İçinde bulunduğumuz süreçte tüketim alışkanlıklarımız değişti. Yeni bir ürün almak yerine elimizde olanı değerlendirmeyi öğrendik. İhtiyaç sahiplerini hatırladık. Paylaşmayı çoğalttık. El becerilerimizin farkına vardık. Önceleri üşenirken şimdilerde kendi söküğümüzü kendimiz diker olduk. En önemlisi üretimin bir parçası olabileceğimizi gördük. Yaşamı anlamlı kılan üretim penceremiz bundan sonra hep açık kalsın.
Üretmenin mutluluğunu, birçoğumuz belki de kendimiz ile baş başa kalınca yaşamaya başladık. Belki öncesinde elimden hiçbir şey gelmez diyorduk. Çabalamadan hazıra konuyorduk. Neyse ki o tembelliği geride bıraktık. Bugün evlerde kendi ekmeğini pişiren, sağlığımız için maskeleri diken becerikli nice eller ile dayanışmanın en güzel örneğini yaşıyoruz.
Bu yazıyı okurken, biz öncesinde de bozulan bir eşyayı hemen atmayıp onarırdık gibi söylemleri dile getirenlerin varlığını hissediyorum. Bizleri, tüketim toplumunun ruhsuz bir bireyi olmaktan kurtarmak için amansız bir savaşı sürdüren, yerel üreticilerin en başında gelen sanat atölyelerini unutmayın dediğinizi duymaktayım.
Her şey sanat anlayışına sahip Arkipel, hemen aklıma düşüveriyor. Atatürk’ün Ayvalık’a geldiği tarihi günden ismini alan 13 Nisan Caddesi’ndeki sanat ve hobi dükkânımızın değerini bugünlerde daha çok anladım. Atölyemizde, çocuklarımız yaratıcıklarını tetikleyen ahşap oyun grupları ile buluşur. Bunları istedikleri gibi boyayıp süsleyecekleri ürünlere kolaylıkla ulaşır. Öğretmeye, sorgulamaya yönelten kitaplar ile tanışır. Kadınlarımız, kaybetmez kazanır. Çünkü onlar insanın ruhunu aydınlatan üretimi gerçekleştirir. Öğrendikleri dikiş teknikleri ile eski bir elbiseden bir etek bluz çıkarır. Çocuklarının pantolonlarını yamalar. Beklenmedik bir anda yırtılan montu tamir eder.
Sevgili okurlarım, sanatın sihri ile mucizeleri hayatımıza kazandıran çalışmaların hepsini anlatmak istemiyorum. Nasıl olsa bugünler geride kalacak. Birçoğumuzun yolu ülkemizin cennet köşelerinden biri olan Ayvalık’a düşecektir. Sizler de bugünün üretenleri olarak, Arkipel ile tanışmak isteyeceksiniz. Kim istemez ki, çocuğunun çeşitli atölyelerde üreten olmasını. Kim istemez ki hayalini bir kâğıda döküp istediği renge boyamayı. Kim istemez ki sevdikleri için çeşit çeşit ürünleri seçmeyi. Kim istemez ki boyaların renkli dünyasında kaybolmayı… Kısacası kim istemez ki dönüştürmeyi, üretmeyi, paylaşmayı.
Ayvalık için büyük kazanım olan Arkipel’e hayat veren sevgili İpek Subaşı, sizi hiç tanımıyor olsa da sanatın dostluğu ile karşılar. Üretmenin güzelliğini yaşatır. Bunun için sizden daha çok çabalar. Fikir ve önerilerinizi ilgiyle dinler. Kapısının herkese açık olduğunu gösterir. Bir şey satın alıp almamanızı hiç önemsemez. Kendisi ve ailesi ile tanıştığım için Kazdağ Çiğdemi olarak kendimi şanslı görüyorum.
Kendimi şanslı olarak gördüğüme aldanmayın. Asıl şanslı olan Cem. Yani sevgili İpek ve Tunca’nın biricik oğulları. Değerli sanatçı çiftimiz Ayvalık, çocuk yetiştirmek ve büyütmek için harika bir yer demişler. Cem’in Ayvalık’ın eşsiz doğasında, sanat kimliği ile büyümesi için İstanbul’dan gelmişler. İyi ki de gelmişler bizler de Arkipel ile tanıştık.
Sanatın, üretmenin ne denli önemli olduğunu koronalı günlerde bir kez daha fark eden benliğim, evimden çıkıp Arkiple’e gitmek için can atıyor. Palabahçe sohbetlerini, Arkipel’in yaşanılması gereken dünyasını özledim. Her şeyin çok daha güzel olduğu, sağlıklı günlerde sanat atölyemizde buluşacağımızı biliyorum. Arkipel üstlendiği misyonu ile Palabahçe’yi her zaman aydınlatacaktır. Bundan hiç şüphe duymuyorum.
Dayanışma ruhunu pekiştirdiğimiz bugünlerde siz sevgili okurlarımın da, sevgili İpek’i çocuklarımıza daha yaşanılır bir dünya bırakmak için çıktığı bu yolda yalnız bırakmayacağını düşünüyorum. Bu duygu ve düşüncelerle yazımı sonlandırıyorum. Ama öncesinde bana bütün bunları yaşatan Arkipel’e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Yaşasın üreten eller, yaşasın sanat, yaşasın dayanışma…