Aslında iyi olduğu büyük bir yalandı.
Bu kültürde genel durumdu. ”Nasılsın?” Sorusuna her zaman “iyiyim” diye cevap verilirdi. İyi olmasa bile iyiyim denilirdi.
Aslında hayatı bir kaostu. Güç burada da onun yanında olmalıydı. Her zaman iyi, güler yüzlü ve nazik biriydi ve yine öyle olmalıydı. İnsanlara karşı içi kan ağlasa da gülebilmeyi başarabilmişti. Ya da başarabiliyordu.
O gece yine yeni gün başlayalı birkaç saat olmuştu. Evet evet yanlış hatırlamıyordu. Camın yanındaki kanepesine oturmuş. Dolunayı izliyordu. Kendine sıcacık bir salep yapmıştı. Salebi yudumlayıp ayı izlerken her şey çok sakin, dingin yerli yerinde görünüyordu. İçinde ise fırtınalar koptuğunu bir tek kendisi biliyordu. Zaten o anda orada da değildi kafası.
Zihninde farklı olaylar arasında kaç tur attığını kendisi de bilmiyordu. Yaşadıklarının kritiği, yapmak istedikleri, yapıyor olduğu rutinleri kendisi ile derdi asla bitmiyordu.
Boş zamanı belki bu yüzden hiç sevmiyordu. Kafasındaki sesleri durdurmak için çalışması, yorulması, enerjisini atması, dinginleşmesi gerekiyordu.
Ayı izlerken, ay, bir sırdaş gibi ona bakıyordu. ‘Ben de hep parlak görünmek zorundayım’ dedi içinden. Ama ay, ışığını bile ödünç alıyordu. Ona bile kendi ışığı yetmiyordu.” Sonra aslında ayın güzelliğinin bile bir yalan olduğunu düşündü.
Hayatta büyük bir yalan diye tanımlanırdı. Asıl hayat ahiretti. Burası bir imtihan dünyası idi. Aklına yine nereden neler gelmişti. Bazen zihnini suyun üzerindeki taşlara basarak karşı tarafa geçmeye çalışan çocuğa benzetiyordu. Taşlara bastıkça karşı tarafa geçmek yerine daha geniş sulara ulaştığını görüyordu. Hemen dönmesi gerektiğini düşünerek aslında ayın yalan ışığına bakarak her şeyin yalan olduğu bir dünyada insan ilişkilerinde doğruyu beklemek ne büyük tezattı.
Yalandan nefret ediyordu. Ama büyük bir yalanın içinde yaşadığı da bir gerçekti sanki.
Tabletine uzandı. Radyo açmaya karar verdi. Zamanla teknoloji ne kadar gelişir ise gelişsin her zaman radyo dinlemeyi sevdiğini düşündü. Reklamlara çok kızsa da yine de güzeldi. Ve ses…
“Bazı yalanlar güzel, bazı gerçekler acıymış” diyordu Teoman.
Nasıl bir çekim yasasıydı böyle. Unutmak isterken hatırlamak gibiydi. Madem kaçış yok bu düşünceden o zaman en iyi bildiği şeyi yapmak gerekir diye düşündü. Tabi ki yüzleşmek. Saat ilerliyordu. Ayın parlak yüzüne baktığında Teoman şarkısı bitmişti. Kanal değiştirmeye başladı. Buğulu bir sese denk geldi. Bazı sesler vardır kulağınızı tırmalar, beyninizin içinden geçer, geçtiği yerleri ezer ve siz o sesi duyduğunuzda tüm tüyleriniz diken diken olur. Hele bu ses bir de yüksek tonda ise kaçın o ortamdan derim…
Bazı sesler ise tam kalkıyorum dediğiniz anda sizi durduran, cümleleri asla bitmese dediğiniz, sesin büyüsü ile söyledikleri daha anlamlı hale gelen seslerdir. Büyülü seslerdir onlar. Sizi alır götürür başka diyarlara başka rüyalara…
İşte radyo kanalları arasında gezerken böyle büyülü bir ses geldi kulağına.
“Yalan hiç olmasaydı her şey çok mu tatsız ve tuzsuz olurdu.” Diyordu.
İçinden çekim yasası bu kadar mı kuvvetli diye geçirerek sesi dinlemeye devam etti.
“Dünyanın en büyük yalanı, kişiden kişiye değişebilir, çünkü bu tür bir yalan genellikle bireyin inançlarına, deneyimlerine ve dünyayı algılama biçimine bağlıdır. Ancak, Paulo Coelho’nun ünlü romanı Simyacı‘da bu konuya değinen anlamlı bir cümle vardır:
– Bir gün, hayatta istediğimizi yapmanın mümkün olmadığını fark ettiğimizde büyürüz. İşte bu, dünyanın en büyük yalanıdır.
Bu alıntı, insanların hayallerini gerçekleştiremeyeceklerine inandırıldığı o noktayı işaret eder.
Coelho’ya göre bu, toplumun veya bireyin kendine dayattığı bir yanılsamadır. Çünkü gerçekte, bir insan kararlı ve cesur olduğunda hayallerine ulaşma potansiyeline sahiptir.
Evrensel anlamda düşünüldüğünde, Mutluluk dışarıda bir yerde aranmalıdır veya “Her insan eşit fırsatlara sahiptir” gibi ifadeler de dünyadaki birçok birey için birer büyük yalan olarak görülebilir. Yalanın büyüklüğü, etkilediği kitleler ve ortaya çıkardığı sonuçlarla ölçülür.”
Bu sesin onu başka düşüncelere götürmesinden korkarak hemen kanalı değiştirdi. Arabesk bir şarkı gelmişti. Eseri de seslendireni de tanımıyordu. Radyo dinlemekten vazgeçti, omzundan aşağı düşen hırkasını çekiştirerek koltukta dizlerini karnına doğru çekerek kıvrıldı ve kendine sarıldı. Ay geceyi terk ederken kendince terk etmesi gerekenleri düşündü.
Sonra yalan hayatın yalanlarını sıraladı.
Gerçek olmayan,
İyilik için söylenen,
Korkudan söylenen,
Hainlik için söylenen,
İşini yürütmek için söylenen,
Başkasını mutlu etmek için sevdiğine söylenen
Zorunluluktan söylenen
Birde pembe olanı vardı.
Ne olursa olsun yalandan da yalanı söyleyenden de uzak durmak onun çocuklukta oldukça etkili öğrendiği bir kuraldı.
Ay geceyi terk ederken kendi içine geri döndü. Yalanların arasında gerçeği arayan bir yolcu olduğunu düşündü.
Ben güzel günlerin şairiyim
Saadetten alıyorum ilhamımı
Kızlara çeyizlerinden bahsediyorum
Mahpuslara affı umumiden…
Çocuklara müjdeler veriyorum
Babası cephede kalan çocuklara…
Fakat güç oluyor bu işler
Güç oluyor yalan söylemek…
Melih Cevdet ANDAY
Müzik önerisi: