Ayvalık’ta CHP’ye karşı kazanmak hem de Demokrat Parti şemsiyesi altında kazanmak sanıldığı kadar kolay bir durum değildi… Rahmi beyin aday olacağını biliyordum. Aday olduğunda da gösterileceğini… Ancak arkadaşlarım gösterilmeyeceği konusunda kendilerinden çok emindiler… Ve hatta bir ara ben de bu görüşe inandım ve isim vermeden bu iş oldu dedim…
Ancak olmadı.
Mesut beyin aday olacağını ve bu işin pratik mücadelesini Tuba başkanım ve çevresi verecekti, ben de bu mücadelenin teorisini sosyal medya üzerinden verecektim… Görev bölüşümü böyle yapılmıştı…
Rahmi beyi, bir önceki seçim sürecinden çok iyi tanımıştım. Ben duygusu çok yüksekti. Yanında bu anlamda süreci teori anlamında yürütecek kişileri bulundurmayacağını biliyordum. İşin sosyal medya ayağını bildiğim kişiler üzerinden yürüteceği belliydi..
Teorileri bu anlamda CHP’nin duruşu ile taban tabana zıttı… Ayvalık’ta süreç beka üzerinden yürütülecekti…
Yazacağım yazılarımda nokta atışı yapacaktım… Rahmi beyi kızdıran atışlar.. Bu atışlar öyle etkili olacaktı ki Rahmi bey öfke seli içindeyken daha da açığa düşüp daha fazla hata verecekti… Ancak bu şekilde yazarsam bilgisi yüksek CHP’nin ağır toplarının dikkatini üstüme çekip karşıma CHP çıkabilirdi. CHP’nin çıkması işimi çok zorlaştırırdı. CHP’yi tedirgin etmeden süreci yönetmeliydim …
Sürecin bu noktalara geleceğini bildiğimden en başından itibaren CHP seçmenine ve üyelerine yeni dönem bu isimle olmaz noktasında uyarıcı yazılar yazıyordum. Ve onlardan birinde CHP’ye aday önermiştim… Kabul etmeyeceklerini biliyordum… Rahmi beyin atacağı adımlardan bir saniye öncesinde yazdığım yazılarla muhtemel en iyi isimleri öneriyordum.. Ancak bu öneriyi yaparken cümle içine onun ben duygusuna tetikleyen kelimeleri de özenle koyuyordum… İyi bir meclis oluşturması işimizi o an bitirebilirdi… Orada da atik davranmış ve isimler önermiştim… Ego öyle yüksekti ki beni bile şaşırtan bir listeyle yapılabilecek en kötü listeyi önümüze koydu.. Ve o listenin ilk başındaki kişi daha adımını atar atmaz yazdığı yazıyı “ya istiklal ya ölüm” diye bitiriyordu. Benim gibi bir adama verilecek en güzel pas oluyordu. Deniz Gezmiş’in ölümü üzerine yazı yazan arkadaşının yazısına olumluluk anlamında teşekkür eden arkadaşımız da öyle güzel ofsaytta düşmüş oldu ki bir ara topu ile iki kişiyi kilitledim… Ve yazdığım yazıların Ayvalık’ta her evde okunup tartışıldığını biliyordum. Ancak benim kibiri yüksek arkadaşlarım beğeni sayısına baktıklarından bu noktayı kaçırıyorlardı. Bu yazıların bir hedefi de çözüm önerirken okuyana bir teorik bilgi de vermiş oluyordu. Teori önemliydi. Halk Hareketi, eylem yönü çok güçlü ataklar yapıyordu. O atakların bıraktığı boşluklarında dolması gerekiyordu.
Her yazdığım yazıda Rahmi beyi giderek tedirgin ettiğimi ve sinirlendirdiğimi biliyordum… Bu arada Rahmi beyin yakın çevresi Hasan başkana sürekli dokundurma yapıyorlardı. Bu dokundurmalarda hedef bir enkaz alındığı noktasına halkın inandırılmasıydı. Bunu öyle anlatmalıydım ki hem Rahmi başkan daha fazla öfkelensin hem de Hasan başkan sahneye insin… Çünkü sahada işin pratiğinde Rahmi beyin çok şiddetli sarsılması gerekiyordu. Bunu da kendisini sahaya çekenlerin farkında olmadan yarattığı mağduriyet duygusu Hasan başkanı hem rahatlatacak hem de yapacağı tek atışlık vuruşlarla Rahmi beyi nakavt konumuna düşürecekti… Rahmi bey ve yakın çevresi ne yaparsa yapsın hepsi önümüze geliyordu. Öyle cahil duruşları vardı ki inanın ben en zayıf vuruşları seçtim.. Çünkü hedef CHP değildi. Hedef Rahmi beydi. Rahmi bey ve çevresini yalnızlaştırmaktı. Beka konusunu gündeme getirmelerine mani olmaktı.. Öylesine teorik olarak boşaldılar ki tek vuruşta nakavt olabilirlerdi. Ancak her adımda CHP’nin itibarı de çok önemliydi. Çınarın içinde ki akil insanların bize olan saygısını diri tutmak ve asla incitmemek gerekiyordu. Rahmi beyin nelere kızabileceğini çok iyi bildiğimden her yazımda onu sürekli tedirgin edip üstüme konuşmasını istiyordum. Konuştukça bana da söz söyleme zenginliği geliyordu. Cumartesi günkü konuşma çok önemliydi.. O konuşma öncesi bana istediğim gol pası gelince zamanlamasını iyi ayarlayıp altın vuruşu yaptım… Çünkü bir gün önce ki konuşması dinleyenlerce çok beğenilmişti. Dikkatini dağıtıp bana kızmalı ve hata yapmalıydı.. Yaptı da…
Dostlarım buraya kadar yazdıklarım sakın aklınıza işin bu bakış açışıyla kazanıldığı düşüncesini getirmesin… Bu bakış açışında teorinin nasıl işlendiğini ve halkımıza aktarıldığını yazdım. Çünkü yola çıktığımızda zaman diye bir süremiz kalmamıştı. CHP genel merkezi bu durumu çok iyi bildiğinden ya da bizleri sosyal medyadan takip eden sermaye gruplarının adamları zamanı bizim aleyhimize olacak şekilde kullandılar. Öyle ki DSP faktörünü bile çözmüşlerdi. Elimizde gideceğimiz parti kalmamıştı. Ki ben, o ara bağımsız aday olmasını istiyordum, halk hareketinin beyni Tuba başkanım da o görüşteydi.. Mesut başkan, encümen çok önemli Vecdi bey, orasını istediğim şekilde kuramazsam Ayvalık’ı yönetemem, diyordu. Demokrat Partiyle yola devam ediyoruz dediğinde içimde ki bütün kaleler işin doğrusu yıkılmıştı. CHP’nin eline büyük bir koz geçmişti… CHP’nin iyi bir meclis oluşturması halinde elimizde kazanmaya dönük bir bir hamle kalmayacaktı. Bir de yola çıktığımız adayımız Boşnak kökenliydi. Kasabada ilişkiler o kadar önemliydi ki partinin gücü bir yana dursun eşrafın gücü, iş ilişkilerinin gücü ve bir de Ayvalık’ta ikinci baharını yaşayanların kendi baharlarını yaşarken siz ne derseniz deyin onlar meseleyle kurumsal açıdan baktıklarından CHP deyip olayı kendi açılarından kapatıyorlardı. Üstelik adayımız geçen dönemde parti değiştirmiş ve kaybetmişti. Bu dönemde aynısı olmuş ve daha da kötüsü Demokrat Parti ile seçime girilmişti… Solda ki dostlarımız kesinlikle kabul edilemez noktasında duruş gösteriyorlardı. Yani işe neresinden bakarsanız bakın elimizde tek bir olumlu veri yoktu. Mesut başkan Ankara’dan döndüğünde bu iş bitti, bu dosya kapandı demişti. Biz özellikle Tuba başkan hayır kapanmadı, yeni açıldı diyordu. DSP yolu kapandığında ise Mesut başkan iyice yorulmuş ve çökmüş durumdaydı. İşte o birkaç saat içinde Halk Hareketi oluştu. O birkaç saat içinde öyle büyük işler yapıldı ki sosyal medyanın gücünü öyle verimli kullandık ki moralsiz bir yolculuk ile Ayvalık’a gelen Mesut başkan, o tablo sonucunda kazanacağız arkadaşlarım dedi…
Bu sıkışıklığı öyle estetik kullandım ki sosyal medyada yazdığım her cümlede gelen yorumlardan Rahmi beyin aklından geçenleri okuyordum. Çünkü ona sahip çıkanlar en yakınında yer alan birkaç arkadaşıydı. Diğerleri uzaktan izlemekle yetiniyorlardı..
Rahmi beye meclis adaylığı için isim önerirken, ben duygusunu kızdıracak kelimeleri de özenle cümle içine koyuyordum. Telefon ile arayanlara da verdiğim mesajlarla nokta atışları yapıyordum. Ve müjde gibi geldi bana o CHP meclis üyesi listesi.. Listeyi görünce adeta kendi içimde bayram sevinci yaşadım.. Artık CHP’nin ağır topları bizimleydi. Rahmi beyin bunları düşünmesi mümkün değildi. Çünkü kendi ismi dışında bildiği bir şey yoktu… Ego öyle yüksekti ki biz kim oluyorduk ki..
Halk hareketi bu süreçte çok önemli çalışmalar yaptı. Gençler ve özellikle kadınlar öyle çalıştılar ki her biri için film yapılsa hayretlerle izlersiniz.. Tuba başkan ve çevresi müthiş bir efor kaydetti.. CHP’li gençleri fazla kızdırmadan sayfadan uzaklaştırdık. Çünkü onları yenmek bize hiçbir şey kazandırmazdı. Önemli olan onları etkisiz hale getirmekti, onu da sahada başardık.
Sosyal medyada “Rahmi Gencer başkanımıza inanıyoruz” grubunun kurucusuyum. Ve bu grupta geçen dönem seçim sürecinde seçimi kazanabilmek için Mesut başkan aleyhine çok yazı yazmıştım. Bunların hepsini bana karşı kullanabilirlerdi. 3 ay öncesinden tedbirimi aldım. Kendim dışında tüm yöneticileri görevden aldım. Sayfayı kullananlar dışında üyeleri dışarı aldım ve en son da onları dışarı aldım. Sayfayı gizli yaptım. Ve sonuçta kendim dışında kimse sayfada kalmadı. Benim aleyhime ne yazılırsa panzehirleri hemen hazırdı. Yani bu üç ayda hiç uyumadım desem ve yüzlerce kitap ile beraber her yere gittim desem ve sürekli alternatifli yazılar yazıp gelen bilgilere göre onları servis ettim. Beni takip eden özellikle CHP’li kadın arkadaşlarımın paylaşımlarında ki ruh hallerine kadar o kadar yoğun çalıştım ki çünkü sosyal medya üzerinden kazanmak çok önemliydi. Yine çok aktif bir sayfa olan Ayvalık Sorunlarını Tartışıyor sayfasına hiç bir yazımı göndermedim. Çünkü orada benim ismim üzerinden oluşacak tartışmalarda beka sorununu çok kolay işleyecek pratik zekalar beni çok yorardı, yormakla kalmaz sinirlendirirdi. Oysa sinirlenmesi gereken tek kişi sayın Rahmi beydi… CHP’nin ağır toplarının gönüllerini hep elimde tuttum.. Nusret hocamın duruşu da çok önemliydi. Onun ruh halini sakinleştirmek ve duygusallıktan uzak o muhteşem yazılarını yazmasına halk hareketi ile birlikte çok önemli katkılar yaptık. CHP’yi şaşırttık.. CHP’yi kızdırmadık. CHP’li kadınlara sakin olun derken biz siziz dedik.. CHP’li gençleri sakin zeminde tutmaya özen gösterdik. O esprilerinin öyle bir görevi vardı. Rahmi beyi öyle yalnızlaştırıp egosuyla onu öyle yükselttik ki oraya hiçbir CHP’li yanaşamadı. Bu bizim kazandığımızın zafer işaretleriydi. Oysa Rahmi bey seçime 11-0 önde başlamıştı ve maç 12’de bitecekti. Meclisini daha bir özenli yapabilirdi. İl’den benim sevdiğim saygı duyduğum CHP’lileri tespit ettirip onları Ayvalık’a getirip beni etkisiz hale getirebilirdi. Ah o ego yok mu, o ego…
Yapacak bir şey yoktu..
Ayvalık’ta halk kazandı.
Ayvalık’ta Halk Hareketi kazandı.
Ayvalık’ta namuslu emek ve namuslu bilinç kazandı…
Ayvalık halk hareketi bir anlamda sokak hareketiydi, ben ona harekete teori yazdım ve o teoriyi CHP’lileri üzmeden ve hatta gerçek CHP’lilerin onayını ve desteğini alarak CHP ile birlikte bir tarih yazdık…
Yazılan tarihin kahramanı sayın Mesut ERGİN’dir. Korkmayan bir cesur yürek o… Ayvalık söz konusu olduğunda her şeyimle hizmetindeyim diyen bir cesur yürek… Mesut başkan ve meclis üyelerine başarılar diliyorum. Bütün emeğim ve bilincimle yanındayım…
Ayvalık Halk Hareketi, kitabı yazılacak bir çalışma ve sonunda bir devrim yaptı… Orada görev alanlara ne dense azdır. Hepsiyle gurur duyuyorum..
Bana gelince, bir hata yaptık, yaptığımız hatayı düzelttik…
Ayvalık’ı paraya yendirmeyeceğiz…
Ne demişti Shakespeare, paranın kirlettiği bu dünyada paranın fetişizmini öyle güzel anlatır ki, “Atinali Timon” oyununda…
“Bağlar çözer dinleri; günahları kutsar,
Cüzzamlıya bile taptırır insanı; alır hırsızı,
Unvan verir, şan verir, nişan verir,
Oturtur senatörle yan yana; budur kocamış dulu yeniden gelin eden,
Hastanenin, çıbanların görse kusacağı kadını
Allar pullar da ilk yazına kavuşturur.
Çekil karşımdan kahrolası çamur, İnsanlığın orta malı, orospusun sen,
Ulusları birbirine düşüren.”
Ayvalık marka değildir, Ayvalık yaşayanlarıyla anlam ve değeri olan zeytin ağacı gibi ölümsüz bir dünya kentidir… Bütün birikimleriyle değerlidir…
Şimdi yaraları sarma ve kaybettiklerimizi yeniden geri getirme zamanı…
” Ben, benden sonra yine Ayvalık’tayım eyy dostlar!..”
Ahmet Yorulmaz
Sevgili dostlarım unutmayın; siyaset kazanma sanatı değildir, siyaset rakibinin duygularını yönetme sanatıdır…
Sevgi ve saygılarımla… Vecdi Yılmaz
*Yakın zamanda kaybettiğimiz beyefendi Ziya Eryavuz beyi de rahmet duygusuyla analım.. Onun sayesinde Takdir kardeşimle tanıştım, onunda çok emeği oldu, sağolsun. Bir gün önce bana söylemişti. Seçimi 500-1000 oy aralığında kazanıyoruz demişti. O nedenle dün gece yine sahneye çıktım ve duygularınızı yönettim… Merak etmeyin yemekleri yakmadım… Ortamı yumuşatmak amacıyla söylediğim tatlı sözlerdi…
Sonunda biz duygusuyla hareket edenler kazandı… Çıkarsız, beklentisiz hareket edenler kazandı…
Ayvalık kazandı…
*Son söz, kolaycılığa alışmayın ve dersinize her zaman çok iyi hazırlanın…
Bizler, O’nu kendi eylemleriyle yendik… O’nun yaptığı tek hata, düşünmemesiydi… Düşünceyi ancak daha iyi düşünerek yenebilirsiniz…