Önümüzde ki günlere damgasını vuracak olan söz Ayvalık’ta Ayvalık Belediye Başkanı Sayın Mesut Ergin’in röportajında öne çıkan
“Kazanmam Ayvalık halkının isyanıdır” cümlesi olacaktır. Bu cümle çok büyük talihsizlik olmuştur. Bir yerde isyan varsa doğal olarak kahraman da vardır. İsyan-kahraman ikilisi bu toprakların hep felaketi olmuştur.
Ayvalık halkı niye isyan etsin ki…
Kaldı ki Sayın Rahmi Gençer kendi ölçülerinde başarılı bir belediye başkanlığı profili gösterdi…
Onun üç şanssızlığı oldu.
1. Bütünşehir uygulamasının ilk döneminde başkan oldu. CHP parti örgütü bu konuda hazırlıksızdı ve başkana gerekli yardımı nitelikli bir biçimde yapamadı. Ona rağmen ilk yıllarında başarılı oldu.
2.Görev yaptığı süre içinde 3 genel seçim, bir cumhurbaşkanlığı seçimi, bir referandum, olmak üzere beş seçim süreci ve bir de hain darbe girişimi oldu.
Özetlersek;
31 Mart 2014 seçiminde göreve gelen Rahmi bey, 10 Ağustos 2014 cumhurbaşkanlığı seçiminde partisinin adayına %68,72 oy kazandırılmasında etkili oldu.
7 Haziran 2015 Milletvekili seçiminde partisi CHP %52,65 oy kazandırılmasında etkili oldu.
1 Kasım 2015 Milletvekili seçiminde partisi CHP %54,3 oy kazandırılmasında etkili oldu.
16 Nisan Anayasa oylamasında hayır oylarının %73,92 çıkmasında etkili oldu.
24 Haziran 2018 milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçiminde partisi CHP %47,3 oy aldı, adayı da %59,9 oy aldı.
Böyle bir tabloda partisinin bütün yükünü körfezde belediye başkanı olarak tek başına çekti.
15 Temmuz 2016 darbe girişiminde doğru bir çizgi içindeydi.
Onun sıkıntılarını yine kendi yaşadı.
3.Ayvalık merkez yerleşim alanı olarak cumhuriyet tarihinin en büyük taşkın felaketini yaşadı. Yokluklarına karşın yol konusunda çok büyük çaba gösterdi.
Rahmi bey bu süre içinde belediyenin önemli gelir kaynaklarının kesilmesine karşın yöntemleri tartışılır kent halkını ve esnafını mağdur etmemeye büyük özen gösterdi.
Yine bir noktayı gözden kaçırmamak gerekir, AK Parti’nin en güçlü kişisiyle yani Sayın Edip Uğur’un bütünşehir başkanlığında Ayvalık belediye başkanlığı yaptı. Bunlar öyle bu isimlere karşı kolay işler değildir.
Son olarak da sosyal medyayı hafife aldı.
Buraya kadar yazdıklarım nedeniyle okuyan Ayvalıklıların çoğundan okkalı küfür yediğimi biliyorum. Rahmi bey, Kırlangıç konusunda bana göre yanlışları yapmasaydı o yine başkandı. Benim yolum orada ayrıldı. Dolayısıyla ben, kazanmaması için bardağın öte yanından baktım ve yanlışlarını yazdım. Etrafı kuşatılmıştı. Görmüyordu. Ego tavan yapmıştı. Dolayısıyla etrafına biat kültürüne uygun kişileri getirince yenilmesi kolay oldu. CHP’nin ve yine AK Parti’nin duyarlı yürekleriyle CHP’nin elinden başkanlığı aldık. Doğru yanlış tarih de bizi yargılayacaktır. Ancak yine de bu süreçte tüm sorumluluğu üstlenmek kendi adıma aptalca bir ben duygusunun kendi içimde tavan yapmasıdır. Öyle bir iddiam hiçbir zaman olmadı. Dolayısıyla küresel sermaye konusunda büyük hatalar yapmadıkça Mesut beye karşı, karşı tarafta olmam. Biz egoya ve egonun peşinde yöneticilik yapmaya hevesli adayı, içine düşürüldüğü girdaptan kurtarırken hem onu büyük yanlışlardan hem de Ayvalık’ı geri dönüşü olmayan hatalardan şimdilik kurtardık. Oysa seçimde hiçbir şey yapmayıp Ayvalık’ta dolaşıp insanların elini sıksaydı yine çok rahat kazanırdı. Duygu önde olduğu için ben onu sadece yanlışlarının gerçekleri üzerinden kızdırdım. Kızınca daha çok hata yaptı. Bunda MHP adayı da çok önemliydi. MHP bir Ayvalıklı isim koysaydı, Rahmi bey yine başkandı.
Mesut bey “Kazanmam Ayvalık halkının isyanıdır” ifadesiyle kendi kalesine çok sert doksandan gol atmıştır. Bu golü çıkartabilir mi bilmiyorum. Şu bir gerçek ki siyasetin kıvraklığını hiç bilmiyor… Ve giderek CHP’den uzaklaşıyor…
Ayvalık halkı belediye başkanı ve meclis üyelerinin Ayvalık halkıyla bütünleşmesini istiyor. En önemli projeniz birlikte yöneteceğiz sözüydü… Pratikte öyle görülmüyor. Mahalle meclisleri toplantısını lütfen siz ve kurmay heyetiniz ile birlikte yapmaya özen gösterin derim şimdilik…
Liman konusuna gelince…
Ülgen hoca el atmasaydı, üzerinde durmayacaktım. Ülgen hoca saygın bir isimdir. O nedenle şimdilik detaya girmeden yazacağım…
Limanın Lale yada Soğan adasının arkasına olacağını biliyoruz. Bunun için üç önemli ocak açılacaktır. Taş ocağı, malzeme ocağı ve kum-çakıl ocağı..
Milyonlarca metreküp malzeme, taş denize dökülerek deniz dibi zenginliğimiz öldürülecektir. Bu ocaklar Madra dağında açılacaktır. Gerek ocaklar açılırken gerekse malzeme taşınırken ortaya çıkan toz, zeytin varlığı kültürümüz ile çam fıstığı ağaçlarımıza büyük zarar verecektir. Madra dağında yara meydana gelecektir. Bununla kalınsa yine tamam diyeceğim de en az beş yıl sürecek böyle bir çalışma sonunda Cunda halkı ve esnafı ve Ayvalık büyük zarar görecektir. İnsanlarımız kent içinde yaşayamaz hale gelecektir. Devlet bunu yapar mı bilmiyorum. Yapacağını bu ekonomik streste zor görüyorum. O zaman içine neler konacağını bilmediğimiz bir proje dahilinde yap-işlet, devret modeli devreye girebilir. Daha önce de dokunmuştum. Burada hedef Ayvalık üzerinden Midilli ekonomisini zorlamak ve o bölgenin özelleştirilmesini sağlamaktır.
Oysa bu projeden önce temel sorunlarımızın çözümü öncelikle yer almalıdır. İçme suyu şebekemiz yenilenmelidir. Kanalizasyon ve arıtma aktif hale getirilmelidir. Pirina kokusundan dolayısıyla pirinadan ziyade diğer uygun faktörler üzerinden yağı çıkartılan ürün çalışması nedeniyle havası poyrazlı günler dışında berbat olan Ayvalık’ın doğal hava zenginliğine dönüşünün sağlanması… Bu da önemli bir projedir. Yoksa Ayvalık iki aylık pirina kokusunu bayram sevinciyle yutar..
Yok ille de liman denilecekse…
O zaman doğanın büyük nimeti olan iç denizimizi temizleyelim ve boğaz girişini derinleştirelim, yine olmadı mı bu sefer de gudubet köprüyü yıkalım, bunun yerine tek açıklıklı, yüksekliği ona göre verilen bir köprü yapalım, maliyeti daha düşük olur ve kent bir anda zenginleşir. Çocukluğumda Ayvalık merkez böyle limandı. Ve o büyük gemileri hatırlıyorum. Öyle olunca bu zenginlikten herkes faydalanır.
Madra barajının yapıldıktan sonra zeytin ağaçlarımız üzerinde yarattığı sıkıntıyı bir görüşmede bana en ince ayrıntısına kadar anlatan değerli kardeşim Ahmet Sucu dostum sözünü, mayıs-haziran ayları içinde zeytin ağacının çiçeklenmeye yattığı o günlerde nem yüzdesi o kadar önemli ki ağbi, ağaçlarımız alışıncaya kadar bu baraj gölünden onun bozduğu nem konumundan çok zararımız oldu dediğinde irkilmiştim. Üzerine çok düşünmüş ve takipçi olmuştum. Haklıydı. Proje yaparken içinde sadece sermayenin istekleri olmamalı, içinde doğada ki her canlı yer almalı ve önemsenerek değerlendirilmelidir. Deniz içi floramız o kadar güçlü ki bir örneği Kızıldeniz’de varken biz de yaprak kıpırdamıyorsa kabahati biraz da kendimizde aramalıyız. Deniz hıyarlarını yok ederken kentimizin geleceğini de yok ettiğimizi bilmeliyiz.
Ülgen hocam büyük proje nedir biliyor musunuz…
Ben her cumartesi günü Refik’in dükkan önünde mola verdiğimde babanızın orada oturup gelene geçene bir abide gibi selam vermesi ve konuşmasıdır. İnşallah daha sonra o mekan önünde siz ve sonra çocuğunuz oturur. Avrupa’nın zenginliği budur. Önemli olan bir yere ait olma durumudur. Bu göçebelik halimiz bizim, bizlerin en büyük derdidir. O zamanda bizden geriye bir şey kalmıyor. Örneğin Yılmaz ailesinin projesi anneannesinin eski evini yeniden satın alabilmektir.
Ayvalık geçmişiyle geleceğiyle birikimleriyle çok büyük bir projedir. Ancak unutulmamalıdır ki Ayvalık, Midilli adası ile bir bütündür. Sermeye yendiği an ikisini de kaybedebiliriz…
Yaklaşan kurban bayramı nedeniyle kentimizde kesilecek hayvanların atıklarının gelişigüzel atılması halinde bunları yiyecek köpeklerin dışkıları üzerinden çocuklarımıza bulaşacak olan “Kistik Ekinokokkoz (Kist Hidatik)” hastalığı konusunda bir sunum yapsanız ve sonrasında çocuklarımız üzerinden bir tarama yapılsa bu o kadar önemli proje olur ki değerli Ülgen hocam…
Sürçülisan ettiysek af ola…
Sevgi ve saygılarımla…