Babamı kaybettiğimde 9 yaşında bile değildim. Ama onu Kıbrıs Barış Harekatı için uğurlayışımızı, karartma gecelerini bütün netliği ile hatırlıyorum. Bir gün arkadaşlarımla yolda yürürken ‘Birisinin babası ölmüş’ dediler. Ben kendimden emin “Benim babam ölmez.” dedim. Havacı ya babam, uçmuyordu bu kez, çıkartma gemileri ile uçaklarımıza hedef göstermek üzere özel bir görevle gitmişti. Çocuk aklımla, “Pilotlar karada ölemez” diye düşünmüştüm. Oysa evimizin önündeki kalabalık, resmi araç zinciri ve ambulans tam aksini söylüyordu.
Siz hiç babanızın ölümüne yol açan havan topunun delik deşik ettiği duvarlara, tavana bakıp ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamaya çalıştınız mı? Akşam mesaiden dönen babalara bakıp, görmediği babasını çağıran bir şehit çocuğuna ölümü anlattınız mı? Babanızın ölüm yıldönümlerinde, adına açılan havaalanında ağabeyiniz ve annenizle dimdik, gözyaşlarınızı içinize akıtarak törenlere katıldınız mı? Gösteremediğiniz yasınızın ağırlığını bir ömür boyu taşıdınız mı?
Bütün bu yaşanmışlığı anlamlandırmaya çalışırken, babamın harekattan 3 yıl önce 1971’de Lefkoşe’de Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı’nda karacı subay kimliği ile görev yaptığı dönemden kalan şiirsel bir konuşması bizlere hep rehberlik etti. Babamızın Kıbrıs davasına olan koşulsuz inancı ve adanmışlığı eşsizdi. Şöyle seslenmişti Kıbrıs’ta o zaman yüzbaşı rütbesinde olan ERCAN:
Ben Mehmet
Bak işte ben geldim.
Ağrı’dan, Bolkar’dan kopup geldim.
Gözlerimde Marmara’nın maviliği,
Saçlarımda Erciyes’tan esen rüzgar,
İçimde yılların hasreti var…
Bitsin artık bu bekleyiş,
Dinsin artık bu yakarış, bu çile
Seni görmeye geldim.
Uğrunda ölmeye geldim…
Konuşmasına ‘Bugün de Kıbrıs’ta düğümlenmiş kaderimiz’ ‘Kıbrıs’tan vazgeçemeyiz, vazgeçmeyeceğiz. Kıbrıs’la aramızda aşılmaz bağlar vardır. Her şeyden önce bizde, Kıbrıs’lı Türk’te Türk olmanın gururu vardır. En önemlisi Türk ulusunda insanca yaşamanın tutkusu vardır. ‘ diyerek devam etmişti.
“Biz gerektiğinde ölmesini de biliriz. Ölüm düğün, bayram. Bir türkü söylenir ardımızdan, bir destan.” dediğinde ise bildiğimizi dillendirmişti.
Sonu şiirdir konuşmasının :
Onlar bağ bozumuna gider gibi
Ellerinde sıcaklığı karılarının
Dudaklarında vatan türküleri
Ve dağınık saçlarında rüzgar
Çekip gittiler katar katar …
…………
Ceplerinden çıkardıkları resimlere
Bakıp bakıp da, kanlı saçları arasından dediler:
‘Neylersin karıcığım ölüm de varmış kaderde’.
Pençe pençe kanları yerde
Kardeş kardeş uyudular
——
Onlar, dağınık saçlarında rüzgar
Çekip gittiler katar katar…’
Size hiç babanız daha küçücük bir çocukken ne için ve nasıl öleceğini söyledi mi?
(*) Canan Ercan (Annem ve Ağabeyim Yıldız ve Hakan Ercan adına)