Ahzap Suresi 59 ncu ayet diyor ki : “ Peygamber eşlerine, Peygamber kızlarına ve mümin kadınlara dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle…Bu onların hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini sağlar. Cilbablarını üzerlerine alsınlar. Bu onların tanınmalarını gerektirir.” Şimdi bu ne demek ? Hür kadınların cariyelerden ayrılmasını istiyor. Çünkü cariyeler bir mal gibi göründüğünden İslâm dünyasında örtünmüyorlar ve örtünmeleri de yasak. Hazreti Ömer bir gün evine geliyor ve kapalı bir kadın görüyor. Çıktıktan sonra karısına soruyor: “ Kim bu kadın?” diye…” İşte filâncanın cariyesi” deyince, “ Söyle ona bir daha örtünmesin” diyor. Oysa hür kadın için iffetlerini korumak için “ Cilbablarını üzerlerine alsınlar” diyor.”

– Cilbab nedir ?
– Cilbab bugün Suudi Arabistan’da kadınların örtündüğü şeydir. Yani baş ve yüzden topuğa kadar son derece bol bir örtü…Yalnız göz yerleri delik. Şimdi, bu olayın ruhuna inelim. Nur Suresi’ne baktığımız zaman. Mümin kadınlar iffetlerini korusunlar, rahatsız edilmesinler, sokağa çıktıklarında cariye muamelesi görmesinler diye adeta bir üniforma gibi kalın örtüler altına giriyor. Bugün ise hür kadın cariye farkı yok. İnsan Hakları Beyannamesi’ne imza atmış bir ülke olarak, yok… Ben, bütün tefsirleri okudum. 800 yıldan bu yana örtünme erkeklerin sarkıntılıklarından korunmak için getirilmiş. Kur’an’ın ruhuna inersek bugün böyle bir şey mevcut mu ? Namusunu,iffetini koruyan kadın kimse tarafından rahatsız edilmiyorsa, başının açık olması onun imanını götürür mü ? Bana göre götürmez. Ben bu inançtayım.

-Kur’an başını örtmeyen için ne ceza öngörüyor ? Örtmeyenler kâfir mi oluyor ?
-Kur’an, başını örtmeyene hiçbir ceza getirmiyor. Saçının bir telini gösteren cehennemde yanar diye bir şey yok. İslâm o kadar güzel bir din ki, İslâm’dan çıkmak kolay değil. Hatta Peygamber efendimizin bir hadisi, “ 99 günah işlemiş bir insan bir kere sevap işlediği zaman günahlarının affolunacağı “ yolundadır. Bakın örtünmeyi getiren ayetin devamı nasıl, okuyayım size…” Kadınların incitilmemelerini sağlar. Allah bağışlar ve merhamet eder .” Gördüğünüz gibi ceza yoktur.

-Bir türbandır gidiyor. Başörtüsünün lâfı edilmiyor. Nedir aradaki fark ?
-Türban diye bir şey yok. Bu türban denilen şeylerin hepsi, bildiğimiz başörtüsü… Türban biliyorsunuz, sarıktır. Daha çok erkekler kullanır. Kadınlar da eskiden sıkmabaş yaparlardı. Başörtüler tarikatlara göre değişik isimler aldı. Meselâ, bilinen bazı tarikatçılar başörtüsünü bağladıktan sonra sarkan uçlarını da aşağıya tekrar bağlıyorlar. Başka tarikatlar da başka biçimlerde örtünüyor.

-Kadınların, “ Gizledikleri süslerinin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar” ne demek?
-Bu çok enteresan tabii..Ayet gelmiş kapanın diye…Ama Arap kadınları ayaklarına hal hal takıyor. Kadının örtünme emri geldikten sonra erkeklerin dikkatini çekmek için adımlarını yere hızla vuruyor. Halhaldan da bir ses geliyor. Bu sefer erkekler de dönüp bakıyor. Bunu da yasaklıyor. Bir de başörtülerini omuzlarından salsınlar diyor.

-Bu tarif size göre ev kıyafeti mi ?
-Gayet tabii, ev kıyafeti…Saydığı kimselere bakın.( kocaları veya babaları veya kayınpederleri veya oğulları veya kardeşleri veya Müslüman kadınları veya erkekliği kalmamış hizmetçiler, ya da kadınların mahrem yerlerinden anlamayan çocuklar). Yabancı yok.”
….
Kur’anı kendi dilimizde okuyabilir miyiz? Büyük İslam düşünürü Sarahsi, Mepsut adlı eserinde(1. cilt, 36. sayfasında) bunu, yani Ebu Hanife’nin namazda “Kur’anın Arapçadan başka bir dil ile okunmasını” caiz gördüğünü şu cümlelerle bildirmektedir: “İranlılar Selman’dan Kur’anın birinci suresi olan Fatihayı Farsça yazıp kendilerine göndermesini istemişler, Selman bu sureyi Farsça yazıp onlara göndermiş; onlarda namazlarda Fatiha’yı Farsça okumuşlardır.” der. Bahriye ÜÇOK ise şu bilgileri vermektedir. “İmam-ı Azam, Ebu Hanife… Arap olmayanların kendi dillerine yapılmış Kur’an çevirileri ile namaz kılmalarını olumlu karşılamıştır.”
….
Anısı önünde saygıyla eğiliyorum…
Mekanı cennet olsun…
Bu topraklar da emperyalizmi ve siyasal dinci anlayışı yeneceğiz. Hazreti Muhammed ve Atatürk sonsuza kadar yaşayacak…

0
sevdim_bunu
Sevdim Bunu
0
_ok_sevdim_bunu
Çok Sevdim Bunu
0
g_ld_rd_
Güldürdü
0
karars_z_m
Kararsızım
0
bu_ne_bi_im_bi_ey
Bu Ne Biçim Bişey
0
k_zd_rd_n_z_beni
Kızdırdınız Beni
Bahriye ÜÇOK…
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Balikesir24saat ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!