Uzun süredir aklımda, düşünüyorum , tasarlıyorum. Memleketimizin insanları ile yaşadıklarımı yazmayı. Aklıma takılan konuları bu COVID-19 pandemi günlerinde yazmanın planını yapıyorum. Romanlarla ilgili bir yazı hazırlayacağım. Ama nerden başlayacağıma bir türlü karar veremiyorum.
Akçay , Edremit , Zeytinli pazarında o kadar çok Roman dostum var ki.
Pazar alışverişlerim benim için muhteşem bir şölene dönüşür. Onlarla sohbetin en güzelini, bazen de en hüzünlüsünü yaparım.
Domatesin , biberin , patlıcanın en güzelini seçerim , ses çıkarmazlar.
Tezgahları emrimdedir. Tezgahlarının arkasına geçer ülke sorunlarını konuşurum onlarla.
Çok ilginç tespitler yaparlar. Şaşkınlığımı gizleyemem.
– “Üçe alıp , beşe satarken garibana içim yanar” diyeni çok olur.
“Ayat çok palandı be yaaa.. İyi ki biz kendimize bedava alıyoz. ”
Pazarcının böyle ifadesi nerde görülmüştür ?
***
Anadolu’da yaşadığım hemen hemen her yerde romanlar vardı.
Bir tek Siirt ve Diyarbakır’da Romanlara rastlamadım.
Varlardı da ben mi görmedim ?
– Bilemem , nedenini. Araştırmak gerek.
Ama siz hiç Romandan balık aldınız mı ? Almadıysanız , benim 19 yıldır balıkçım olan Murat’tan söz edeyim size.
Balık nasıl alınıp satılırmış görün.
Balıkçı Murat söze öylesine başlar ki..
Dolabınız balık dolu olsa bile , mutlaka size balık satacaktır.
Bundan hiç kuşkunuz olmasın.
***
Yıl 2000 , emekli oldum , genç bir emekliyim. Yaş 46 . Yer Edremit / Zeytinli.. Emekli ikramiyemle aldığım evimin balkonundayız.
Eşyaları yerleştirdik. Zaten evim nohut oda, bakla sofa .
Rahmetli babam , annem oturduk yorgunluk kahvesi içiyoruz. Biri tekerlekli arabayı iterek geliyor.
Karayağız genç bir roman. 20 – 25 yaşında ya var ya yok.
Yaklaşıp , babama laf atıyor.
– Dayııı , balık alsana , yengem pişirsin sana.
-Temizlerim em de bak sana. Erkeze temizlemem , seni sevdim bea.
-Yengeme de bi güzel name yapayım ama balık alacan bak.
Babam “yengene ne namesi yapacaksın ?
– Ulan ben yaparım karıma nameyi , hadi ordan “.
Annemle gülüştük .
– Annemm , bak babam seni kıskandı dedim.
Benim bu sözümden sonra babam , olanca babacanlığı ile , bana dönüp;
– ” Kızım taşınalı bir – iki ay oldu. Kimseleri tanımıyoruz. Balkondan sokağa böyle konuşulmaz ki. Ters anlayanlar olur, anlamayanlar olur ”
– Babaaa, ne var bunda, ters anlayan anlasın varsın. Umrumda bile değil.
-Yengeme name yapayım demekle ne diyeceğini bile bilmiyoruz ki.
Seslendim balıkçıya.
– Senin adın ne bakayım ?
– Murat, Balıkçı Murat. Edremit’liyim. İbrahimce malesinden bea. İki tane oğlum var, daha ufak. Ellerinizden öper.
Babam seslendi.
– El öpenleriniz çok olsun.
– Epimizin olsun dayıı.
Olanca keyifli sesiyle, babam seslendi.
Murat ,- hadi bi yengene name yap bakalım da , senin şu nameni duyalım.
Annem , ” balıkçı oğlum, bu benim kızım, bu da eşim. İlk evladımız bu bizim. Evini aldı, yanımıza geldi. Sakın kızıma kötü balık verip , kandırma emi.Sen düzgün bir çocuğa benziyorsun. Ekmeğini kazanmak için bu sıcakta sokaklardasın. Hele şu nağmeni bir yap bakalım, sen amcana bakma.”
-Tamam yengem , yapayım bea.
Balıkçı Murat sesini temizledi. Şarkı söyler gibi bağırdı.
” – Babam tutuyoooooo… ben satıyooommmm yengeeeeee”
Babam, annem ve ben başladık kahkahalarla gülmeye..
– Name bu muydu ulannnn ?
– Heee budur be dayı. Balıkları nasıl tutuyoz onu diyom. Ama nameli diyom.
– Sizin adınız ne yengem ?
– Benim adım Lütfiye, eşim Hayati, kızım Zehra.
Balıkesir / 1952.
***
Tamam be yengem, sen kali bi balık al da , nafakamı doğrultayım bu gün.
Babam ; “yengene bi name daha yaparsan balığı ben alacağım ”
Murat haykırdı Kaz Dağlarına , İkizçay mahallesinin sokaklarına..
” Taze balık vaaaaa.. Babam tutuyoooo .. ben satıyooommm yengeeee”
***
Yıllar geçtikçe mahalle kalabalıklaştıkça bizim Murat 40’lı yaşlara , ben 60’lı yaşlara geldik , 19 yıldır balıklar ayağıma gelir.
Kapı önünde , balık alışverişinde iki beşlik bozalım der, sohbetleşiriz.
Merttir. Yalanı dolanı yoktur benim balıkçı kardeşim Murat’ın .
Balık seçmeye tezgahının başına her geçişimde , komşularım bizim alış – verişimizi gülerek , tiyatro izler gibi takiptedirler.
Her balık alışverişinde ezberlediğim konuşmasını yapar.
” Yamık yılık işler bana terso olur Zerya ablaaa.
– Ekmeme nankör bakmam kine. Elalinden tutup satıyom.
Bak sen ,beni tee gençlimden tanıyon. Hiç malemize kötü mal getirdim mi ?
– Getirmem. Bi kişi desin getirdi. İşte bu ekmek teknem , tezgahım çarpsın beni.”
***
Şimdilerde seslenir,
Zerya ablaaaaa
19 yıldır adımı bir türlü doğru söyleyemedi..
– Zeryaa ablaaa… at bi cıgara.. Eski telefon varsa versene . Geçen verdiğini denize düşürdüm . Bak yalan demiyom. Denize düştü..
– Muratt bi kere yenge namesi çek , bi cıgara atarım sana. Telefon kalmadı artık.
Murat eski telefonlarımızın hepsini tek tek benden almaktan bıkıp usanmadı. Balığa çıktığında denize düşürdüğü telefonların sayısını o da bilmiyor.
– Kalamar vaaa, levrek vaaaa , çupra vaaaaaa .. Babam tutuyooo ben satıyommm Yengeeeee..
***
Artık annem ve babam yanımda değiller.
Eylül sıcağı ortalığı bu yıl daha çok yakıyor.
Zeytinli’de boğucu bir sıcak var.
Balkonumda tek başımayım.
Hüzün var içimde.
10 Eylül annemi kaybedişimin 17. yılı.
Aklımdan çıkmıyor onun köşe lafları. Bana öğütleri ve yaşanmışlıklar.
Hayata dair o muhteşem önsezileri ve çözümleri.
Bilgeliğine hayran olduğum annem.
-” En çok nankörden korkarım. Hainliğini içinde saklar nankörler ” diye üstüne basa basa söylediği sözlerinden aklımda kalanıdır.
Günlük telaşın içinde bile o muhteşem hayat ödevimiz gibidir sözleri.
Çocukluğumuzda , beni ve kardeşlerimi uyarırdı.
– Hadi bakalım evlatlarım , artık ders yapın. Be be deyin.
Annemlere de babaannesi söylermiş. Açın kitabınızı , be be yapın.
Kuşaktan kuşağa gelen bir güzel öğüt.
Annemin en can alıcı öğüdü, ya da bende en çok izi olanı yaşadığım hüzünlerden sonra en çok aklımda yer edendir.
Zehram ; – “akıl veren çok olur , boşver sen o akıl verenlere
” güvenme dayına , ekmek al yanına”
– Ebe – hemşire olarak görev yaptığı yerlerde yaşadıkları , yüreğime oturan anılar arasından , tebessümle andığım güzellikler.
Kütahya / Tavşanlı / Tepecik köyü ilk görev yeri.
Tepecik Köyü ebeliği yaparken öğrendiği Kütahya / Domaniç türküsünün öyküsünü anlatırken gözündeki yaşlar.
Kurtuluş Savaşı sırasında uçağı düşen Pilot Yüzbaşı için söylenen bir ağıt.
Bu türküyü ne zaman duysam annemin duygu dolu bakışlarının hüzün dolu yaşlarını anımsarım.
“Teyyaremi uçurdum,
Yeşil dağa düşürdüm,
Yeşil dağa varınca,
Ben aklımı şaşırdım,
Teyyaremin kanadı,
Kanlar yere damladı,
Kanlar yere damlayınca,
Hep anneler ağladı.
Yeşil dağın taşları,
Ötüşüyor kuşları,
Kan içinde çürüdü,
Yüzbaşının saçları.
Teyyareler kalkıyor,
Annem göğe bakıyor,
Bakma annem göklere,
Oğlun dağda yatıyor.”
***
İzmir / Salihleraltı köyü.
Balıkesir Kalaycılar ve Naipli Köyü .
Balıkesir doğum evi. Devlet hastanesi.
Balıkesir Martlı Mahallesinin güzel hemşire kızı.
36 yıl süren görevinin sonu. Ve emekliliği.
Bir türlü alışamadığı emeklilik.
Üretmeden duramayan annem. Köy Enstitüsü mezunu babamla olan evliliği ve iki çalışkan insan.
Anadolu’nun aydınlanmasında iki Cumhuriyet insanı.
Babamın kemanından , bağlamasından veya mandolininden çıkan nağmelere eşlik eden mavi gözlü güzel kadın.
Annem.
Ailecek söylediğimiz o güzelim türkülerde yankılanan sesleri..
Martlı mahallesinin göçüp gidenleri.. Şimdilerde Başçeşme Mezarlığında sessizce uyuyanlar.
Yıldızlar yoldaşınız olsun.
Üzerinizdeki çiçekler kadar güzelliklerle kalın.
***
Uzaktan sesi duydum..
– Babam tutuyooo ben satıyomm yengeee..
Az sonra sokağımda balıkçı Murat’ın kedileri beslemelerine tanık oluyorum.
Sesleniyor.
– Zerya ablaaa , bak balıklar çok tazee, kalamar vaaa, levrek vaaaa, sardalya vaaa..
Elimle işaret ettim , almayacağım der gibi.
– Zerya abla alsana be yaa.
– Bugün canım çok sıkkın , balıkla uğraşamam !.
– Noldu be yaa ?
– Annemin ölüm yıldönümü..
– Anladım , bugün balıklar benden olsun.. Para – mara istemez hani.. Yengemin , dayının ruhuna ediyem olsun..
– Ah be yengem , ne güzel bağırıyodum sana, dayıcım kızmıyodu .
– Babam tutuyoo , ben satıyom yengeee..