Günümüzde insan, insanı sevmiyor. Sevdiği para… Parasıyla, harcayacağı parasıyla değer görmek istiyor. Oysa bilmiyor ki değer gördüğünü zannederken değer verdiklerini iğfal ediyor. Değersizleştiriyor. Anı diye bir değerin farkında olmuyor…
O yüzden insandan kaçıyor. Kaçarken de yanında sadece parası olanı istiyor.
Günümüzün en büyük sorunu insanın içine düştüğü ve bir türlü çıkamadığı ve çıkmak için sürekli çırpınsa da sürekli battığı bu emperyalist ve postmodernizm bataklığında paraya kavuşursa her şeyin olacağına inandırılmasıdır. O paraya kavuşunca her türlü sorunun çözüleceğini düşünüyor. Bulunduğu yerde adam yerine konulacağını ve o eziklik denilen aşağılık duyguyu yeneceğini düşünüyor. Böyle çıkmaz bir sokak…
Biz Ayvalık’ta yaşıyoruz. Ayvalık sokaklarıyla muhteşem güzel bir yer… Araya öyle güzelcene yerleştirilen çıkmaz sokaklarımız var ki gün içinde o sokaklara dokunmadan, bakmadan geçmeyiz. O çıkmaz sokakların özelliği gerçekten çıkmaz sokak olmasıdır. Çıkmaz sokak olması nedeniyle hiç kimseye zararı yoktur. Oysa biz Ayvalık’ta denize açılan sokaklarımızın bir kısmını kapattık ve çıkmaz sokak yaptık. Hem denizden gelen hava akımını kestik hem de çok yağmur yağdığında taşkın suyunun akışına mani olduk. Günü gelince elbette dünün yanlışlarının hepsi değiştirilecektir.
Eski Ayvalık’ta yaşamak öyle büyük bir mutluluk ve lezzetliydi ki o günleri bu yaşlarda hatırlayıp da bugün o keyifte yaşayamamak özellikle biz yaştakileri çok üzüyor. Ayvalık her mevsimde güzeldir. Meyvesi bile bu anlamda çok özeldir. Zeytin kış meyvesidir. Yaratan sanki Ayvalık’ta yaşayan sevdalıların erken cennet yaşamanın keyfini yaşarken çıkarsın diye meyvesini kış meyvesi yapmış ve sonrasını kendisinin verdiği nimetlerle dolu dolu yaşayıp keyfini sürmesini istemiş…
Çocukluğumun Ayvalık’ında bahar aylarına girildiğinde bizlerde hafta sonlarında at arabalarıyla ve hazırlanan piknik çantalarıyla o topraklı yollardan gider ve önceden bilinen bir koyun içinde piknik yapardık. Denizin nimetleri suya girilerek çıkarılırdı. O karadikenin lezzeti, teneke saçın üstünde pişirilen midyeleri unutmak ise ne mümkün… Tutulan balıkların boklu kebap yapılarak yenilmesi, evde hazırlanan o yaprak sarmaları, börekleri, kurabiyelerin lezzetini unutmak mümkün mü… Açılan sofraların birbirine yaptıklarından göndermesi, keyifli sohbetler, keyifle atılan kahkahalar ile geçen güne akşamın ağırlığı çökmeye başlarken eve dönüşün o tatlı yorgunluğu ve tatlı gülümsemesiyle günü bitirmeleri unutmak mümkün mü?
Dün at arabalarıyla cümbür cemaat gittiğimiz o güzelim koylarımız ve denizin ve doğanın verdiği nimetlerle doyasıya eğlendiğimiz günlerden bugünlere geldiğimizde hepsinin fiyatlandırılmasının dayanılmaz ağırlığını hissetmek ve bunun zorunluluk olduğuna inanan çocuklarınla ayrışmak öyle ağırına gidiyor ki insanın…
Bugün kiraya verilmek istenen bir koyun hemen yanında yer alan diğer koy bir şekilde ama iddialı söylüyorum, içinde doğruluğun olmadığı bir şekilde eline geçirmişlerin bir günlük yatağı iki bin liraya sattığı yerin hemen yanı başında yer alan yerde insanlarımızın bedava piknik yaparken denize girmesi dünkü yoksulun bugünkü zengin olma orospuluğu ile yanımda istemiyorum bu “bedavacıları” istenciyle örtüşen tavırları yüzünden giderek para derdine ne ülke sevdası ne toprak sevdası ne aile sevdası ne de sevgi bıraktık. İnsanımızın insanından para yüzünden, değer yargıları yüzünden nefret etmesi. Nefret ederken de parayı eline geçiren kirlenmiş insanın kendini bir şey sanmasının tavırları yüzünden giderek ayrışıyoruz. Mafya usulü tavırlar ile baskı aracı olarak ta işsiz güçsüz gençlerimizi kullanmaları ve arkalarına da siyasi gücü alınca ülkenin gerçek kahramanları olarak kendilerini görmeleri yok mu, insan bu yamyam tavırlar karşısında kahroluyor, isyan ediyor. Bu yamyamlığa son vermek zorundayız.
Her şeyi kirlettik. En çokta güzel dinimizi kirlettik. Ülkemizin emeğini kirlettik. Ülkemizin insanını kirlettik. Ülkemizin zenginliğini satar konuma gelmenin ezikliğinden kahramanlık çıkarma sahtekarlığına öyle alıştırıldık ki işin içinde para olursa yapılan her işin değerli olacağına inandık, inandırıldık.
Biz böyle büyümedik.
Biz böyle bu topraklarda yaşamadık.
Biz böyle bu ülkede dolaşmadık.
Bu nasıl kibirdir, bu nasıl düşmanlıktır, bu nasıl nefret duygusudur ki her şeyimizi kirletiyoruz ve çekirgeler gibi yiyip bitiriyoruz. Dün sokağında, dün mahallesinde, dün yaşadığı kentinde birlikte ağlayıp gülen insanlar bugün paranın getirdiği yamyamlıkla birbirlerini ağlatmaktan, yok etmekten nasıl böyle zevk alabiliyor anlamak mümkün değil.
Hodri meydan…
Nereden buldun yasasını çıkartın…
Herkes 96 yıllık ailelerinin zenginlik hesabını bulunduğu yerde versin…
Bir kuruşun ötesinde hem devletine, hem toplumuna, hem ailesine karşı yapanın birlikte anasını ağlatalım…
Var mısın…
Dün tertemiz kan ile aldığımız bu güzelim ülkemizi bugün satarken, saçma sapan içinde bir sürü belirsizliği ile istenilen her kılıfta uygulanabilecek adına proje denilen kağıt parçalarıyla yok ettiğimiz işin doğrusu bu vatan toprağı ve devletimizdir.
Bu nasıl körlüktür.
Bu nasıl nefret duygusudur ki insanımız insanından para derdine, paraya kolay ulaşıp zengin olacağım derdine her şeyinden her değerinden vazgeçebiliyor ve düşmanmış gibi ayrışabiliyor. Yamalı giysilerle büyüyen nesil şimdi o yırtık giysilere dünya para verdiğinde zengin olduğunu, değerli olduğunu düşünüyor. Bu nasıl alçaklıktır. Bu nasıl ülkenden nefret etmedir, anlamak mümkün değildir.
Biz böyle değildik…
Biz Ayvalık’ta onur mücadelesi veriyoruz.
Sadece toprağımızı, deniz kıyılarımızı korumak değil biz bu zenginliği gelecek kuşaklara taşımak istiyoruz. Dünün tüm arsızlarının kıyılarımızda elde ettiği tüm avantajlı konumlarını ortadan kaldırıncaya kadar sürecek uzun soluklu bir mücadeleyi Ayvalık’ta ölünceye kadar vereceğiz.
Biz, Allahın özene bezene yarattığı bu cennet köşeyi sermayenin oyuncağı yapmasına izin vermeyeceğimizi sade ülkemize değil tüm dünyaya haykırmak istiyoruz. Cennette sadece iyi insanlar yaşamalı. İyiliğe kendini adamış güzel insanlar yaşamalı. Paranın kölesi olmuş, kirletilmiş sermayenin kölesi olmuş insanların kötülüğüne yaşadığımız kentimizi teslim etmeyeceğiz.
Biz Ayvalık’ta alınteriyle yaşayan insanlarımızın ve yine Ayvalık’ta var olan doğanın tüm zenginliklerinin artık bozulmaması için, kirletilmemesi için onur mücadelesi yapıyoruz.
Bugün anlaşılmasakta bugün bize kızanlar olsa da yarın bu mücadelelerin değeri çok iyi görülecektir. Kirletilmiş sermayenin zenginliğine hayır diyoruz.
Doğanın, yüce rabbimizin verdiği zenginlikleri koruyarak bu güzelim cennet yerde birlikte zenginleşerek yani parasal anlamda değil insanlık anlamında zenginleşerek yaşamak ve ölmek istiyoruz.
Ayvalık insanlık anlamında zenginleştiğinde inanın turizmin başkenti olacaktır. İçimizdeki çantacıları elbette yok edeceğiz. Biz çanta taşıyan değil çantanın sahibi olmak istiyoruz.
Ayvalık, çanta taşıyıcılarının uşaklığında yok edilecek rakı mezesi değildir. Bir rant merkezi hiç değildir.
Ayvalık, Türk Milletinin gelip görmekle övünç duyacağı bir değerler manzumesidir.
Biz Ayvalık’ı sevmekten, sahip çıkmaktan ve gelecek kuşaklara taşımaktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Ayvalık kıyılarıyla,
Ayvalık deniziyle,
Ayvalık adalarıyla,
Ayvalık sokaklarıyla,
Ayvalık taş evleriyle,
Ayvalık tepeleriyle,
Ayvalık rüzgarıyla,
Ayvalık zeytin ağacıyla,
Ayvalık ormanıyla,
Ayvalık havasıyla,
Ayvalık insanıyla, bir bütündür. Para ile satılacak, beton ile yok edilecek ve kirli sermayeye teslim olmuş görgüsüz ve kibirli insanların oyuncak alanı hiç değildir.
Ayvalık, Cumhuriyet devletinin salonu değil “MUTFAĞIDIR” bunu hiç kimse unutmamalıdır.
Bizler Ayvalık’ta onur ve vatan ve doğa mücadelesi veriyoruz. Ne otumuzdan, ne balığımızdan, ne ağacımızdan ne çakıl taşından vazgeçmeyeceğiz.
Anılarımızın yok edilmesine izin vermeyeceğiz. Anılarımızın parayla iğfal edilmesine izin vermeyeceğiz. Bir kent geleceğe anılarıyla birlikte taşınır. Taşınırsa yaşayan kent olur. Ayvalık o yüzden büyüleyici bir kenttir. O yüzden bir dünya kentidir.
Bizler Ayvalık’ta sevginin, onurun ve doğanın ve yaşanmış hatıraların geleceğe taşınması mücadelesini yapıyoruz…
Anlayana…
Ayvalık’ın içine hançer saplayacak ihalelere teslim olmayacağız…
Sevgi ve saygılarımla…